Vakıf Katılım web
Röportaj 19.07.2021 11:15 Güncelleme: 19.07.2021 11:20

'GÜMRÜK BİRLİĞİ AB'NİN MİYOPLUĞU'

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Özellikle küresel salgın sonrası ekonomik canlanma çabaları bakımından da önem taşıyan Gümrük Birliği'nin güncellenme müzakerelerine başlama kararının bir türlü alınamıyor olması AB'nin miyopluğudur." dedi.
'GÜMRÜK BİRLİĞİ AB'NİN MİYOPLUĞU'

Neşe BERBER/ANKARA

Çok kritik gündem maddelerinin olduğu bir süreçte Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu YeniBirlik okurları için sorularımızı yanıtladı. Bakan Çavuşoğlu Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerindeki son gelişmelerden Türkiye Yunanistan, Suriye, İsrail ve ilişkilerine bir dizi konuda önemli açıklamalarda bulundu.

Avrupa Türkiye’siz yapamıyor, ancak AB’ye almıyor. İlişkilerimizde nasıl bir değişim olacak?
Bir kere Türkiye bir Avrupa ülkesi. Bu tarihi, coğrafi, beşeri, kültürel ve ekonomik bir gerçeklik. AB üyelik sürecimizden bağımsız bir gerçeklik. Biz AB üyeliğini kendi vatandaşlarımıza en iyi standartları sağlamak için istiyoruz. AB olsa da olmasa da bu yoldaki yürüyüşümüz kararlılıkla devam ediyor.
Bu süreçte gördüğüm bir şey samimiyet ve vizyon eksikliği. Karşıda samimiyet ve vizyon olsa Türkiye’nin AB üyelik süreci kısa sürede tamamlanır ve bundan bütün Avrupa kıtası ve halkları istifade eder.

‘TÜRKİYE’SİZ SAĞLIKLI AB
OLUŞUMU MÜMKÜN DEĞİLDİR’

Türkiye-AB ilişkileri, her iki taraf için olduğu kadar, içinde bulunduğumuz geniş coğrafyanın güvenliği, refahı ve istikrarı bakımından da önemlidir. Türkiye’nin, AB ile ilişkilerinin temelinde katılım müzakereleri sürecimiz, bir başka deyişle AB’ye üyelik hedefimiz yatmaktadır. Bu anlamda, Türkiye, AB açısından yalnızca önemli bir bölgesel ve stratejik bir ortak değil, aynı zamanda AB üyeliğine aday ve gerçekleştiği takdirde, AB’ye değerli bir katkıyı sunacak ülke konumundadır. Türkiye AB için kolay vazgeçilebilecek bir ülke değildir, Türkiye’siz sağlıklı bir Avrupa ve AB oluşumu mümkün değildir. Ancak bunun AB tarafından anlaşılması gerekmektedir.

AB’nin zaman içerisinde yanlış adımları oldu sanırım..

AB, bu süreçte bize karşı haksız ve kendi çıkarları aleyhine yanlış adımlar atarak, Türkiye-AB ilişkilerinin doğru yol ve yöntemle geliştirilmesinin önünü engellemiştir. 2004 yılında BM çözüm planını reddeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) üyeliğe kabul edilmesi ile 23 ve 24 no.lu fasılların bloke edilmesi, AB’nin yanlış adımlarındandır. GKRY’nin Birlik içinde veto hakkını tehdit aracına dönüştürmesi ile üyelik danışmasını suiistimal etmesi, Yunanistan’ın ikili sorunlarını AB platformuna taşıyarak AB’nin arkasına saklanması, Türkiye-AB ilişkilerini son yıllarda çıkmaza sokmuştur.

Türkiye’nin çabaları görmezden mi geliniyor?

AB ile olan ilişkilerimizi, tam üyelik perspektifiyle, olumlu bir gündem temelinde geliştirmeye yönelik irademizi son dönemde bir kez daha somut olarak gösterdik. Gerginliğin azaltılması ve diyalog kanallarının açılması için çabaladık. Bugün gelinen noktada, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de tesis edilen görece sükûnet ortamının ülkemiz sayesinde oluştuğunu AB de teslim etmektedir.
Bununla birlikte, son olarak 24 Haziran’da gerçekleştirilen AB Zirvesi’nde, “Türkiye” başlığı altında kabul edilen kararlar beklentilerimizi karşılamaktan ve gerekli adımları içermekten uzak kalmıştır. AB’nin olumlu gündemi hayata geçirmeye yönelik somut karar almayı ertelemesi, bir oyalama taktiği ve irade eksikliğidir. Bu kararlarda adaylık statümüze atıfta bile bulunulmaması, AB’nin Türkiye’ye karşı çifte standardının bir yansımasıdır.

