Röportaj 06.03.2021 12:30 Güncelleme: 06.03.2021 17:28

"HDI Sigorta pandemide mekanı bırakmadı"

HDI Sigorta Genel Müdürü Ahmet Ceyhan Hancıoğlu "Biz, egosuz bir ekibiz. Bizde ilke iyi insan olmaktan geçiyor. Biz kağıt parçası satarak insanlara güven veriyoruz" dedi.
"HDI Sigorta pandemide mekanı bırakmadı"

Adil YILDIZ

“Sigortacılar iyi insanlar olmalıdır. Önce iyi olacak. Sonra matematiğe kafası basacak. Üçüncüsü de tabi iletişimi iyi olacak. Bu kadar basit” diyen dünyanın önemli sigorta markalarından olan HDI Sigortanın Genel Müdürü Ahmet Ceyhan Hancıoğlu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Ceyhan Hancıoğlu kendisini nasıl ifade eder?

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Kısa bir turizm ve bankacılık tecrübem olduktan sonra 1990 yılının sonlarında sigorta sektörüne girdim. Yaklaşık 31 yıl önce… Ve o günden bugüne de hakikaten çok severek, keyifle yaptığım bir mesleğim var. Niye çok seviyorum? Bir kere sigortacılıkta matematik ve istatistik var. İstatistik üzerine kurulu bir meslek. Dolayısıyla matematik çok sevdiğim bir şey. Rakamlarla uğraşmayı çok seviyorum. Artı iletişimim var. İletişimim de çok güçlü. Çok keyif aldığım bir dal. 31 yıldır bu mesleği icra ediyorum. Biraz sektörün mobil ve haşeri yöneticisiydim ben. Çok şirkette çalıştım 31 yıl boyunca… En sonunda yaklaşık 10 yıl önce HDI Sigorta’ya; Almanya menşeli bir sigortanın başına; daha doğrusu başına hemen geçmedim tabii ki… Genel Müdür yardımcısı olarak geldim. 8 yıl önce de HDI Genel Müdürü olarak atandım. O günden bugüne de ekibimle beraber hakikaten sigorta sektöründe başarıyı yakalamak için; insanlara faydalı olmak için çalışıyorum. Çünkü sonuçta sigortacılık bir sosyal faaliyettir. İnsanların kötü gününde kayıpları telafi etmek için kurulan bir düzenin oyuncususunuz. Matematik ve iletişim dedim ama insanlara da yarar bir şey yapmak açısından çok keyifli bir şey. Bu tarafından baktığınızda “İyi ki sigortacı olmuşum” diyorum.  

Sigortanın temeli nedir? Bununla ilgili bir motto belirlersek ne demeliyiz?

Bir kere sosyal yardımlaşma. Temeli de tarihi de o… Hamurabi’den tutun; Venediklilere; Cenovalılar’a kadar bu tarihte ve Osmanlı’da da çıkmış bir ihtiyaç. Neden? Zamanında Hamurabi var. Ne olmuş? Kervanlar… Kervan yolda düzülür lafı vardır. Kervanlar düzüle düzüle sigortacılık ihtiyacı ortaya çıkmış. Kervanları soymuşlar. Gasp etmişler. Dolayısıyla ne olmuş? Ticaret erbapları yolda zararlara uğramış. Taşıdıkları mallar kayıplara dönüşünce bir ihtiyaç duymuşlar. Demişler ki esnaf ve ticaret erbapları; “Biz bir araya gelelim… Bir araya gelelim; sandık kuralım; fon kuralım; kötü günde de kimin başına kötü bir şey gelirse o fondan yardım edelim…”. İş böyle başlıyor aslında…

Peki Türkiye’de sigortalı olmak kültürü yüzde kaç oranında?

