Geçtiğimiz hafta Ankara'da düzenlenen "Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Kongresine" katıldım.
Yüzlerce akademisyenin katıldığı kongrede yazılı basınla ilgili bir araştırmam üzerine konuştuk. Konu Türkiye’de yazılı basının tirajlarının son yıllarda düşüşe geçmesi ve bir türlü hak ettiği yerde olmamasıydı. Hak ettiği yer diyorum, çünkü 80 milyonluk bir ülkede bu kadar az sayıda gazetenin basılması ve az sayıda satılması bence pek çok normal bir durum değil.
Gazetelerin yaşadığı sıkıntıları konuştuğumuz kongre için daha önce gençlerle mülakatlar yaptım ve gençlere “size göre Türkiye’de gazete tirajları neden düşük?” sorusunu sordum. Altmışa yakın üniversite genci ile konuyu masaya yatırdık, tek tek hepsinin düşüncelerini aldım, not ettim. Sonrasında da yaşanan temel sorunları yeni maddede derledim.
Dört Yılda Ciddi Bir Düşüş Yaşandı
Tirajların genel anlamda bir düşüşte olduğunu hepimiz biliyoruz. Mesela 2014 yılında 2.141 milyon adet gazete ve dergi satılırken bu sayı 2018 yılında 1.289 milyon adete düştü. Bu düşüş gırgır değil, dramatik bir düşüş. Nerdeyse yarı yarıya düşmüş toplam tirajlar. Buna elbette çok neden var. Ama benim araştırmamda bu nedenlerin çoğunun biraz da gazetecilik mesleğinden de kaynaklandığını gördüm diyebilirim. Bu düşüşlerin en büyük bahanesi dijital medya. Ama bu bahanelerin gizli alt bahanesi yazılı basına daha da ötesi medyaya duyulan güvenin düşmesi. Araştırmamızda gazete tirajlarının düşme nedenlerini şu başlıklar altında kategorize ettik:
Dijitalleşme ve internet gazeteciliğinin gelişmesi
Gazetelerin «bayat» haber vermesi güncelliğini kaybeden haberler içermesi
Gazetelerin Multimedya içerikli (görsel-video-işitsel) haber verememesi
Mobil medyanın gelişmesi ve haberlerin anlık bildirimlerle akıllı telefonlara gelmesi ve buna paralel olarak mobil gazeteciliğin gelişmesi ve bunun ücretsiz olması
Sosyal medyanın haberciliğe etkileri. Artık yeni bir kavram olan sosyal medya gazeteciliğinin gelişmesi
Medyada yaşanan siyasi kutuplaşmanın içeriklere de yansıması. İşte bu benim gördüğüm insanları özellikle gençleri medyadan en çok koparan konu. Maalesef o parti benim, bu parti senin diye diye yayın yapan medya işletmelerine olan güven tamamen yok oldu. Bunda kimse kusura bakmasın tüm partilerin suçu var. Kimse bana yandaş medya muhabbeti yapmasın, aynı yandaşlık muhalif basında da var. Her iki kutupta kendi ideolojisinin yandaşlığını yapıyor. İş öylesine bir noktaya geldi ki medya ve gazetelerin büyük bir bölümü bir siyasi ideolojinin propaganda mecrasına döndü. Gençler özellikle bundan çok mustarip, “artık hiçbir medyaya inanmıyoruz” diyorlar. Bu konuda çok ciddi tepkililer ve tepkileri öylesine büyüdü ki “artık biz geleneksel medyaya bakmıyoruz” diyorlar.
Türkiye’de diğer Avrupa ülkelerine göre okuma alışkanlıklarının gelişmemesi
Okuma Alışkanlığımızı Geliştirmemiz Lazım
Bu yedi madde aslında çok derin konulara gebe. Medyanın kutuplaşması bir yana Türkiye’nin genel hatta genetik bir sorunu olan “okuma alışkanlığı”nın da olmaması çok ciddi bir sorun. Biz geçmişten beri hep göçebe olan bir toplum olduk ve hep söze önem verdik, bundan dolayı arşivcilik kültürümüz de gelişmemiştir. Yazılı kaynaklarında sayısı azdır. Böylesine bir gelenekten geliyoruz toplum olarak ama maalesef nerdeyse tüm geleneklerini unutan toplum bu geleneğinden vazgeçmedi ve okumaya yazmaya hak ettiği değeri veremedi. Bundan tabii ki eğitiminde büyük rolü var. Çocuklara daha yuvada okuma kültürünü bir kitap tutmanın bir gazete tutmanın kültürünü sunmamız lazım ama maalesef olmuyor.
