Bugünlerde Fransa'da Orta Avrupa geleceğini ciddi etkileyebilecek, yoğun bir sosyal /siyasi hareketlilik başladı, bu da beklenen bir sonuç idi, sadece nasıl ve nereden başlayacağı bilinemiyordu. Fakat yaklaştığının da tabii ki epey göstergesi mevcuttu.
Beklenen sonuç: “Gilet Jaune“
Önce, bugün taşıdıkları “Sarı Yelek” ile özdeşleşerek adlandırılan büyük topluluklar çoğunluğu asgari ücret ve üstü ile geçinen toplumlarının alt/orta sosyal sınıfı kökenli, bu nedenle de kendilerini Fransa’nın unutulmuşları olarak adlandırıyorlar. Halihazırda belirgin bir liderleri yok. Değişik siyasi görüşlere sahip bu büyük kitlenin gözaltına alınanlarının büyük çoğunluğunun adli sicilleri geçmişlerinde hiçbir suç izi taşımıyor. Belki sadece, son derece minim düzeyde küçük anarşik guruplar, yaşamsal gereklilik nedeniyle araya sızmış olabilirler, fakat genel gösteri kitlesi pasifist protesto taraftarı. Mevcut, herhangi bir siyasi oluşum tarafından da yönlendirilmiyorlar, tabii siyasi teşvik görebilirler, sonuçta taleplerinin bir kısmı siyasi yelpazedeki muhalefetin yıllardır ulaşamadığı bir tonda ancak dile getirilebiliyor.
Bu, merkezi sistemi sorgulayan siyasi/ toplumsal tepki akla; bu bir isyan hareketi mi, bir ihtilal ortamı mı, “Frexit“’in başlangıcı mı? Macron’u istifaya götürür mü? Veya tarafımızdan yarı Başkanlık sistemi olarak isimlendirilen Fransa da V. Cumhuriyet döneminden VI. Cumhuriyete geçişin başlangıcı mı gibi ve benzeri birçok soru yanı sıra, Belçika’nın Valon bölgesine sıçrama eğilimi gösteren protesto eylemleri Fransa’nın şartlarına daha benzeyen Latin Avrupa’sında taraftar bulabilir mi? Neticede Almanya’nın amiralliğini yürüttüğü Avrupa Birliği gemisinin serencamını nasıl etkiler? Ve sair birçok serinde bekleyen soruları getiriyor…
Bugün sokaklarda Macronist makina sorgulanıyor ise; azınlık varlıklı kitle ile çoğunluk fakir kitle arasındaki uçurumun artmasının istikrarsızlık nedeni olması yanı sıra Batı toplumlarının sorunları çözmeye yönelik kurduğu karmaşık mekanizmaları için gerekli yüksek maliyetli yatırımların mali zafiyete yol açtığı görülmektedir, aynı zamanda bu yük altındaki Avrupa’nın sorunlu alanlara coğrafi yakınlığından ve vazgeçemediği tarihsel ilgisinden doğan sıkıntıları yoğun yaşadığı da bilinmektedir.
Biraz geriye gittiğimizde, Maastricht anlaşması için Fransa’da referandum yapıldığı dönemde çoğunluk oyları kesin “Hayır” idi . Yetkili siyasi güç tarafından büyük bir skandala imza atılarak sonuçlar “Evet” olarak gösterildi ve beraberinde topluma gerekli değişiklikler yapılacak sözü verilmiş idi . “Evet “ oylarının kaynağı iş alemi gibi kısıtlı bir kesimdir geri kalan çoğunluk ise, tarım ve benzeri sektörler mensupları daha o günlerden kesimlerinin zayıflayacağını kestirebiliyorlardı. Ayrıca Avrupa Birliği için yapılan en büyük eleştiri; bütün güce sahip Avrupa Parlamentosu üyelerinin halkların seçimi ile değil de merkezi hükümetlerce atanma yoluyla göreve getirilmeleri gibi konulardır. Dolayısıyla, halklar azınlık birlikteliği yerine çoğunluk birlikteliğini tercih ederler. Bu farklılık dahi büyük bölünme için yeterli olabilir. Bir de Macron’un tercihi Avrupa Birliği’ne artan bağı neticesinde gelen neredeyse iflasa götürecek, tabii ki dar gelirli kitlelere yansıtılan mali yükümlülükler neticesi bugün akaryakıt zammı gibi sembolik bir kıvılcım patlamaya yeterli oldu. Bu patlama öncesi sessiz çoğunluk defalarca pasif uyarısını belirgin şekilde yapmış idi.
Kendilerinin eski tabiri ile “Demokrasinin Beşiği”nde bugün artık seçtiklerinin bir nevi oligarşiyi oluşturmaya başladığı ve temsilen hükmettiği devletin artık bir azınlığın hükmettiği piyasalar tarafından idare edildiği endişe ve çaresizliği neticesi seçmenlerin seçimlere katılım oranları gittikçe düştü, son Milli Meclis seçimlerinde katılım oranı sadece yüzde 40.7, bir önceki Başkanlık seçimlerinde ise yüzde 69 , Macron’un aldığı oy oranı ise bunun yüzde 66’sı yani toplam seçmenlerin yüzde 25 civarı bir oy oranı ile seçilmiş.
Hali hazırdaki entelektüel sıkışmışlığa/kısırlaşmış yaratıcılığa ve klasik anlamdaki ideolojik eksikliğe rağmen Fransa biraz yaralansa ve tahrip olsa da meselelerini sonuçta, bir şekilde çözebilecek birikime ve yeteneğe sahiptir. Tarihsel olarak buradan doğan siyasi/sosyal olaylar benzer oranlarda çevreyi etkiler idi. Fakat bugün ise biraz daha farklı olacakmış gibi gözüküyor. Şöyle ki; Latin Avrupa’sı etkilenmeye daha yakın gibi fakat kuzeyde bilhassa AB lideri Almanya’da belki hemen bu tarz protestolar görülmeyebilir amma eğer, neticede Fransa’nın Birlikten uzaklaşması gerçekleşir ise işte o zaman her şeyini Birlik üzerine inşa etmiş olan Almanya’yı nelerin beklediğini kimse kestiremez…