30 yıl öncesine göre çok daha iyiyiz. Ama hala tatmin edici seviyede miyiz? Hayır değiliz. Müthiş bir potansiyel var. 84 milyon nüfusta sigortalanma oranları çok düşük… Gayri safi hasılanın payına baktığınız zaman çok yakın komşularımızın bile 3’te 1’i; 5’te 1’i; 10’da 1’i… Böyle baktığınız zaman büyük potansiyel var. Bir kere Türkiye’nin nüfusu çok genç. Sigorta popülasyonu çok düşük çerçevede. Örnek vermek gerekirse zorunlu olan Trafik Sigortası’nda hala yüzde 20 kaçak var. Bakın zorunlu olan. Zorunlu olan DASK’a gelelim. Deprem sigortasında yüzde 50 kaçak var. Bunlar zorunlu. Bir de zorunlu olmayan. Kasko mesela. Arabamızın sigortası. Kaskoda yüzde 25 sigortalı var. Arabalarımızın yüzde 75’i sigortasız…

Bu peki eğitim seviyesi mi? İnsanların boş vermişliği mi? Bunu nasıl anlatırsınız?

Hepsinin etkisi var. Gelir dengesizliği diyebilirsiniz. Türkiye’de ortalama gelirin adil olmaması birinci etken. İkincisi biz kaderci bir milletiz. Böyle bir kültürümüz de var. Geliri de üstüne koyduğumuzda ortaya çıkıyor zaten.

Ama Allah akıl da vermiş..

Evet. Bir de farkındalık var. Orada biraz kendimize de özeleştiri yapabiliriz. Yeteri kadar insanların ayağına gidip; sigortayı anlattık mı? Sigortayı insanların ayağına götürmemiz lazım. Çok daha fazla anlatmamız lazım. Bunları bir araya getirdiğimiz zaman düşük sayıların sebebi ortaya çıkıyor.

Peki sigortacılığın bir repütasyonu var Türkiye’de. Bu düzeltildi mi? Suistimaller var. Bu tip şeyler yüzde kaç oranında?

Hasarda suistimal konuşursak laf olarak çok dolaşıyor. İstatistik olarak şu kadardır deme şansımız yok. Ama genel olarak istatistiklere bakarsanız 3 hasardan 1 tanesinin; 4 hasardan 1 tanesinin suistimal olma ihtimali var.

Sağlıkta?

Sağlıkta bu oran biraz daha düşük. Orada da yine önemli diyeceğimiz kadar; 7’de 1 diyebileceğimiz kadar olabiliyor? Şöyle bir yorum çıkmamalı ama. Herkes kötü değil. Yani öyle bir şey yok. İşin doğasından kaynaklanan bu yozlaşan dünyada bu hep var.

Peki size HDI deyince aklınıza gelen ilk nedir diye sorsam?

Valla çok özelliğimiz var ama ilk derseniz güven…

İnsanlar neden sizden sigortalı olsunlar?

Güven. İnanmak, güvenmek. Sonuçta biz risk satın alan tarafız. Yani vatandaşlarımızın riskini satın alıyoruz. Onlar da bize riskini emanet ediyor. Bir; patron kim? Grup kim? Bilinen bir grup mu? Güçlü bir grup mu? Almanya’nın en iyilerinden bir tanesi. Gelelim Türkiye’ye. Türkiye’de ne kadar iş yapmış bu adamlar? Hasar öderler mi? Zamanında öderler mi? Ekip nasıldır? Yenilikçi midir? İş bitirir mi? Müşteri odaklı mıdır? Bunlar çok önemli. Bunları iyi yaptığımızı düşünüyoruz.

Sigortalı kişi bu kadar ilgileniyor mu? Yoksa oraya gidip de müşteriye sigortayı anlatan kişi önemli değil mi?

Çok önemli. Kağıt satıyoruz biz. İlk intiba çok önemli. Ofisinizde gördüğünüz insan çok önemli. Tabii ki duruşu; kalitesi, prezentasyonu, bilgi ve donanımı, ağzının laf yapıp yapmaması; verdiğiniz sorulara doğru cevaplar verip vermemesi çok önemli. Tabii ki şirket kadar insanınızın duruşu da çok önemli.

