Röportaj 02.01.2021 07:15 Güncelleme: 02.01.2021 01:46

'ASLINDA İNSAN İŞGAL ALTINDA'

"İnsan olma" erdeminden, yeryüzünün en şerefli varlığı olmaktan, kısacası insani değerlerden her geçen gün biraz daha geri ve uzak düşünüyoruz. Bugün yeryüzünde hiçbir dönemde olmadığı kadar, umutsuzluk, yalnızlık, kavgalar, iletişimsizlik gibi birey ve toplum düzeyinde yaşanan çeşitli psikolojik sorunlar ve uyum sorunları var. Ruh sağlığı bozulan dünya insanı çığ gibi artıyor. Neden?
'ASLINDA İNSAN İŞGAL ALTINDA'

Gülay YÜCEL

“Var olma sebebinden uzaklaşmış olan ve uyum zorluğu çeken insanların; insan odaklı, insani değerler kaygısı olan, etik derdi olan, almaktan önce vermeyi bilen yol gösterenlere, rehberlere, liderlere ihtiyacı var. Liderlik, bürokratik liderlik, karizmatik liderlik yaklaşımları bu ihtiyacı karşılamada yetersiz kalıyor. Bunun için liderliği bir gönül yolculuğu gibi gören, hisseden ve yaşayan kısacası başkası için yaşayan hizmetkar liderlere ihtiyaç var.” diyen Davranış Bilimleri Uzmanı olan Dr. İlhami Fındıkçı ile YeniBirlik okurları için derin bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bilgi çağındayız, her şey çok hızlı değişiyor. Bilgi çağındaki insan profilini çizebilir misiniz?

Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde yoğun teknoloji, hayatı doğrudan ilgilendiren birçok alanda değişim ve dönüşüme yol açmıştır. Ulaşım, iletişim gibi hayatın tüm boyutları hızlanmıştır. Tüm bu gelişmeler kişi, aile, kurum, toplum ve dünya insanının hayatına çok önemli katkılar, yenilikler getirmiştir.

Bilgi çağının insana katkıları ve kazandırdıkları kadar insanın, özellikle insani yönü, insani değerleri bakımından çok önemli yıkımları da söz konusudur. Nitekim günümüz insanı; giderek daha fazla umutsuz, sevgisiz, stresli, gelecek kaygısı olan, üretimden uzak, tüketen, kendine ve çevreye yabancılaşan, politize olan, iç barışı bozulan bir profil çizmektedir.

‘BİR İNSANİ KRİZ YAŞANIYOR’

Çağımızda çok açık ve net şekilde görüyoruz ki bir insani kriz yaşanıyor ve aslında insan işgal altında. Birey, toplum ve devlet olarak yani topyekûn yaşanan insani krizle başa çıkmak, insani değerlerdeki yıpranmanın azaltılması, kişi, aile ve toplumun giderek uzaklaştığı temel toplumsal değerlerin, gelenek ve göreneklerin, kültürün özellikle insana ve insan ilişkilerine bakan yönü ile yeniden yakalanmasını amaç haline getirmemiz önemlidir.

İşgal altındaki insan kavramını biraz açabilir miyiz?

Bugünkü dünyada insanlığın yaşadığı temel sorunlar ve krizler örneğin; su krizi, petrol krizi, ekonomik krizler, din savaşları ve benzerinin özünde aslında insanın kendisinden giderek uzaklaşması, toplumun temel yapı taşı olan ailenin parçalanması yani bir insani krizin yer aldığı çok açıktır. İnsanın asıl kaynağından, aslından uzaklaşması ve kendisine yabancılaşan insanın iç barışının bozulması ve nihayet insani derinliğin yitirilmesi ile ortaya çıkan insani kriz beraberinde esasen zaten insanı işgal ediyor.

İnsanı sıradan bir canlıya dönüştüren bu işgal, yaşanan küresel salgınla hızlanıyor. Amaç düşünmeyen, inanmayan, âşık olmayan, sadece hazlarının ve heveslerinin peşinde koşan ve sürekli tüketen bir birey... Amaç akıl, ahlak ve ruh bütünlüğü bozulmuş, kalbinden bihaber, bedeninden ibaret bir canlı… Kapitalizmin ezdiği insan, dijitalizmin işgali altında. 

