Dünya 22.09.2019 11:44

İran ile Irak arasındaki kanlı ve galipsiz savaş 39'uncu yılında

İran ile Irak arasında uzun yıllara dayanan sınır ihtilafları, iç meselelere müdahale iddiaları ve "devrim ihracı" suçlamaları nedeniyle 22 Eylül 1980'de başlayan ve 8 yıl süren savaşın üzerinden 39 yıl geçti.
İran ile Irak arasındaki kanlı ve galipsiz savaş 39'uncu yılında

İran ile Irak arasında 1980'de başlayan ve galibi olmayan 8 yıllık kanlı savaşın üzerinden 39 yıl geçmesine rağmen nedenleri tartışılmaya devam ederken etkileri hala hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Baas yönetiminin "Saddam'ın Kadisiyesi" İran yönetiminin ise "Kutsal Savunma" olarak nitelendirdiği İran-Irak ya da diğer adıyla Birinci Körfez Savaşı 20. yüzyılın en önemli olaylarından biri olarak kayda geçti.

İran-Irak savaşı, iki ülke arasında uzun yıllara dayanan sınır ihtilafları, iç meselelere müdahale iddiaları ve "devrim ihracı" suçlamaları nedeniyle Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in sınırda yer alan ve Arapların yaşadığı İran'ın Huzistan eyaletinin iki önemli kenti Abadan ve Hürremşehr'e 22 Eylül 1980'de saldırmasıyla başladı.

İki ülke arasında 8 yıl süren savaş, galibi olmayan fakat 1 milyon kişinin hayatını kaybettiği bir felaket olarak tarihteki yerini aldı.

İran'ın Irak'a müdahale edeceği iddiaları savaşın nedenini oluşturdu
ABD'nin 2003'teki Irak işgaliyle devrilen Saddam Hüseyin'e göre, Humeyni İran'da yaptığı devrimin bir benzerini Irak'ta da yapmak için çalışma yürütüyordu. Humeyni’ye göre de Saddam, İran’ın devrimden sonra zayıf kaldığını düşündüğü için Körfez'deki Arap ülkelerinin de desteğini alarak İran’ı işgal etmek istiyordu.

İran, devrimini dışarıya ihraç etmek amacıyla tüm İslam dünyasında ciddi örgütlenmelere gidiyor ve bunun için büyük bütçeler ayırıyordu. Humeyni'nin temel sloganlarından birisi de "Dünya mazlumları istibdat ve diktatörlüğe karşı ayaklanmalıdır" şeklindeydi. İran, bu amaçla Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de İslami Cihad gibi örgütlerin kurulmasına öncülük etti.

Şah yönetimi tarafından 1965 yılında önce Türkiye'ye ardından Irak'a sürgün edilen Humeyni, uzun yıllar Irak’ta kalmış ve 1978'de Paris'e gidinceye kadar Şiilerin önde gelenleriyle iyi ilişkiler kurmuştu. Irak'taki Yüksek İslami Konseyi, Ammar el-Hekim’in dedesi Seyyid Muhammed Bakır el-Hekim liderliğinde “Irak Devrimi Yüksek İslami Konseyi” adıyla 1982’de İran’da kuruldu.

İran buna benzer birçok örgütü ve partiyi Saddam'a karşı kurmuş ve desteklemişti. Saddam da iddialarını bu gelişmeler üzerinden temellendiriyordu.

Humeyni'nin eski vekili ve Anayasa Konseyi Başkanı Ayetullah el-Uzma Hüseyin Ali Muntazeri, ölümünden önce verdiği bir röportajda konuyla ilgili şunları anlattı:

"İran-Irak savaşının gerçeği şudur; devrim olduğunda 'devrimin ihracı' ve 'bugün İran yarın Irak' gibi çok radikal sloganlar attık. Bu sloganlar etraftaki ülkelerin dehşete düşmesine neden oldu. O zaman Humeyni'nin yanına giderek şunu söyledim: 'Bir ülke devrim yaptığında iyi niyet beyanı olarak komşulara heyetler gönderir ve dostluk mesajları verir. Ne yazık ki biz bunu yapmadık ve kısa sürede yapsak iyi olur. Çünkü Saddam'ın Cezayir Anlaşması'nı yırtıp attığı ve savaş hazırlığı içinde olduğuna dair dedikodular var. O nedenle kısa süre içinde bu meselenin önü alınmalıdır.' Kendisi buna itiraz etti ve 'Böyle bir şey olmaz' dedi. Ben de 'Komşularla aramıza duvarlar öremeyiz, o yüzden iyi ilişkilere sahip olmalıyız' dedim. Kendisi yine itiraz etti ve 'Hayır biz ülkemizin etrafına duvar örmek istiyoruz' dedi."