 Şirketinizin mottosu nedir?

Biz daima insanların yanındayız. Hakikaten de öyleyiz. Ben şahsen yöneticisi olarak bu şirketin çok ulaşılabilir bir adamım. Evet hizmet sektörü ama biz HDI Sigorta olarak son 10 yılda yaptığımız işlerle yavaş yavaş ön plana çıkıyoruz. Biz bunları başardık. Ulaşılabilir olmak çok önemli. Müşteri odaklı olmak çok önemli. Çözüm odaklı olmak çok önemli. Yani işi çözmek; problemden değil çözümden yana olan bir ekibimiz var bizim. En önemlisi bence hizmet sektöründe ulaşılabilir olmaktır.

“Biz kağıt; biz güven satıyoruz” diyorsunuz. Kağıt satarak son 11 yılda 6. sıraya gelmişsiniz 35 şirket içinden. Bunun sırrı ne?

Biraz önce anlattığım şeyler o formülün detayları… Biz güçlü bir grubun üyesiyiz. Sermayemiz yeter seviyede. Bu işi biliyor olmamız, grubun bu işi biliyor olması. Türkiye’ye yatırım yapmaya iştahlı bir grup var. Doğru ekiplerle çalışmak sahaya kadar yansıyor. En önemli iş ortaklarımız bizim adımıza poliçe satışı yapan acentelerimiz. Onlarla iletişimimiz de çok önemli. Kanallarımızın bize güveni de çok önemli. Biz farkı acentelerimizde yarattığımız zaman hem müşterilerimize verdiğimiz hizmet; hem acentemize verdiğimiz hizmet fark yaratıyor. İlk aklınıza ne geliyor? Güven geliyor. Ulaşılabilir, samimi, sıcak ve güven veren bir ekip geliyor. Bunlar çok önemli sigortacılıkta.

Peki siz takım arkadaşı ararken ilk hangi özelliğe bakıyorsunuz?

Ben iyi insan olsun istiyorum. Bu şirket iyi insanların şirketidir. Sigortacılar iyi insanlar olmalıdır. Önce iyi olacak. Sonra matematiğe kafası basacak. Üçüncüsü de tabi iletişimi iyi olacak. Bu kadar basit. Egodan arınmış bir ekibiz biz. Egolarla olmaz bu. En ufak acentem bile bana 7/24 ulaşır, abartmıyorum. Bu durum bence fark yaratıyor.

Sporun her dalında sponsorluklarınız var. Mesela Biniciliğe... 13 yaşında engelli bir çocuğa.. Genel anlamda firmanızın spora bakış açısını değerlendirir misiniz?