 ‘KÜÇÜK BİR ALEM OLAN KENDİMİZDEN UZAKLAŞTIK’

İnsanı, insan olmaya davet eden tarihi birikimden, tabiatı okumaktan, olaylardan ders almaktan, Kutsal Kitaplardan ve belki de en önemlisi küçük bir âlem olan kendimizden uzaklaştık, hızla yabancılaşıyoruz. Mana ile savaşında yeni bir mevzi kazanan madde gibi ruhla mücadelesinde beden de yeni bir yaşam şekline hazırlanıyor. Kendini bilme yolculuğunun yavaşladığı, ölümün hayatın dışına çıkarıldığı bu yaşam biçiminde insan, hayatın anlamının peşine düşemeyecek hale geliyor.

Ailede ve toplumda meydana gelen değişim için neler söylemek istersiniz?

Yoğun sanayileşme ve bilgi toplumuna geçiş, medyanın günlük hayatı giderek daha çok belirlemesi, yıpranan insani değerler, toplumsal sorunlar, giderek doğal hayattan uzaklaşma ve benzeri gelişmeler, kişi düzeyinde yabancılaşmayı, mutsuzluğu ve sonuç olarak ruh sağlığını olumsuz düzeyde etkiliyor dedik.

Aynı etki, toplumun temel yapı taşı olarak bilinen aileyi de sarsacak boyutlara gelmiştir. Gelişmiş kimi toplumlarda her dört aileden üçünün dağılmış olması ve ailenin korunmasına yönelik programlar bunun başlıca göstergelerindendir. Sağlam temellere ve kendisine has geleneklere sahip olan toplumumuzun aile yapısı da maalesef sözü edilen olumsuz gelişmelerden etkilenmektedir.

‘AİLE KENDİ İÇİNDE HER TÜRLÜ AŞIRILIĞI YENEBİLMELİDİR’

Aileler; iki veya daha fazla kültürün çatışan nesillerini değil, iki veya daha fazla kültürün iş birliği yapan, kültürel zenginliği yakalayan bireylerini yetiştirmek derdinde olmalıdırlar. Aile kendi içinde her türlü aşırılığı yenebilmelidir. Nitekim aşırılıklar zamanla taraftarlığa yönelir. Ve bu ise koyulaşmayı, anlaşmazlığı, endişeyi, korkuyu, karşıtlığı, mücadeleyi, uzaklaşmayı ve nihayet şiddeti körükler.

Temel amaç, geleneksel değerler ile evrensel değerler arasındaki bağı aile içinde kucaklayabilmektir. Bunun için aile içinde ortak değerlerin paylaşılması, ortak zamanların geçirilmesi özellikle eğitim ve kişisel gelişime önem verilmesi gereklidir.

Ve temel yapı taşı olan ailede başlayan yapılanma aile bireylerinin oluşturduğu topluma da yansımaktadır.

Basılmış 14 kitabınız var ve bunlardan bir tanesi de “Bir Gönül Yolculuğu: Hizmetkar Liderlik” kitabınız. “Hizmetkar Liderlik” kitabınızdan hareketle “Liderlik” üzerine yapılan bunca kurgu, her insanı lider meşrep bir hale getirmek için mi yoksa lider peşinde koşan insan ya da kitlelere liderlerinde ne tür kriterler olması gerektiğini anlatmak için mi?

Liderlik konusunu, bu kadar irdelemenin en öne çıkan nedenlerinden biri soruda belirttiğiniz gibi her bireydeki liderlik potansiyelinin olabildiğince açığa çıkarılmasıdır. Nitekim bilimsel literatürde liderlik ile ilgili bilgi birikiminde son dönemlerde çok önemli bir dönüşüm vardır. Eskiden liderlik, kendine özel bir beceri, birikim, başkalık kısacası çok az insanda bulunan çizgi dışı bir özellikler bütünü olarak bilinir ve tarif edilirdi. Oysaki yeni araştırmalar, temel liderlik özelliklerinin herkeste az ya da çok bulunduğunu, asıl olan bu ham potansiyelin açığa çıkarılması ve performansa dönüştürülmesi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla günlük hayatta, eğitimi, mesleği, konumu ne olursa olsun her birey, kendinde bulunan liderlik potansiyelini keşfedebilir ve bunu işine, ilişkilerine yansıtabilir.