Gümrük Birliği konusu..
Özellikle küresel salgın sonrası ekonomik canlanma çabaları bakımından da önem taşıyan Gümrük Birliği’nin güncellenme müzakerelerine başlama kararının bir türlü alınamıyor olması AB’nin miyopluğudur. Avrupa Yeşil Mutbakatı, ticaretin modernizasyonu, terörle mücadele, kamu sağlığı gibi alanlarda AB’nin Türkiye ile birlikte çalışmayı reddetmesi, ülkemizin bu alanlarda AB’nin kural ve standartlarından uzak düşmesine sebebiyet verecek, bu AB’nin de zararına olacaktır. Oysa AB, ortak yararın bulunduğu pek çok alanda, aday ülke Türkiye ile diyalog ve yakın işbirliği yapmak suretiyle ilişkilerimizde güveni yeniden tesis edebilir.

‘GÖÇ ALANINDA ETKİN BİR İŞBİRLİĞİ HAKLI BEKLENTİMİZ’

Suriyeli sığınmacılar..

Ülkemizde geçici koruma altında bulunan Suriyeli sığınmacılara yönelik mali yardımın devam ettirilmesi yönündeki karar olumlu olmakla birlikte, üzerimizdeki göç baskısının hafifletilmesinin sadece mali katkıyla sağlanamayacağı bir gerçektir. Adil külfet paylaşımı ve göç alanında etkin bir işbirliği haklı beklentimizdir.
Türkiye ile AB arasında anlamlı bir göç iş birliğinden bahsedilebilmesi için 18 Mart Mutabakatı’nın diğer tüm boyutlarının da, yani katılım perspektifimizin güçlendirilmesi, üst düzey diyalogların başlaması, vize serbestisinde ilerleme kaydedilmesi, Gümrük Birliği güncellenmesine başlanması, terörle mücadelede somut işbirliğine geçilmesi unsurlarının işletilmesi gerekmektedir.
İlişkilerimizde olumlu yönde bir değişim, ancak, AB’nin Türkiye’ye uzun vadeli, vizyoner ve stratejik bir bakış açısıyla yaklaşması ve bu yönde somut adımlar atması ile mümkün olabilir.

‘PKK/YPG SURİYE’Yİ BÖLMEK İSTİYOR’

Suriye ile ilişkilerimizde bir iyileşme, bilmediğimiz bir gelişme var mı?

Öncelikle şunu söyleyebilirim, bazıları bizim Suriye ile yani bu rejimle neden ilişkileri düzeltmediğimizi soruyorlar. Bu rejim şu anda bile halen ayrım yapmaksızın İdlib Bölgesinde her gün çocuklar dahil, sivillere saldırıyor. İkincisi biz Suriye’de siyasi bir çözüme ulaşmak için Astana formatında çalışıyoruz, bizim de bulunduğumuz ortamda rejim, muhalefet, Rusya, İran bazı gözlemciler var, bazıları geliyor, bazıları gelmiyor. Zaten bu siyasi çözüme ulaşmak için bu tür mekanizmaları Suriye’de oluşturduk. Anayasa komisyonun oluşması da Astana’da alınan kararlar sayesinde oldu ve şimdi yeni bir anayasanın kabulü ve tüm Suriyelileri içine alacak bir seçim sürecinin başlaması gerekiyor. Bunun için de bir anayasa ve ilgili kanunları kabul etmek gerekiyor, beşinci toplantı oldu henüz daha rejimin ayak diremesi yüzünden ve hiçbir şekilde anayasa taslağının yazımına başlamak istememesi sebebiyle bir gelişme olmadı. Sonuç itibariyle burada da süreci tıkayan aslında rejim, muhalefet, sivil toplum hepsini birleştirmek için çaba sarf ediyoruz.

PKK/YPG konusu..

PKK/YPG Suriye’yi bölmek istiyor, onunla mücadele ediyoruz, bu Suriye’nin bütünlüğüne verdiğimiz bir önemin göstergesidir. Fakat sadece bize soruluyor da şu anda, bu rejimle ilişkileri iyi olan kim var dünyada? Kaç ülke var? Az ise neden çok az? Diğerleri neden bu rejimle ilişkiye girmiyor arap üyeleri neden az? Arap ülkesi Suriye, İslam İşbirliği teşkilatı neden az? Sanki herkes bu rejimle iyi bir tek biz kötüyüz.