Şimdi herkes bana soruyor. “Bu teşvik Almanya’daki gruptan mı geliyor?” diye soruyorlar. Var ama yok esasında. Var derken beni cesaretlendiren şöyle bir şey var esasında. Hannover bizim Almanya’daki merkezimiz. Bundesliga’da çok oynamış Hannover 96 futbol takımı var. Bizim grubumuzun yakın ilişkisi sadece orada var aslında… 96’nın stat sponsoruyuz biz. O stadın adı HDI Arena… Hannover 96; HDI Arena’da oynuyor. Ben sadece oradan feyz aldım. Kimse bana; “Kardeşim git Türk sporuna destek ol” demedi. Dolayısıyla bizden ve benden kaynaklanan bir şey sponsorluk… Hatta bir itirafta bulunayım. Son dönemde sponsorluğu biraz da abarttığımızı düşünüyorum. Çünkü o kadar artık yayıldık ki… Bundan keyif alıyoruz. Yerel yönetim ve benim liderliğimden kaynaklanan bir niyet bu. Ben bir sporseverim. Ben bir taraftarım. Sonuçta bir takıma sevdalıyım. Bunu da her yerde söylüyorum. İnsanlar olgunlaştıkça çok farklı bakıyorlar bu işlere. Statlara, spor salonlarına alışık bir adam olduğum için bu beni tetiklemiş olabilir. Türk sporunun içinde olmak için; HDI Sigorta’nın Türk sporunun yanında olması için misyonumuzu kendi kendimize edindik. Bu anlamda biz yaklaşık 11 yıldır uzak ara liderlik yapıyoruz. 11 yıl önce maceramıza Galatasaray ile başladık. Sayın Adnan Polat döneminde bir ilişki başlattık. Galatasaray HDI Sigorta diye bir takım oldu. O günden beridir Galatasaray ile hala devam ediyoruz. 6-7 sene önce Fenerbahçe ile girdik. 2 sene önce Beşiktaş ile girdik. Oralarda varız. Bunun dışında çok küçük kulüplerinde varız. Anadolu kulüplerinde varız. Giresunspor’dan Bandırmaspor’una; Denizlispor’una; Somaspor’a, Darıca Gençlerbirliği’ne kadar var da varız. Ama futbol. Basketbolda varız; voleybolda varız, Süper Lig’de, İkinci Lig’de her tarafında varız. Kadın tarafında varız. Bunu gururla söylüyorum. Kadınlara ne kadar değer verdiğimiz ortada. 9 tane kadın branşına ve kulübüne destek oluyoruz HDI Sigorta olarak. Engelli basketbolun uzak ara lider destekçisiyiz. Fenerbahçe’de, Beşiktaş’ta, Galatasaray’da varız engelli sporlarında. İzmir Büyükşehir Belediyesi ile bir çalışmamız oldu. Şimdi Engelliler Federasyonu ile inşallah bir projemiz olacak. Bu anlamda yeni başladık ama bence güzel dokunuşlar yaptık. Burak Alpaslan kardeşimize destek olduk binicilikte. Onunla birlikte kupalar alıyoruz. Çok başarılı bir arkadaş. Ayrıca 2 tane tenisçi kızımıza destek oluyoruz bireysel sporlarda. Şimdi ismini açıklamayayım ama masa tenisi alanında çok cici bir kızımıza destek oluyoruz. Yani elimizden geleni yapıyoruz Türkiye’nin her yerinde. Masa tenisine yeni gireceğiz. Hentbolda da varız.

Bu kadar spora yatırım yaptıktan sonra bunun geri dönüşü nasıl sonuçlanıyor?

Müthiş bir çevremiz oldu. Özellikle spor camiasında başkanlarımız ve yöneticilerimiz ile iletişimimiz iyi. Firma olarak çok daha önemlisi “Karşılığını alıyor musunuz?” derseniz buna iki başlıkta cevap vermek lazım. İşe çevirme konusunda çok da beklediğimiz olmaz. Çünkü biraz önce bahsettiğiniz o Türkiye’deki sigortacılığa bakış, sigortalı olmaya bakış çok kolay olmadığı için doğrudan siz bir yere sponsor oluyorsunuz diye yarın gelip insanlar size poliçe yaptırmaz. Ama tabi 10 sene öncesine baktığımızda insanlar spora desteğimizi görüp bize cevap verebiliyorlar. Artık poliçemizi bu yüzden satın alan vatandaşlarımız da var. Bundan daha önemlisi marka bilinirliği. Sigorta almasalar da insanlar HDI Sigorta’yı 5 sene öncesine göre daha fazla biliyor.

Marka bilinirliği anlamında baktığınız zaman hak ettiğiniz marka değerini yakaladınız mı?

O yoldayız. Bence yakaladık ama genç bir şirket olmamız; handikabımız olabilir. Çünkü biz 60 yıllık bir şirket değiliz. Biz sadece 15 yıllık bir şirketiz. Bunun da etkisi var. Yani şu oluyor tabi. İstatistik olarak araştırma yapılıyor; şaşırıyorsunuz. Sporda en önde biz olmamıza rağmen bilinirlilikte üçüncü sırada olabiliyorsunuz. “İlk aklınıza gelen sigorta şirketi?..” dendiğinde biz akla gelmeyebiliyoruz. Ama spor sorduğunuz zaman “HDI” diyorlar. Bunlar biraz zamana da bağlı…

Dünya dijitalleşiyor. Dijital dünyanın ne kadar içindesiniz?