Dijital Uçar Yazı Kalır
Böyle bir atmosferde basılı gazeteler dört bir yanı düşmanlarla çevrilmiş bir ordu gibi tek başına kaldı. Ben basılı gazeteciliğin, dergiciliğin gücüne ve belge değerine inanan biriyim. Söz uçar yazı kalır sözü boşuna söylenmedi. Bunu ben dijitale de uyarlıyorum. Dijital uçar ama yazı kalır. Bir gazeteyi 100 sene saklayabilirsiniz onun arşiv niteliğini koruyabilirsiniz. Peki ya dijital medya? Dijital medyada yazılan bir yazı veya haber o platformun sahibinin server parasını ödediği sürede geçerlidir. Para biter, server kapanır tüm içerik uçar gider. İş tabii ki o kadar basit değil ama yazılı basında o kadar itilecek bir mecra değil.
Yukarıdaki sıkıntıları aşabilir mi yazılı basın fikrim de yok umudum da yok. Dünyada QR codu ile basılı gazete ile mobil medya arasında birtakım bağlar kurulmaya çalışıldı ama tam sonuç vermedi. Özel içerikler, kanaat yazıları ve yazarlığın ön planda olduğu bir çizgiye gitse gazeteler buna bir çözüm gibi gözükebilir ama burada insanların ve özellikle gençlerin okuma alışkanlıklarının düşüşte olması handikap olabilir. Bunun için eğitim sistemimize “okuma” ve “yazma” beceri ve alışkanlıklarını geliştirecek bir yapı kazandırmamız lazım. Bizim okuma kültürümüzü geliştirmemiz lazım aksi halde ne gazete kalır ne dergi ne kitap ne de başka bir basılı yayın. Bununda çözümünü Milli Eğitim Bakanlığının bulması lazım.
Öğrenciler sınavlarda dökülüyor!
ÖSYM tarafından gerçekleştirilen 2019 sınavına ilişkin YKS ve AYT sayısal verileri yayınlandı. Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi, öğretim üyesi “Son 20 küsur yıldır benim izlediğim ve not aldığım ÖSYM verilerinin en kötüsü diyebileceğimiz bir yıldayız. Bu yıl öğrencilerimizin başarısının geçen yıla göre daha da gerilediğini görüyoruz” diyerek yaptığı sınavlarla ilgili yaptığı araştırmaya yönelik ilginç tespitlerde bulundu.
ÖSYM’nin açıkladığı verilere göre sınava giren öğrenciler Tarih 1’de 10 soruda 2 doğru cevap, Coğrafya 1’de 6 soruda 2.1 soru ve Din kültüründe 6 soruda 1 doğru cevap vermişler. Temel fen bilimlerinde Matematikte 40 soruda 5.6, Fen’de 20’de 2.2 ve ikinci basamak sınavı AYT’de ise Matematik 40’ta 4.7, Fizik 14’te 1, Biyoloji 13’te 1.2 ve en kötüsü Kimya 13’te 0.9 doğru cevap vermiş.
Ortaş, “Son yılarda yapılan bütün ölçme değerlendirme sınav sonuçları ve gözlemler öğrencilerimizin öncelikle okuduklarını anlama ve yorum yapmada yetersiz olduğu belirtiliyor. Bu sonuçlara göre kaç öğrenci üniversite öğretimini gerçekleştirebilir? Milli Eğitim Bakanlığını bilemiyorum ancak 202 üniversite + 5 meslek yüksekokulu 73 vakıf üniversitesi ve YÖK bu sonuçlar hakkında ne düşünüyor, merak konusudur. Ülkemizde her gün yeni üniversiteler açılıyor. Altyapı ve akademik kadrolar bakımından ve üniversite iklimi yetersiz olan bu üniversitelere düşük puanlarla alınacak bu gençler 4 yıl sonra hangi bilgi ile ülkenin hangi sorununu çözebilecek ve hangi üretim sürecine katılabilecek? Başta yetkililerin bu sorulara bakarak bir şey yapması gerekir.” diyerek üniversite giriş sınavlarına giren gençlerin bu bilgi düzeyi ile elde edebilecekleri başarılardan şüphe duyduğunu söyledi.
Bu araştırma benimde yıllardır dikkatimi çekiyor. İşin kötüsü bunu herkes biliyor ama maalesef kimse bir şey yapamıyor. Paralı eğitim veren üniversiteler öğrenci kapma ve ciro yapma derdinde. Öğrenci bir şey öğrenmiş, mezun olunca iş bulmuş kimsenin umurunda değil. Liselerden boş gelen öğrenciler üniversitelerden de boş çıkıyor. Bu bir zincir halini almış. İşin komiği herkes bu sistemden memnum. Ver diplomamı gideyim modunda öğrenciler, vereyim dersimi gideyim modunda öğretim üyeleri, öğrenci sayısını arttırma derdinde olan mütevelli heyetleri… Türkiye’de yüksek öğretimin fotoğrafı maalesef bundan ibaret. Ondan kanımca gençlerin gelecekte de eğitim performanslarında bir düzelme olması çok zor.