Mistik bir bakış açısıyla kutsal kitapların da bu konudaki bakışı ve temel kuralları aynıdır. Buradan hareketle pozitif bilimlerin genel olarak psikolojiye, özelde liderlik ile ilgili konulara bakışında kutsal kitapların ön gördüğü fıtrata doğru bir yöneliş olduğunu söylemek mümkündür.

Liderlik üzerine yapılan kurguların çok önemli bir amacı da sorunuzun ikinci kısmında yer aldığı üzere lidere yönelik beklentilerin bilinmesi, liderlerin daha yakından tanınması daha da önemlisi lideri denetlemek için hangi kriterlerin öne çıkarılması gerektiğine karar verilmesi içindir. Böylece liderlik ile ilgili literatürün taranması ve özellikle liderlik konusuna salt batı dünyasının gözü ve gözlüğüyle değil hem batı hem doğu dünyasının ortak gözüyle bakmak gerektiğini düşünüyoruz. Zira bugünün, dünya insanının yeni bir lider tipine ihtiyacı vardır diye düşünüyoruz.

Hizmetkar liderlik deyince ne anlamalıyız? Bu kavram ne tür bir boşluk ya da ihtiyacın ürünüdür? Bu kavramın günümüze has getirilerine dair bireysel ya da toplumsal beklentiler nelerdir ya da neler olmalı?

Hizmetkar liderlik deyince gönlünü takipçilerine bağlamış, kendini onların hizmetkarı gören bir liderden söz ediyoruz. Asıl önemli konu sorunuzda da vurgulandığı üzere bu kavrama bugün neden bu kadar önem verdiğimiz ya da bugün hangi ihtiyaca yönelik olarak bu konunun öne çıktığıdır.

Bugün dünya insanının yaşadığı çeşitli sorunlar ve sıkıntılar var. Ama hepsinden daha elim ve vahim olmak üzere yeryüzünde bir insani kriz var. Bu ne demektir biliyor musunuz? “İnsan olma” erdeminden, yeryüzünün en şerefli varlığı olmaktan, kısacası insani değerlerden her geçen gün biraz daha geri ve uzak düşünüyoruz. Bugün yeryüzünde hiçbir dönemde olmadığı kadar, umutsuzluk, yalnızlık, kavgalar, iletişimsizlik gibi birey ve toplum düzeyinde yaşanan çeşitli psikolojik sorunlar ve uyum sorunları var. Ruh sağlığı bozulan dünya insanı çığ gibi artıyor. Neden? Çünkü doğal olmaktan, tabii yaşamaktan, kendi gerçeklerimizi yaşamaktan kısacası kendimiz olmaktan hızla uzaklaşıyoruz. Sanal algılar, sanal yaşam biçimi, bir hayal dünyasına itiyor ve bir ailenin içinde bile ekranlar arasına sıkışmış bir hayat yaşıyoruz.

İşte böylesine var olma sebebinden uzaklaşmış olan ve uyum zorluğu çeken insanların; insan odaklı, insani değerler kaygısı olan, etik derdi olan, almaktan önce vermeyi bilen yol gösterenlere, rehberlere, liderlere ihtiyacı var.

Literatürde rastladığımız otokratik liderlik, bürokratik liderlik, karizmatik liderlik yaklaşımları bu ihtiyacı karşılamada yetersiz kalıyor. Bunun için liderliği bir gönül yolculuğu gibi gören, hisseden ve yaşayan kısacası başkası için yaşayan hizmetkar liderlere ihtiyaç var.