Dijital artık öyle bir dünya ki. Dünya oraya gidiyor; bizim uzak kalmamız mümkün değil. Grubumuz da zaten oraya doğru gidiyor. Dijitalleşme son 3-5 yılın konusuydu. Bu pandemi bize ne öğretti? “Yeteri kadar hazır mıyız? Yeteri kadar çevik miyiz?” bunu öğretti. Hepimiz bu pandemi ile beraber hayal edemediğimiz şeylerle karşı karşıya kaldık. Birçok şeyi de becerdiğimizi gördük. Ben kendi adıma söyleyeyim bu kadarını becerebileceğimizi bilmiyordum. Ülke olarak da öyle. Müthiş bir adaptasyon var; sigorta sektörü de öyle. Beklentilerimizin üzerinde. Havuza çocuğu attığımız zaman ne söyleriz? Yüzmeyi boğulma riski ile öğrenecek. Biraz onu yaşıyoruz şu an. Fakat Türkiye ve sigorta sektörü bence çok iyi adapte oldu. Her şeyimiz online oldu. Online toplantılar yapıyoruz. Online programlar yapıyoruz. Hepimiz alıştık. Evden çalışmalar arttı. Ofise gelmemeler arttı. Yeni modeller konuşuluyor. Personelimizin sağlığı için buraları dizayn ettik. Hepimiz alıştık. Sigortacılık olarak 2 bacağı var. Bir yaptığımız işlerde sürecin dijitalleşmesi. Nedir? Bir hasar geldi başınıza. O hasarın iletişiminde, ihbarında, evrakların yüklenmesine kadar cep telefonunuzdan bunları halledebiliyorsunuz. Siz bize kazadan sonra aracın fotolarını yollasanız bile biz işleme alıyoruz. Müthiş bir dönüşüm var. Alıştık buna.

 Sizin sektörün ruhu acentelerinize ve bölgeye dokunmaktır. O zaman uçakla/arabayla gitmekten ziyade dijital ortamda daha çok online olarak görüşüyorsunuz insanlarla…

Doğru geçen gün bir platformda aynı şeyi söyledim. İstanbul trafiğine baktığınızda sokağa çıktığınızda 2 tane acente ziyaret edebilecekken; dijitalde minimum 10 tane görüşme yapıyorum. Hatta zaman artık o kadar bol ki trafik yok, girip çıkma yok, stres yok, oturduğunuz yerden randevu yapıyorsunuz. Bu anlamda müthiş… Ama tabi dokunmak gibi olmuyor. 6 ayda bir gördüğüm dostumu 10 günde bir görür hale geldim…

Dijital dünyanın içinde iletişim konusunda tanıtımlarınızın bir kısmını zannediyorum dijitale kaydırdınız

Evet tabii ki… Orada da bir mecburiyet ve beklenti var zaten. Dijitali kullanma, sosyal medyayı kullanma konusunda bayağı bir aktifiz. Son 6 ayda facebook, instagram gibi mecralarda birincilik ödülü aldık… 

Pandemiyi nasıl geçiriyorsunuz?

11 Mart’ta başladı geçen sene. 11 Mart’tan beri her gün işteyim. Bizi yalnız bırakmayan arkadaşlarımız da var tabi. Ama ikinci, üçüncü aydan sonra ofiste yüzde 25; 30’ları bulduk. Bugün de yüzde 40’lardayız. Yani biz HDI Sigorta olarak mekanı bırakmadık. Ofisimizi bırakmadık. Bundan da çok keyif aldık. Ortamımızı hijyenle çok güçlendirdik. Klimalar yerine hava temizleyen sistemler kurduk. Maske, dezenfektan gibi tedbirlerin hepsini aldık. Hem gelen giden; hem de işimizi korumak adına çok adım attık. Bence insanlar ofislerinde çalışmalı prensip olarak. Evde kalanların da durumunu görüyoruz. Sıkıntı duyan arkadaşlarımız oluyor. Ofiste çok daha sağlıklı bir ortam var. Pandemi bize şunu da öğretti. Önceden ikna olmayacağım bir şey ortaya çıktı. Bir kısım personelimizi evden çalıştırabiliriz. Buraya geliyor iş…

