Vakıf Katılım web
Röportaj 08.04.2022 09:36 Güncelleme: 08.04.2022 09:50

Hedef cari açığın kapanmasına katkı

Birçok farklı sektörde kimyasalların yerini alan enzimde de yerli üretim başladı. Livzym Biyoteknoloji Kurucusu Dr. Serdar Uysal, endüstriyel enzimde dışa bağımlığı azaltırken, Türkiye'nin cari açığının kapanmasına da olumlu katkı sağlamak üzere yola çıktıklarını ifade ediyor.
Hedef cari açığın kapanmasına katkı

Gülay YÜCEL

Türkiye’den Afrika’ya, Rusya’dan Orta Doğu’ya uzanan geniş coğrafyanın ilk enzim üretim tesisi LIVZYM, Türkiye’nin biyoteknoloji alanındaki global rekabet gücünü arttırmayı hedefliyor.

Türkiye, cari açığını büyüten ithal kalemlerde “yerli” üretim seferberliğine devam ediyor. Teknolojiden petrokimyaya, aşı ve ilaçtan otomobil ve savunmaya onlarca farklı alanda başlayan bu mücadelenin önemli alanlarından biri de enzim. Tekstilden kağıda, gıdadan yeme, biyoyakıttan deterjana ve tıbba kadar onlarca farklı alanda kullanılan enzim artık ülkemizde yerli olarak üretiliyor. Başrolünde ise Biyoteknoloji şirketi LIVZYM’in Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Serdar Uysal var.

İTÜ'de lisans ve yüksek lisans, MIT'de (Massachusetts Institute of Technology) araştırma, Chicago Üniversitesi'nde Moleküler Biyoloji ve Biyokimya alanında doktora ve 6 yıl boyunca Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinde doktora üstü ihtisas… 13 yıl süren eğitimin ardından Türkiye'ye dönerek, mesleki birikimini ülkesi için değerlendirme kararı alan bir Türk girişimci ve akademisyen Serdar Uysal. Aynı zamanda, tersine beyin göçü kapsamında kuruluşunda yer aldığı Bezmialem Vakıf Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyor.

Tuzla’da kurduğu; Afrika, Rusya, Ortadoğu ve Orta Asya’nın tek enzim fabrikası LIVZYM ile ithalatı ikame etmekle kalmıyor; aynı zamanda bölgedeki 2 milyar dolarlık ihtiyacın yarısına da talip. Dr. Serdar Uysal, YeniBirlik okurları için sorularımızı yanıtladı.

Kuruluş hikayenizden söz eder misiniz?

Yurt dışında çalışmalarımı sürdürdüğüm dönemde aklımda hep “Biyoteknoloji alanında ne yaparsam ülkemi bir adım öne geçiririm?” düşüncesi ve hayali vardı. Türkiye’nin endüstriyel enzim alanındaki yüzde 100 dışa bağımlılığını sonlandırma hedefiyle de LIVZYM’i kurdum. Kuruluş çalışmalarına 2014 yılında başladık. 2020 yılında da Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank ve eski Tarım ve Orman Bakanı Sayın Dr. Bekir Pakdemirli’nin katılımıyla resmi açılışımız yapıldı. Bugün Tuzla Deri Organize Sanayi’de 4000 m2 kapalı alana sahip bir tesiste üretime ve Ar-Ge çalışmalarına devam ediyoruz. LIVZYM Biyoteknoloji olarak hedefimiz, Türkiye’nin enzimde dışa bağımlığını azaltırken, ülkemizin cari açığının kapanmasına da olumlu katkı sağlamak.

Odağımızda gıda sektörü var şu an. İlk giriş yaptığımız, satışlara başladığımız sektör de burası. Yıllık enzim tüketiminin yüzde 25’ini gıda enzimleri oluşturuyor. Öyle ki ülkemiz her yıl gıda enzim ithalatı için yaklaşık 40 milyon dolar bütçe ayırıyor. LIVZYM şu anki kapasitesiyle gıda sektörü enzimlerinin yaklaşık yüzde 15-20’sini karşılayabilecek kapasitede.

Bugün Afrika’dan Rusya ve Orta Doğu’ya uzanan geniş coğrafyanın da ilk ve tek endüstriyel enzim fabrikası olmayı başardık. İhracat odağımızda AB ülkeleri de var. Hatta yakın zamanda bir Batı Avrupa ülkesine gerçekleştirdiğimiz enzim ihracatıyla bu konudaki kararlılığımızı da ortaya koyduk.