Saddam'ın Şah ile imzaladığı anlaşma

Fırat ile Dicle'nin birleşme noktası Şattu'l Arap su yolu, iki ülkenin uzun yıllar süren ihtilafına, birbirlerine karşı savaşan silahlı grupları desteklemesine ve son olarak da 8 yıl süren savaşına yol açtı.

İki ülke arasında 1937 yılındaki sınır antlaşması ile Irak'a bırakılan Şattu'l Arap, sonraki yıllarda İran'ın razı olmaması nedeniyle gerginlik kaynağı olmaya devam etti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in talebiyle 6 Mart 1975’te Cezayir'de bir araya gelen Saddam Hüseyin ile İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Cezayir Anlaşması'nı imzaladı. Bu anlaşma ile Irak-İran sınırı, Şattu'l Arap su yolunun en derin noktasından geçecekti. Böylece su yolu paylaşılmış ve sorun çözülmüş gibi oldu.

İran Şahı'yla Saddam Hüseyin arasındaki ihtilaflı konular gerginlik nedeni olmaya devam etse de büyük çatışmalara dönüşmedi ancak İran'da Ayetullah Humeyni liderliğindeki 1979 yılında gerçekleşen devrim, iki ülke arasındaki tüm diplomatik köprülerin atılmasına neden oldu.

Savaş nedeni olarak Şattu'l Arap gösterilse de Sünni Arap ülkelerinin, Şiiliğin yayılması endişesi ve bundan kaynaklı teşviki, Saddam'ın İran'a savaş başlatmak için geniş bir destek bulmasını sağladı.

Savaşta Tahran ve Bağdat bombalandı

Irak tarafına göre İran, 4 Eylül'de Irak'ın sınır bölgelerine kara saldırıları düzenledi.

İran devleti ve medyası, 22 Eylül'den önce de Baas yönetiminin havadan ve karadan 397 saldırı düzenlediğini ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ebul Hasan Beni Sadr'ın orduya yanıt verilmemesi yönünde talimat geçtiğini iddia etti. Ülke medyasına göre Beni Sadr, Irak'ın İran topraklarına girmeye cüret edemeyeceği düşüncesindeydi. Devrimden sonraki ilk Cumhurbaşkanı Beni Sadr, Humeyni ile ters düşünce görevden alındı ve Fransa'ya gitti.

Savaşta iki ülke de karşılıklı olarak başkentler Tahran ve Bağdat başta olmak üzere önemli şehirleri bombaladı ve önemli sivil kayıplara neden oldular. Irak ordusu, İran'ın Huzistan eyaletine bağlı ve Arapların yaşadığı iki sınır kenti Abadan ile Hürremşehr'i abluka altına aldı ancak sonuca gidemedi. Huzistan eyaletinin kuzeybatısındaki Ebu Gureyb Boğazı'nda ağır çatışmalar yaşandı.

İran'ın İsrail'den silah aldığı iddiası ve Haşimi'nin idamı

Devrim Muhafızları Ordusunun kurucularından, İran istihbaratının önemli isimlerinden din adamı Mehdi Haşimi'nin İran ile ABD (bir rivayete göre İsrail) arasında o süreçte yapılan silah alışverişini deşifre ettiği için geçmişte işlediği bir suçtan yargılanarak idam edilmesi, bu savaş sırasında en tartışmalı olaylardan biri olarak dikkati çekti. Olayın arından Humeyni'den sonra ülkenin başına geçmesi beklenen Muntazeri, vekillikten azledildi ve 1997'den öldüğü 2009 yılına kadar ev hapsine mahkum edildi.

