Yıllar önce bir arkadaşım bana "Her şey kadının ilk affedişi ile başlar" demişti.

Ne dediğini o zaman pek de anlamamıştım. Aradan geçen zaman, bu sözün ne kadar doğruluğunu bana daha iyi anlattı. Her insanın “Asla affetmem!” dediği, bir de “Olur böyle şeyler” deyip geçtiği şeyler var. İşte o “asla” kısmına dikkat etmeli. Asla affetmem dediğimiz şeyleri affetmek her zaman iyi bir fikir olmayabilir. Affedildiğinde en çok gördüğüm şey hatanın tekrarlanıyor olması. “Nasıl olsa affetti beni, ikicisinde de affeder.” Düşüncesi ve o rahatlık tekrar aynı hataya sürükleye biliyor. İkinci en çok yaşanan durum. Affeden kişinin yara alışı. Kendini sürekli bu durumdan ötürü rahatsız hissediyor olması. Yapılanı hazmedemiyor olması. Sürekli hatanın tekrarlanacak olma ihtimali. Sonuç; mutsuz oluyor ve mutsuz ediyor. Affettiğini unutup, konuyu her an gündeme getiriyor. Kavga eksik olmuyor. İlişki bitiyor. Hata yüzünden değil. Sürekli edilen kavga ve gürültüden.

Nadir de olsa bir diğer sonuç. Affedip konuyu tekrar açmayan kişiler. Ama artık iki taraf için hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Sonuçta “asla” denilen bir tabu yıkılmıştır. Susarak ceza var. Bu sessizlik hayra alamet değildir. Özetle bazen ikinci şans diye bir şey olmamalı. Bazen olduğu yerde bırakıp, bağrımıza taş basmamız en doğrusu. Yani affetmek her zaman erdem değildir.

Benzer sendromlar

Stockholm sendromu nedir? Rehinelerin, kendilerini esir alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlarla bağ kurmaları. Yaptıkları olumsuz davranışı empati kurup doğru bulmaları. Geçirilen zaman ve kişiye bağlı olarak duygusal anlamda bir şeyler hissetmeleri. Daha da ileri götürüp sevmeleri. Aşık olmaları. İşte bu sendroma benzer bir durumu bence sevgili Kibariye’de yaşıyor. Tanı koymak haddim değil ama Kibariye ilgili duyduklarım ve çıkan haberlerden sonra başka bir şey aklıma gelmiyor.

Kibariye’nin eşi Ali Küçükbalçık’la ilgili çıkan son fotoğraftaki kız, çiftin öz kızı Birgül Küçükbalçık imiş. Hadi bu seferde yırtmış Ali Bey. Kibariye eşinin borçlarını, icralarını görmezden gelebilir. Her hatasını kabul edip, affedebilir. Hatta eşinin söylediklerine inanıp, yok sayan birçok kişi gibi de olabilir. Ama Kibariye ile duyduğum haberler sadece bunlardan ibaret değil. Duyduğuma göre evinden doğru dürüst çıkamayıp, eşinden habersiz adım atamıyormuş. Kendi emekleriyle bugüne kadar yaptığı hiçbir şeyin kontrolü elinde değilmiş. İşi ile ilgili kendi tek bir karar bile alamıyormuş. Hiç kimse ile görüşmüyormuş. Kendisi ile konuşan birkaç kişiye de bir gün “bu böyle gitmez” derken, diğer gün “ben çok mutluyum” diyormuş.Şimdi soruyorum size… Biraz aklı başında hangi kadın sorgusuz sualsiz tüm hayatını ona hiç de saygı duymayan bir adamın ellerine yıllarca bırakır? Bırakır da neden sorgulamaz? Bir yerden sonra dur demez? Bu Stockholm sendromu değilse ne?

Hatırla!

İnsanlar unutmamalı. Çok çabuk unutur olduk. Ölen Leyla’yı, Eylül’ü. 4 bacağı, kuyruğu kesilen kara melek köpeği. Tecavüz edilip ölen yavru kediyi. Bunlar unutalım diye yaşanmış olmamalı. Çok geç değil daha birkaç hafta önce herkes sosyal medya hesabında paylaşıyordu. Şimdi sustuk! Biz bunları unuttuğumuz sürece tekrarlanacak. Unuttuğumuz gün, bize de unutulmaz yaralar açacak. Tanımadıklarımızın evine giren acı, gün gelecek bizim de evimize girecek. Sadece kendi çocuğumuzu sevmek, çocukları sevmek değil. Sadece kendi kedimizi, köpeğimizi sevmek hayvan sevgisi değil. Bana dokunmayan, bin yaşasın demek, insanlık değil. Herkes yazıyor, konuşuyor diye yazıp konuşmak yakışan değil. Yazıp konuştuğumuzun arkasında durmalıyız. Samimi olmalıyız. İşin aslı astarı; ben unutmadım! Sende unutma!