Biyoteknoloji hayatımızı nasıl etkiliyor?

Biyoteknoloji, en basit anlamıyla biyolojinin teknolojik olarak kullanılmasıdır. Pandemiden bu yana dünyanın odağında sürdürülebilirlik var. İşte biyoteknoloji dünyanın sürdürülebilirliği için gerekli çözümleri de üreten bir alan.

Başta gıda olmak üzere sanayiden kozmetiğe, ilaç endüstrisinden tekstile, kağıt sanayiden aşı teknolojilerine kadar onlarca farklı pazarı doğrudan etkiliyor. Enzimin en önemli uygulamalarından birisini oluşturduğu “endüstriyel biyoteknoloji”, bugün nanoteknoloji ve genetik bilimleriyle birlikte çalışırken, gıdadan tarıma, hayvancılıktan tıbba, enerji ve kimyadan çevre ve sürdürülebilirliğe onlarca farklı alanda etki yaratıyor; dünyanın geleceğini en çok belirleyecek endüstrilerin başında geliyor. Küresel anlamda ulaştığı büyüklük ise 2020 sonu itibariyle 350 milyar doları aşmış bulunuyor.

Özellikle "enzim" dersek…

Endüstriyel biyoteknolojinin en zor uygulaması enzim üretimi. Enzimler, biyokimyasal özellikleriyle muadillerine göre daha çevreci ve uygulaması kolay alternatifler. Sektörlerde teknolojik ara girdi olarak kullanılıyor. Siz bugün nişastadan kimyasal olarak şeker şurubu üretemezsiniz ama enzimlerle üretim mümkün. Sütün pıhtılaştırılarak kazeinin çöktürülmesi dolayısıyla peynire giden yol enzimlerden geçer. Deri sanayisinde tüylerin alınması enzimlerle yapılır. Deterjanlarda kirleri düşük sıcaklıkta ve az bir suyla yıkayabilmeyi mümkün kılan enzimler var. Enzimler olmasa siz o sıcaklıkta ve o kısa sürede lekeleri çıkaramazsınız. Tekstilde kotların taşlanmış görüntüsünü eskiden kanserojen kimyasallarla verirken, şimdi bunu enzim teknolojisiyle ve insan sağlığına hiçbir zarar vermeden yapıyoruz. Yine kağıt sektöründe selülozun beyazlatılması eskiden kimyasallarla oluyordu şimdi onları enzimlerle yapıyoruz. Sürdürülebilir ve çevre dostu ekonomiler üretimde artık kimyasalların yerine enzimleri tercih ederken, bu durum endüstriyel enzim pazarının hızlı bir ivmeyle büyümesinin öncelikli sebebi…

“YERLİ ÜRETİMDE ÇOK STRATEJİK BİR ALAN”

Enzim aslında teknolojik olarak ortada duruyor. Birçok sektöre girmiş durumda ve o sektörlerin sürdürülebilir ve daha az maliyetle iş yapmasını sağlıyor. O yüzden çok özel bir öneme sahip. Çok stratejik bir alan diyebiliriz. Tüm dünyada elde olmayan sebeplerle gümrükler kapanabilir, üretim mümkün hale gelmeyebilir ve o zaman sektörlerimiz sekteye uğrayabilir. Bunu engellemenin yolu, bu alanda yerli ve katma değerli üretimden geçiyor.

Dünya ve bölgesel bazlı pazar büyüklüğünden bahseder misiniz?

Pazarın büyüklüğü bugün dünyada 6 milyar doları aşmış durumda. Hatta özel amaçlı enzimler pazarı da dikkate alındığında büyüklük 10 milyar doları buluyor. Küresel endüstriyel enzim pazarının yaklaşık 2 milyar dolarlık kısmı ise Türkiye ve yakın coğrafyasında tüketiliyor. Buna karşılık Türkiye ve yine yakın coğrafyamızın kısa süre öncesine kadar endüstriyel enzim alanında yüzde 100 dışa bağımlı olduğunu ve sadece ülkemizin her yıl bunun için 150 milyon dolar seviyesinde ithalat gerçekleştirdiğini eklemek gerek. LIVZYM Biyoteknoloji de, bu ithalatı önemli ölçüde ikame etmek ve hatta üretim gücüyle Türkiye’yi yakın coğrafyada enzim ihracatı yapan bir ülke olarak konumlandırmak amacıyla kuruldu.