Baktığınız zaman büyük şirketler kendilerini sorgulamaya başladılar… Servisten, yemeğe, elektriğe kadar kalemler azalıyor. Ama bu işin bir de ruhu var..

Evden olmaz o samimiyet. Ben belki yaş itibariyle geleneksel bir reaksiyon gösteriyorum ama ben hala işin işte yapılacağına inanan bir adamım. O birlikte olmanın, o enerjinin ve sinerjinin böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ama bu alternatif esnek çalışma modellerini düşünmeyeceğiz demek değil. Dünya buraya gidiyor.

Sizi nasıl bir CV heyecanlandırır?

CV beni sınırlı heyecanlandırır. Çünkü sadece kağıtta yazanı görüyorsunuz. Ama karşı karşıya iyi bir CV, iyi eğitim almış, sosyal projelere katkı yapmış insanlar bence çok önemli. Sosyal proje yapmış; insanlık için bir şey yapmış kişiler çok önemli bu dönemlerde. Onları okumak hoşuma gider. Yüz yüze iletişimde de, mülakatta da bana iyi şeyler anlatması lazım. Kağıtta çok iyi CV’ler görüyorsunuz ama karşı karşıya geldiğinizde olmuyor. İfadesinden tutun, davranışına, oturuşuna, kalkışına, kültürüne her şey çok önemli… Ama kağıtta gördüğümü yüz yüze de teyit ediyorsam bundan başka bir şey istemem…

Aslında bu gençlere de bir mesaj değil mi?

Kesinlikle… İyi insan olmaları çok önemli ama iyi insan olduklarını da anlatmaları lazım. İyi insansanız ve ifade edemiyorsanız bunun bir anlamı yok benim için. O enerjiyi; o arkadaşımda görmem lazım… Kusuru görmem lazım. Bir şeyin peşinden koştuğunu anlamam lazım. Hakikaten kendini geliştirdiğini görmem lazım. Farklı bir şeyler yaptığını anlamam lazım. İnsanlık için faydalı şeyler yapacağını anlatması lazım. Bu beni heyecanlandırır.

İyi bir lider misiniz?

Nispeten iyi bir liderim. Bu benim kendi lafım değil. Etrafıma sorduğunuzda çoğunlukla iyi olduğumu söylerler. Niye iyi derseniz? Hep aynı şeyi söylüyorum. İletişim. Açık olmak. Adil olmak…

 Aldığınız eğitimin bunda etkisi var mı? Yoksa kişisel nüvenizden mi kaynaklı?

Hepsi var. Bir kere genetik. Anam babam neyse ben de oyum. O nerede yetiştiyse ben de orada yetiştim. O ne anlattıysa onu aldım. Tabi sonrası eğitim. Eğitimin çok önemi var. Fransız Lisesi’nde okumam bir şeyleri değiştirmiştir sonuçta. Başka bir kültürü yaşama konusunda bu da çok önemli. Üzerine ilavedir. Genetik ve eğitim bir araya geliyor. Karakter zaten genetikten gelen bir şey. Karakteriniz de doğruysa; insanlık için bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız ortaya güzel bir şey çıkıyor. 

Sosyal yaşamınızda olmazsa olmazlarınız nelerdir? Hobileriniz nelerdir?

