1997'de başlayıp 2000'nin sonuna kadar devam eden websitelerine yatırım çılgınlığı döneminde, bu sitelerin gelirlerine yatırım yapan risk sermayesi şirketleri, bekledikleri geri dönüşleri sağlayamayınca sektörden çekilmeye başladılar.
1997’de başlayıp 2000’nin sonuna kadar devam eden websitelerine yatırım çılgınlığı döneminde, bu sitelerin gelirlerine yatırım yapan risk sermayesi şirketleri, bekledikleri geri dönüşleri sağlayamayınca sektörden çekilmeye başladılar. Dot-com balonu diye adlandırılan bu olay sonrasında bir çok internet şirketi iflas etti, bir çoğu değerlerinin büyük kısmını kaybetti. Amazon.com gibi bazıları ise sadece ayakta kalmakla kalmadı, balon zamanı oluşan değerlerinin bile üzerine çıktı.
Bu olay vesilesi ile, teknolojinin belki beklediğimiz gibi patlamadığını öğrendik ama aslında ondan da daha değerli bir bilgi halka sızdı. İnternet, eğer gerçekten değerli bir fikrin varsa, bu fikrini kitlelere ulaştırıp gelir elde etmek için muhteşem bir platformdu. Fikrini geliştiriyordun, takımını oluşturuyordun. Sen, fikir ve takım bir bütünlük oluşturabiliyorsa, fikrini eyleme dönüştürmek için aradığın parayı (yatırımı) sağlayacak farklı yapılarda, işin farklı zamanlarında farklı amaçlarla yatırım yapan finansal kuruluşlar hazırdı. Tabi başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülkelerde.
Bilgiyi layıkıyla toparlayıp doğru analiz süzgeçlerinden geçirerek, geleceğin nasıl şekilleneceğini kestirme çabası, belki de bilginin en birinci kullanım sahası. O yüzden, ekonomilerini bilgi altyapısına oturtan devletlerin bilgi temelli girişimlere çok daha sıcak bakması ve teşvik etmesi doğal. Nitekim, bilgi ağırlıklı girişimler katma değeri en yüksek girişimler. Ülkemizin bu yeni cesur dünyada hedef olarak belirlediği dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefini gerçekleştirebilmesinin olmazsa olmazı, katma değeri (rantı) yüksek ürünler satabiliyor olması. Bunun da yolu bilgi teknolojileri girişimlerinin önünün açılması. Bu ara sıcak bir gündem maddesi olan Kudüs’ün durumu bağlamında İsrail’in bilgi teknolojileri yatırımlarına ilişkin sağlamış olduğu yatırım ortamına bir göz atmakta fayda var. Göreceğimiz tablo, çok şaşırtıcı olabilir ve 8.5 milyonluk İsrail’i bu kadar güçlü kılanın ne olduğu hakkında fikir verebilir.
Devletin kaynaklarına ilişkin her adımın çok büyük itina ile atılması, işin en önemli kısmı olan dini ve vicdani sorumluluk tarafını bir kenarda tutarsak, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için elzem. Nitekim, kaynaklarımız kıt, artan nüfusla beraber talep çok. Bu yüzden, çok stratejik bir ürün olmamak şartı ile, özel yatırımcılardan yatırım alma potansiyeli olmayan hiç bir girişimin devlet tarafından desteklenmesi doğru değil. Ancak, yatırımcı da çok çekingen. Aslında bilmece şu. Girişimciyi destekleyelim ama ülke kaynağımızı heba etmeyelim. Bu desteği verirken verdiğimiz destek nakdi olmasın ama kaydi olsun ve yatırımcıyı projeye yatırım yapmak için motive etsin. Girişimci, bu ortamda projesini hayata geçirirken, projesini yönetsin. Bütün bunlar olurken de projenin sonucunda ortaya çıkan şirketin karı da kamu yararı için kullanılsın. Girişim vakıfları modeli ile.
Özel şahıslar tarafından tesis edilen vakıf yapılarının farklı ülkelerdeki farklı hukuki durumları, avantajları ve topluma sağladıkları faydalar başlı başına bir kitap konusu. Ancak özel vakıfların birinci şartı, vakfı kuracak şahsın kendine ait finansal kaynakların olması gerekliliği. Finansal kaynağı olmayan birinin vakıf kurması oldukça naif olmakla beraber, gerçeklerden biraz kopuk görünüyor. Oysa ya girişimcinin fikri ve projesi yatırım yapılabilir bir fikir ise ve girişimci, kendi projesinin hayata geçişini görmek amacıyla, girişimini en baştan vakfetmeye hazırsa? Yani bu fikrin gelecekte yaratacağı değere ilgili tarafları ikna eder ve bu değeri de bugünden vakfederse?
Hepimiz şahit oluyoruz. Küresel sistem kökünden sallanıyor ve servet bırakınız tabana yayılmayı, her geçen gün daha da fazla küresel veya lokal baronların elinde toplanıyor. Bunun sürdürülebilir bir durum olmadığı açık. Diğer taraftan sistemin bir dünya savaşı çıkmadan devrimle dönüşebilme ihtimali de Anka kuşu görme ihtimali kadar az gibi. O zaman, mevcut sistemin sunduğu araçların efektif bir biçimde kullanarak, ecdaddan miras kalan vakıf yapısını sisteme entegre etmek, servet dağılımının daha adilce yapılabilmesinin de yolu olabilir. Girişim Vakıfları model önerimizin detaylarına önümüzdeki yazıda devam edeceğiz.