‘KOMŞU OLARAK ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPIYORUZ’

‘Komşu olarak daha iyi olabiliriz’ görüşüne ne dersiniz?

‘Komşu olarak biz daha iyi olabiliriz’ diyenlerin fikirlerine saygı duyarız o ayrı bir şey, o bir görüştür çünkü biz komşuyuz diye değil ama zaten biz komşu olarak üzerimize düşeni yapıyoruz, biraz önce söylediğim süreçlerin dışında insani olarak da yapıyoruz. Suriye içinde beş milyondan fazla insana insani yardımlarımızı ulaştırıyoruz, Suriye’de elektrik, su dahil her türlü konuda yardımcı oluyoruz.

Seçimlerle ilgili görüşünüz..

Suriye’de siyasi süreç tamamlandıktan sonra halk kimi seçerse seçsin ona saygı duyarız, onunla da çalışırız ama geçtiğimiz günlerdeki seçim de bir gerçek seçim değildir, bir tiyatro, şeffaf değil, demokratik değil bir iki ülke dışında bu seçimi tanıyan da olmadı dünyada. Dolayısıyla gerçek anlamda herkesi kapsayıcı bir sürecin neticesinde seçimin gerçekleşmesi lazım şeffaf, demokratik ancak öyle olduğu zaman halkın seçtiği yönetimle de tekrar eskisi gibi biz ilişkilerimizi geliştiririz.

MÜTEKABİLİYETİ EN İYİ ŞEKİLDE UYGULARIZ

Yunanistan’ın Galatasaray’a yaptığı davranış hakkında ne söylersiniz?

Tüm oyuncuların, tüm takımın aşısı var, biz karşılıklı aşı sertifikasını tanıma konusunda da ortak karar aldık ve geçerli testler de yapıldı süresi içerisinde ve oraya havaalanına varınca da hem kafile başkanı Ali Bey, Fatih Hoca hem de kaptan Arda ile görüştük. Önce bir iki tane yapacağız demişler ve kafilenin geri kısmını daha sonra fikir değiştirmişler demişler ki; herkes olmak zorunda, otobüse binenleri geri indirmişler. Yani burada amaç sağlık ise bu testlere bakılır, Türkiye’nin testlerini herkes tanıyor, herkes biliyor birçok ülke de tanıdı. Bakın önceden de kurallar da bildirilir ona göre tedbirler de alınır, burada kasıtlı olarak yapıldı bu.

Yunanistan’la hep bir şeyler oluyor ama hep biz ılımlı davranıyoruz. Bundan sonrası için ne yapmak gerekiyor?

Biz Türkiye olarak elbette komşumuzla ilişkileri mümkün olduğunca belli seviyede götürmek isteriz. Yunanistan’ın tevessül ettiği birçok kendisini küçük düşürücü davranışlara da biz hiçbir zaman tenezzül etmedik ama uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet diye bir temel prensip vardır, yeri geldiği zaman mutlaka mütekabiliyeti de en iyi şekilde uygulamasını biliriz. Ayrıca bugüne kadar attığımız adımlarla sahada, masada haklarımızı yedirmeyeceğimizi sonuna kadar savunacağımızı, Kıbrıs Türk halkının da haklarını sonuna kadar savunacağımızı gösterdik ama iyi ilişkilerin her iki tarafa da yararı var. Son zamanlarda attığımız adımlar bu yöndedir umarım böyle bir saygısızlık bir daha tekrar etmez.

Sürpriz bir İsrail açılımı geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta seçilen İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog’u arayarak tebrik etti. Türkiye-İsrail ilişkilerinin Orta Doğu’nun güvenliği ve istikrarı bakımından büyük önem taşıdığını vurguladı. Ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanımız geçmişte de İsrail cumhurbaşkanını aradı, her iki lider de tabii ikili ilişkilerin, bölgenin barışı ve istikrarı için önemini de vurguladı ama ikili ilişkilerin de istikrarlı gidebilmesi için de İsrail’in de Netanyahu’nun yaptığı hataları, yeni yönetimin tekrar etmemesi gerekiyor. Filistinlilerin haklarına saygı duyması gerekiyor ve böyle olursa biz elbette ilişkilerimizi düzelttiğimiz gibi iki devlet de çözüm için çok önemli katkılarda sağlayabiliriz.