İşkolik bir adamım… Erken gelir; geç çıkarım. Ama ofisimde baterim var. Bunu da anlatmak isterim. 6 Ocak’ta doğum günümde mesai arkadaşlarım sürpriz yaptı. Gençlikte çaldığım bateri enstrümanını bana hediye ettiler. Rahatlıyorum sayelerinde. Lise yıllarımda okulun bateristiydim ben. O zaman spor sergisinde liseler arası yarışmalarda bateri çaldım ben. Çok keyifli günlerdi.

 O günleri özlüyor musunuz?

Özlemez miyim? Müthişti. Arkadaşlarımla bazen görüşüyorum. İyi ki öyle bir okulda okumuş ve bateri çalmışım. Bunlar çok kıymetli anlar. Ama 30 yıl sonra arkadaşlarım bana tekrar bateri çalmam gerektiğini hatırlattı. En büyük hobim bateri. Maçlara gidiyoruz. Zaten bol bol sponsor olduğumuz için her yerdeyim. Zaten zaman kalmıyor. Hobim maçlara gitmek. Sadece tuttuğum takımın maçlarına değil sponsor olduğumuz takımların da maçlarına gidiyorum.

Sizin sanat ve tiyatrolara da desteğiniz var. Tiyatrodaki insanlara da sponsorluğunuz devam ediyor değil mi?

Özellikle yıllardır birlikte olduğumuz Çolpan İlhan-Sadri Alışık Kültür Merkezi ile bir çalışmamız var. Sağolsun Kerem Alışık çok iyi insan; iyi dostumuzdur. Torun Sadri Alışık’la yıllardır beraberiz. İş birliğimiz var. Onlarla birlikte olmaktan çok mutluyuz. Öyle ufak ufak dokunuşlarımız var. Sadece onlar değil. Spor çok ağırlıklı oldu ama sanatta da elimizden geleni yapıyoruz açıkçası…

Son dönemde Z kuşağı herkesin dilinde. Z kuşağı ile ilgili düşünceleriniz nedir? Oradaki çocuklarımıza tavsiyeleriniz nelerdir?

Bizim ilgilendiğimiz şeylerle ilgilenmiyorlar. Çok ayrı bir dünyaları var. Ama güzel bir şeyleri var. Çok haklarını arıyorlar. Böyle bir toplum geliyor. Çok sorguluyorlar. Bu çok alışık olmadığımız bir şey. Güzel bir şey. Ama şöyle de bir şey var bazen çok dengesiz olabiliyorlar. Kariyer dediğimizde “Bir günde bir şey olayım” heyecanı da var. Ama sabırlı olmalılar. Dünyayı biz yaratmadık; siz yaratmadınız. Bir yerlerden başlamak lazım. Biraz o staj dönemini geçirmek lazım. Yoksa kimse sizi müdür yapmayacak. Çok başarılı olabilirsiniz ama bunları göstermeniz için zaman lazım. Yarın geldin; “Gel kardeşim seni müdür yaptık” yok. Onları aceleci görüyorum. İşe başlayanlarda da bazen çabuk vazgeçtiklerini görüyorum. Bunları yapmamak lazım. Dolayısıyla akıllı bir yeni jenerasyon geliyor. Şanslıyız bu anlamda. Ama acele etmemeleri lazım. Sabırlı olmalılar.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Öyle zor günlerden geçiyoruz ki umutlu olmamız lazım. Ekonomik açıdan; sağlık açısından dünya çok zor bir süreçten geçiyor. Sağlık istatistiklerini borsa gibi takip eder hale geldik. Zor bir dönemden geçiyoruz. Bununla baş etmek zorundayız. Çabuk bitecek gibi gözükmüyor. Bundan da korkmamak lazım. Bu da geçecek. Neler geçti, neler geçiyor. Umutla bakmamız lazım. Kapanmamamız lazım. Tedbirleri elden bırakmadan pozitif olmamız lazım. Böyle bakmak gerekiyor. Bunu tüm vatandaşlarımıza tavsiye ediyorum. Bu arada başka bir sloganımız var. Sağlıkla kalın ama sakın sigortasız kalmayın. Hele HDI Sigortasız hiç kalmayın..