Hizmetkar liderlik dediğimizde kendisini hiç ve sıfır noktasında gören, sürekli bir gelişim ve oluş halinde hisseden, bitmek bilmeyen bir aşk ve heyecana sahip olan, temel dert olarak kendisiyle uğraşan bir birey düşünmeliyiz. Benlik tutulmasına, aklı örten taraftarlık koyuluğuna girmeyen, kendisini varlıklar âleminde konumlandırmış, kendisi ile barışını tesis etmiş bir kişilik düşünmeliyiz.

Akıl, zeka ve ruhi kabiliyetler açısından değerlendirildiğinde nesnesi insan olan bu konseptin sadece motivasyon ya da bilgi ile gerçekleşebileceğine inanıyor musunuz? Bu anlamda hizmetkar liderliğin olmazsa olmaz kriterleri nelerdir?

Sadece lider değil, sıradan bir insanın hayatından keyif alması, mutlu olması, kendini işe yarar hissetmesi, etkin olması için bilgi ve motivasyon gereklidir ama yeterli değildir kuşkusuz. Zira bilgi ve motivasyon tek başına “ben” odaklı bir hayat duruşunu engelleyemez. Psikoloji ve davranış bilimlerinin öngörüsü ile söylemek gerekirse mutlu, uyumlu ve olgun insan olmak için bilgi sahibi olmak gereklidir. Ancak epistemolojik olarak bilgi, kaynağını insanın mantık yönünden alır. Bu ise çoğunlukla madde odaklı bir objektifliğin sonucudur. Bilgi üretme, insanı tüm canlılardan ayıran bir özelliktir. Ancak temel soru şudur: Hangi bilgiyi bilecek, hangi bilgiyi üreteceğiz? Yahut öncelikle neyi ya da neleri bilmelidir insan?

İnsan çok yönlü bir varlık olduğundan salt maddi varlığı ve mantık yönüyle onu değerlendirmek eksik olur. İnsanın bir de ruh ve duygu tarafı vardır ki bu yönünün dikkate alınmaması ya da farkında olunmaması insanı eksik tanımamıza neden olur. Şu halde insanın, yeryüzünde öylesine var olmadığı, insanın esasen bir sorumluluğu, bir görevi kısacası bir varlık sebebi olduğu gün gibi ortadadır. Dolayısıyla bir tarafında mantık bir tarafına ruhun yer aldığı bir bütündür insan. Bir tarafında topraktan gelen beden ve onun temsil ettiği maddi, içgüdüsel ihtiyaçlar, istekler, beklentiler; öte yanda Yaratıcı katından geldiğine inandığımız ruhumuzun ihtiyaç, istek ve beklentileri insan iradesini zorlayan temel yönelim ve karar noktalarıdır.

İşte bu noktada hizmetkar liderlik; bireyin içgüdülerini, ben takıntısını, bedenini, salt mantık odaklı hayat duruşunu temel bir yaradılış potansiyeli olarak kabul eder. Bununla birlikte bu potansiyel eğilimlerin ruhsal ihtiyaçlarla dengelenmesi ve böylece aşırılıkların önlenmesi sağlanır. Bu anlamda hizmetkar liderliğin olmazsa olmaz kriterleri, bireyin bedensel ilgi ve ihtiyaçlarını dengeleyecek ruhsal ve etik ihtiyaçlarının da karşılanmasıdır.

Hizmetkar lider olmakla bilge ve lokomotif lider olmak arasındaki tamamlayıcı ilişkiyi biraz açar mısınız?   

Hizmetkar liderin asıl hedefi, hizmet kalitesini arttırmaya, geliştirmeye yöneliktir. Dolayısıyla liderin adalet, siyaset, iletişim gibi alanlardaki duruşu belirgindir. Liderin duruşu renklidir, doludur. Belirli bir atalet ve duygunluğu yenmiştir. Hizmetkar lider, duruşu ve yaşantısı ile aksiyoner davranır. Bir anlamda rutinin girdabında bir kişilik değil, aktif, hareketli ve hizmet ettiği kitlenin rızasına odaklanan bir duruşu söz konusudur.