Birazda tiyatro konuşalım
Bugüne kadar başrolünde oynadığı TV dizileri ve filmlerle beğeni kazanan Cansel Elçin, başrolü son günlerde ses getiren Mucize Doktor adlı dizide yer alan oyuncu Reha Özcan ile paylaştığı yeni tiyatro oyunu ‘Çıplak Vatandaşlar’ ile seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Simon Beaufoy’un yazdığı, Türkçeye Şükran Yücel’in çevirdiği, ülkemizde de ‘Anadan Doğma’ ismiyle daha önce vizyona giren komedi filmi ‘Full Monty’nin tiyatroya uyarlaması olan Çıplak Vatandaşlar, ilk olarak 26 ve 30 Ekim tarihlerinde, Uniq Hall Sahnesi’nde izleyici ile buluşacak. Satışa çıkar çıkmaz büyük merak uyandıran oyunun ilk 2 gösterisinin biletleri yoğun ilgi görüp hızla tükenirken, Kasım ayının turne tarihleri de belirlendi.
8 Kasım Cuma - Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi, İstanbul
11 Kasım Pazartesi - Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu İzmir
12 Kasım Salı - MEB Şura Salonu - Ankara
14 Kasım Perşembe - Caddebostan Kültür Merkezi, İstanbul
28 Kasım Perşembe - Mall of İstanbul Moi Sahne, İstanbul
İronik bir hikayesi olan oyunun hikayesi ise çok ilginç. Özelleştirildiği için kapanan Sheffield çelik fabrikası çalışanları artık işsizdir. Yıllarını mesleklerine vermiş bu deneyimli işçiler, geçinemez hale gelirler. İçlerinden Gaz’ın aklına bir fikir gelir. Şehirdeki kadınların genç erkek striptizcilere gösterdiği büyük ilgi Gaz’ı ve diğer işsiz arkadaşlarını da yanına alarak striptiz dünyasına adım atmaya ve para kazanmaya iter.
Kasım ayında başlayan ve benimde ilgimi çeken bir diğer oyunda Müjdat Gezen’in 1453’ten günümüze İstanbul Eğlence hayatını anlatan “Para Müzikali” adlı oyun.
“Pera Müzikali”, 1453’ten 2019’a İstanbul’un Avrupa Yakası’ndaki eğlence hayatını belgelerle, müzikle ve mizahla sahneye taşımayı hedefliyor. Başrollerinde Müjdat Gezen’in yanı sıra Cüneyt Arkın, İlhan Daner, Kayhan Yıldızoğlu ve Gönül Yazar gibi isimlerin yer aldığı oyunda; Cüneyt Arkın’ın oğlu Kaan Polat Cüreklibatır’ın babasıyla birlikte rol alırken, Levent Kırca ile Oya Başar’ın kızı Ayşe Kırca da sahne alacak. Müzikalin zengin kadrosunda; Fehmi Dalsaldı, Şebnem Schaefer, Nejat Uygur gibi ünlü isimlerle birlikte Barış Taşkın, Kıvanç Tiner, Yaşar Ayvacı, Seran Bilgi, Emre Özmen gibi sanatçılar ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi mezunları Sude Albayrak, Cengiz Gezgin ve Sonat Tokuç da “Pera Müzikali”nde seyirci karşısına çıkacak.
Melihat Gülses, Melike Demirağ, Ayben Erman, Sevcan Orhan, Yener Çevik ve Pelin Alptekin’in konuk ses sanatçıları olarak yer alacağı müzikalde; Avrupa şampiyonu ve dünya ikincisi milli güreşçi Okay Köksal bir Türk güreşçisi rolünde seyirci karşısına çıkarken, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde eğitim almış olan 2017 yılı Survivor yarışması şampiyonu Ogeday Girişken de rol alacak. Özetle canavar gibi bir kadro ve oldukça eğlenceli bir sahne gösterisi olacağı kesin.
Efsane müzikal Fame ilk kez Türkiye’de
Dünyanın en popüler müzikalleri arasında yer alam “Fame Müzikali”, 75. yılını kutlayan Yapı Kredi ana sponsorluğunda orijinal kadrosuyla Londra’nın dünyaca ünlü müzikal sahnesi West End’den İstanbul’a geliyor.
30. yıl turnesinde, dansın tüm coşkusunu yaşatmayı hedefleyen 80’lerin unutulmaz ikonu müzikal, 10-15 Aralık 2019 tarihleri arasında sadece 8 performans için Piu Entertainment organizasyonuyla Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde izleyicilerle buluşacak.