Muntazeri, olayla ilgili olarak şunları anlattı:

"Ronald Reagan'ın temsilcileri, gizlice Tahran'a geldi ve İran ile silah pazarlığı yaptı. Ben buna itiraz ettim ve 'İsrail'den aldığımız silahlarla mı Irak'a karşı savaşacağız? Bu yanlıştır' dedim. Çünkü ABD, İran'a İsrail üzerinden silah satıyordu. 'Müslümanların düşmanı İsrail'den silah alıp Irak'taki Müslümanlara karşı savaşmak yanlış bir şeydir' dedim. Humeyni'nin evinde olduğumuz bir akşam da İsrail'den silah almanın yanlış olduğunu dile getirdim. Bu haber Lübnan'daki bir gazetede çıktı ve yöneticiler bundan çok rahatsız oldu. Bu yüzden Mehdi Haşimi'yi yargılayıp idam ettiler."

Bölge ülkelerinin pozisyonları

Türkiye, savaş boyunca tarafsızlığını korudu ve her iki ülkeyle de iyi komşuluk ilişkilerini sürdürdü. Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri Saddam'dan, Suriye de İran'dan yana tutum aldı.

Muntazeri'nin anlatımına göre Türkiye Cumhuriyeti'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Filistin lideri Yasir Arafat gibi liderlerin barış girişimleri sonuç vermedi ve savaş devam etti.

Galibi olmayan kanlı savaş

Yaklaşık bir milyon kişinin ölümüne, iki milyon kişinin yaralanmasına, 150 milyar dolar ekonomik zarara, yüz binlerce kişinin esir düşmesine, on binlerce kişinin kaybolmasına neden olan savaş, her iki ülkede de ağır yıkımlara yol açtı. Irak'ın zaferleri ile başlayan savaş, İran'ın direnmesiyle yıpratma savaşına dönüştü ve galibi olmadan sonuçlandı.

Savaş, iki tarafın da kabul ettiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 598 sayılı kararıyla 20 Ağustos 1988'de sona erdi. Barış görüşmeleri için eski İran Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimi Rafsancani görevlendirilirken, Humeyni ateşkes kabulünü "zehir kadehini içmek" şeklinde nitelendirerek bunun kendileri için zor olduğunu söyledi.

Savaşın sona ermesini takip eden birkaç hafta içinde İran güçleri, Irak topraklarını tahliye ederek 1975'teki Cezayir Antlaşması'nda öngörülen sınırlara çekildi. Kararın 3. fıkrası ve Cenevre Konvansiyonu tüm esirlerin ivedilikle serbest bırakılmasını öngörüyordu.

Son savaş esiri değişimi 2003 yılında gerçekleşti. Son olarak İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin 11 Mart'taki Bağdat ziyaretinde, 1975 yılında imzalanan ancak daha sonra iptal edilen Cezayir Anlaşması'na dönüş kararı alındı ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bunu "Saddam savaşının kalıntılarından biri daha ortadan kalktı" diye yorumladı. Taraflar Şattu'l Arap su yolunun ortak şekilde temizlenmeye başlanması kararı aldı.

İki taraf anlaşmış olsa da İran, savaşı başlatan taraf olduğu için Irak'a karşı "savaş tazminatı" kartını ilişkiler bozulduğunda kullanıyor.

Eski Irak Başbakanı Haydar İbadi, geçen yıl ABD'nin İran'a karşı yaptırımlarına mecburen uyacaklarını açıklamasının üzerinden birkaç saat geçmeden Tahran'daki yetkililer "savaş tazminatı" kartını gündeme getirdi. İran, Irak'ın hâlihazırda Kuveyt'e savaş tazminatını ödemeye devam ettiğini aynı şekilde Tahran'a da ödemesi gerektiğini savundu. Ancak pürüz giderilince iddia da gündemden kalktı.

Savaşın bir tarafını oluşturan İran’da, bugüne kadar konuyla ilgili yaklaşık 250 sinema filmi çekildi, onlarca kitap yazıldı, müzeler açıldı ve her yıl birçok anma töreni düzenleniyor. Savaşın diğer tarafı Irak’ta ise Baas rejimi yıkıldığı için Saddam’ın iddiaları da icraatları da sahiplenilmiyor.

İran'da 22-29 Eylül arasında "Kutsal Savunma Haftası" adıyla bir hafta boyunca etkinlikler, çeşitli programlar ve askeri gövde gösterileri düzenleniyor.