Bilge olmak, bilgece hareket etmek günlük dilde hangi konumda olursa olsun bireyin, sıradan, alelade, bilinçsiz, gelişigüzel değil; kişilikli, iz bırakan, ağırlığı olan, kendisini hissettiren bir duruşu işaret eder.

Hizmetkar liderin bütün bunlardan farkı nedir diye düşündüğümüzde karşımıza çıkan en temel konu aslında hizmetkar liderin bilge bir kişilik olduğu ama bunlarla yetinmeyip daha fazla bazı özellikler edinmesidir. Hizmetkar lider, bilgi odaklı derin bir kişiliğin ötesinde aynı zamanda insanlara ve insanlığa fayda sunma noktasında sonuç odaklı bir aksiyon insanıdır. Etkindir, hareketlidir, bir taşın üstüne bir yenisini katmanın sevdasını taşır, hem de tüm hücrelerinde.

Hizmetkar liderliği çok fonksiyonel kılan bir kavram da “Uyumlaştırıcı lider” kavramı. “Uyumlaştırıcı lider” ne demektir? Uyumlaştırıcı liderle çözüm insanı olmak arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız? Günümüzün çok boyutlu ve derinlikli problemlerine bir cevap olması noktasında bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir liderin çözeceği problemler sizce neler olmalı?

Esasen hayat bir dualite sarmalı üzerine kurulmuştur. Yer ile gök, artı ile eksi, kadın ile erkek, doğru ile yanlış, gece ile gündüz, az ile çok, siyah ile beyaz, iyi ile kötü, problem ile çözüm, var ile yok, madde ile mana… Bu birbirinin zıddı ikiler hayatımızı kuşatmıştır adeta. Biri olmadan diğerinin bir anlamı olmaz bu zıtların. Aslında bütün bu ikiler bir elmanın iki yarısı misali “Bir” olmaya muhtaçtırlar. Yani bütün ikiler ve ikilikler “Bir”de cem olurlar. Her iki parça, kendi asli gerçeklerini yitirip “Bir”in, kuşatan varlığında yok olurlar.

Uyumlaştırıcı lider ikiliklerin “Bir”e yönelmesinde rehberlik eder, yol gösterir. Bu yönüyle hizmetkar lider; insanların kendilerine, hayata, çevreye uyum sağlamaları için çaba gösterir. İnsanların çıkmazlarını aşmaları için onlara yardımcı olur. Bu yönüyle bir çözüm insanı olarak değerlendirilebilir.

Unutulmamalıdır ki sıradan bir yönetici ve lider, önüne çıkan sorunları, yasalar, kurallar ve yetkileri doğrultusunda çözmeye çalışır. Hizmetkar lider ise tüm bu kuralları göz ardı etmez ama sorun çözümünde “insan” odağını yitirmez. İnsanın maddi varlığı kadar manevi varlığı ve ruh yapısını da göz ardı etmez.

Peki günümüz insanı için arzu edilen bir liderlik türü var mı?

İşte içinde bulunduğumuz bu zaman ve ortamın gerektirdiği dönüşüm ile başa çıkmak için yeni farklı bir yöneticilik daha da önemlisi yeni bir liderlik anlayışı tabiki de gereklidir. Bu hizmetkâr liderlik sürecidir. Bu, bütün yönetim süreçlerinin üzerinde hassetan “insan” gerçeğine odaklanan, insanı temel alan bir liderlik duruşudur.

Söylediğimiz gibi hizmetkâr liderlik, yönetim ve yöneticiliğin temel sırlarını en kristalize biçimde içeren özel bir liderlik biçimidir.

Hizmetkâr lider de klasik liderlik uygulamalarının yanında “ben çıkmazı”nı aşarak en büyük savaşı kazanmış ve gönüllere hitap edebilen, içerik ve manaya odaklanmıştır. Taşıdığı vagonların hizmetinde bir lokomotif gibi içindeki aşk ateşini, başkalarını arzu ettikleri menzile ulaştırmak için kullandığı söylenebilir. Hizmetkâr lider, sahip olduğu fiziksel, duygusal yatkınlık ve potansiyellerini insanların yararına kullanır ve bunu başarabilmek için de sıfır noktasında yer alır.