Fame’in beyaz perdede efsaneleşen hikayesi, bir dönem TRT’nin de yayınladığı 6 sezonluk dizisiyle televizyon dünyasına da damgasını vurmuştu. Film; İsveç, Polonya, Çin, Fransa, İngiltere, ABD, Avustralya, İrlanda, Güney Kore, Brezilya ve Kanada başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında izleyicilerle buluşurken, Broadway ve West End’de bilet satış rekorları kıran müzikaliyle ise sahneye taşınmıştı.
Çok önemli bir müzikal. Seksenler müzikallerin zirve yaptığı yıllar olmuştu. Bu müzikalde bu yönü ile çok önemli ve tarihe damgasını vuran bir müzikal. Ben bu müzikale gitmeyi planlıyorum. Bence sizde bir kenara not edin. Çünkü artık müzikallerde kalmadı fırsat gelmişken bunu değerlendirmekte fayda var.
Sofralara hayat katan şarkılar bu kitapta
Kendine has yorumları ile müzik yazarlığında dikkatleri çeken Murat Meriç çok ilginç bir kitap yazdı. “Hayat Dudaklarda Mey”de, alaturkadan rock’a, arabeskten pop’a, sofralara hayat katan şarkıların hiç bilinmeyen hikâyelerini anlattı.
213 şarkı ve türkünün hikâyesi; Zeki Müren’den Erkin Koray’a, Alpay’dan Hakkı Bulut’a, Selahattin Pınar’dan Duman’a, müzik dünyasının birçok değeriyle “Hayat Dudaklarda Mey”de okuyucuyla buluşuyor. Okuruna, şarkılı türkülü bir buluşma yaşatan “Hayat Dudaklarda Mey”, bir solukta okunan, 2 ciltlik muhteşem bir müzik hikayesi sunuyor. Ülkemizde müzik adına yazılan kitap sayısı çok az. Yılda bir kitap yaz çıkıyor ya da çıkmıyor. Bir dönemler bende müzik üzerine çok kitap yazdım, ama son dönemlerde yayın evlerinin sanata karşı olan duyarsızlığı beni delirtti ondan bir süre yazmadım. Bundan dolayı bir müzik kitabı gördüm mü altın görmüş gibi mutlu oluyorum.
Ezgi’nin Sezen Aksu sürprizi
Enbe Orkestrası’nın çıkış şarkısı 'Yarım Sevda' ile müzikseverlerin karşısına çıkan Ezgi Ayçe, sözü ve müziği Sezen Aksu’ya ait "Ateş Böceği" adlı şarkıyı müzikseverle buluşturdu. Arpej Müzik etiketiyle müzikseverlere sunulan “Ateş Böceği” Serdar Ayyıldız tarafından yapıldı. Ezgi Ayçe, bu şarkı ile sevenlerini hem müzikal hem de görsel bir şov ile büyülemeye hazırlanıyor.
22 yıl sonra yeniden “Bi Tanem”
Cengiz İmren, 22 yıl önce piyasaya çıkardığı ‘Bitanem’ şarkısını yeniden yorumladı. Sözü ve müziği sanatçının kendisine ait olan şarkının aranjesini Ceyhun Çelikten üstlendi. İlk kez 1997’de yorumladığı şarkıyı yeniden müzikseverlerin beğenisine sunan İmren, şarkıya Akif Çalgın yönetmenliğinde video klip çekti.
Kıraç Erkut Taçkın şarkısını kliplendirdi
Kıraç’ın, yeni albümü “Beni Ben Yapan Şarkılar”ın üçüncü klibi, Kemal Başbuğ yönetmenliğinde, Erkut Taçkın’ın romantik şarkısı “Beyaz Ev”e çekildi. Dokunaklı sahneleri ve sürpriz sonuyla izleyenleri derinden etkileyecek klip, Marmara Adası’nda, 15 kişilik bir ekiple, üç günde tamamlandı. Söz ve müziği Francesco Saverio Maresca ve Francesco Pagano’ya, adapte sözleri Sevgi Sanlı’ya, düzenlemesi Kıraç’a ait “Beyaz Ev”, 70’li yılların hit şarkıları arasında yer alıyordu.
Vural Özkan Konuşuyor
Radyolar iyice müzik kutusuna döndü. Artık radyo programcılığı nerdeyse kalmadı. İki elin parmağı kadar radyo programcısı kaldı. Genelde boş boş müzik çalmayı bir maharet sanıyor radyo kanalları. Böyle olunca ne yeni radyolar çıkabiliyor ne de yeni radyocular. Uzun zamandır radyo kanallarında prodüksiyoncu kimliği ile iyi işlere imza atan Vural Özkan, Show Radyo’da radyo programcılığına soyundu. Aklınıza gelen tüm popüler radyocularla mutfakta çalışan Vural bu tecrübelerini ve yeteneğini pazartesiden perşembeye 20:00-22:00 saatlerinde Vural Özkan Konuşuyor adlı programda sergiliyor. Aklınıza not edin bir kulak verin derim.