Dikkat çektiğiniz bir diğer husus, yıkıcı teknolojiler.

Yalnızca ülkemizi değil tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi, günlük alışkanlıklarımızdan iş yapma biçimlerimize, global ekonomik dengelere kadar her şeyi değiştirdi. Bu değişim hızlı bir şekilde de devam ediyor. Dünya ekonomisi ve iş dünyası açısından da zor günlerden geçildi. Pandeminin getirdiği değişim ve dönüşümden çıkarılacak dersler ve üretilecek çözümler geleceği de belirleyecek diyebiliriz.

Pandemi, doğaya zararlı, geleceğe yatırım yapmayan, sürdürülebilirliği ajandasının ilk maddelerinden birisi haline getirmeyen şirketlerin, geleceğin rekabetçi ekonomisinde ayakta kalamayacağını gösterdi. 

Araştırmalar gösteriyor ki; önümüzdeki 30 yıl tüm yediğimiz gıdadan tükettiğimiz ürünlere kadar tüm alışkanlıklarımız, olumlu anlamda yıkıcı teknolojilerin gelişmesiyle dönüşüme uğrayacak. Dünyada bu teknolojilere ayrılması beklenen kaynağın 150 trilyon dolar civarında olması öngörülüyor. Bu dönüşümün en önemli üç sacayağı ise Biyoteknoloji, Mühendislik ve Yapay Zeka olacak. Bu alanlarda ilerleme kaydeden ülkeler zenginleşirken, küresel rekabet gücünde de önemli bir avantaj yakalayacaklar. 

“ÜLKEMİZE YETKİNLİK KAZANDIRIYORUZ”

LIVYZM bugün, biyoteknolojik yöntemlerle, üretimde (fermantasyon) kullanılacak mikroorganizmaların geliştirilmesi, üretim/fermantasyon süreçlerinin oluşturulması, endüstriyel ölçekte biyoteknolojik üretim/fermantasyon yapılması ve bu üretimin gerçekleştirileceği fabrikanın kurulması gibi 4 farklı, birbirinden bağımsız disiplinin tamamını kendi bünyesinde barındıran, dünyadaki nadir şirketlerden birisi olarak konumlanıyor. Buradan hareketle; LIVZYM’de kazanılan deneyim ve oluşturulan altyapıyla, Türkiye’nin biyoteknoloji üretimi alanında yakalayacağı ivmeye önemli oranda katkı sağlamak öncelikli amacımız. 

Tersine beyin göçü çalışmalarınızdan da bahsetsek..

Bu kapsamda Bezmialem Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün kurulumunda görev aldım. 40 Milyon TL’yi aşan yatırımla kurulan bu enstitüde MIT, Stanford ve John Hopkins gibi dünyanın sayılı üniversitelerinde de görev alan akademisyenlerle beraber araştırma ve geliştirme faaliyetlerine devam ediyoruz.

Önümüzdeki yıllar için hedefleriniz nedir?

LIVZYM’de kazanılan deneyim ve oluşturulan altyapı, Türkiye’nin biyo-teknoloji üretimi alanında ilerlemesi için de önemli bir adım niteliği taşıyor. LIVZYM’in üretim stratejilerinde öncelikli alanı gıda ve yem; yakın zamanda bu alanların genişlemesi ve şirketin piyasaya sunduğu enzim portföyünde 10 farklı enzime ulaşmayı; 5 yıla kadar da piyasada en çok talep gören 20-25 enzimi portföyümüze katmayı planlıyoruz. Kapasitemizi ise 5 yıl içinde 5 kattan fazla artırmayı hedefliyoruz. 5 yılın sonunda o anki kapasitenin de 5-7 katı büyüklüğünde yeni bir fabrika inşa edilmesi ve bu fabrikada enzimlere ilave olarak, yine ülkemizin dışa bağımlı olduğu amino asitler, organik asitler, probiyotikler gibi diğer endüstriyel biyoteknoloji ürünlerinin üretiminin de yapılması hedeflerimiz arasında. Amacımız beş yıl içinde Türkiye’nin enzim ihtiyacının dörtte birini karşılar hale gelmek. Yine aynı süreçte üretimin yarısından fazlasını ihraç etmeyi planlıyoruz.