Dünyada yaşam olduğundan bu yana sınıflar vardır.
Dünyada yaşam olduğundan bu yana sınıflar vardır. Bu sınıflar üretim, yönetim ve güvenlik başlıklarında toplanabilir. Üretim eski dönemlerde köle sınıfı üzerine yüklenmiş bir sorumluluktur. Gelişmiş toplumlarda ise birçok meslek zanaat olarak bildiğimiz bireysel çalışma biçiminde ortaya çıkmıştır.
Böylelikle insanlar satın alma gücü elde edip ekonomik sisteme katılmışlardır. Haliyle bu dönemde üretim tarafında toplam çıktı düşüktür. Satın alma gücü de sınırlı olduğundan arz-talep dengesi başarılıdır. Bu sayede sürdürülebilir bir iktisadi yapı ortaya çıkarmak mümkün olmuştur. Makineleşme ve üretim tarafındaki toplam çıktı büyümesiyse dengeyi bozmuştur.
Sanayi devrimi sonrası dönemde aktarılan sınırlı satın alma gücü toplam çıktının tüketimini karşılamaya yetmemiştir. Bu nedenle kölelik terk edilerek uzmanlaşmalar ve ücret sağlanması yoluyla gelirin geri toplanmak üzere dağıtılması modeline geçilmiştir. Elbette mükemmel bir dağıtımdan bahsetmiyoruz. Bu nedenle sürdürülebilir bir model ortaya çıkarılamamıştır. Keza işsizlik büyüyen bir olguya dönüşmüştür.
Bireysel kredi kanalları gelişmiş ekonomilerde neredeyse tüketilmiştir. Yeniliğe dayanan ürünler üzerinden bir model inşa edilmeye çalışılmaktadır fakat bu konudaki gelişmeler yavaştır. Bu halde maliyetleri azaltıp istihdamı artırmak gibi bir tercihin ön plana çıktığını görüyoruz.
Batıdaki işletmelerin önemli bölümü teknolojik gelişmelerin sağladığı imkânla “freelance” olarak adlandırılan bir çalışan grubu üretmeyi başarmıştır. Yani ofisten bağımsız çalışma biçimi. Böylelikle işyeri maliyetleri azaltılarak istihdam seviyesi korunmaya çalışılmaktadır.
Bir çözüm olarak bu model ön plana çıksa da işsizlikle mücadelede etkisi sınırlıdır. Çünkü bu iş modelini besleyen teknoloji aynı zamanda yazılım kabiliyetlerindeki gelişmelerle işgücü ihtiyacını da ortadan kaldırmaktadır.
Çare bölüşüm sorununa ortaklıklar modeliyle çözümler sunmaktadır. Bunun mümkün olmadığı hallerdeyse “zekât” benzeri sosyal vergiler geliştirilmesi gerekecektir. Bu bakımdan tek mükemmel iktisadi model İslam’dadır. Bu yönüyle İslam’ın iktisadi modeli özgürlük demektir. Allah’tan başka tüm tanrıları ret ederek kırdığı prangalar gibi iktisadi olarak tüm tapıların da karşısındadır.
İlave bilgi olarak tartışmayı verilere dökelim. Türkiye’de zekât mekanizmasının yaygın biçimde işlediğini düşündüğümüzde sadece bankalardaki özel kesim mevduatı zekat veren ve açlık sınırının altındaki kesimi zekat alan olarak ele aldığımızda kişi başı yıllık 25 bin TL civarında bir zekat tahakkuk etmektedir. Bu da aylık 2 bin TL gibi tatmin edici bir tutara tekabül eder. Yani basit bir transferden değil çok önemli bir finansal büyüklükten bahsediyoruz.
Aynı hesaplamaları gelişmiş ekonomiler için yaptığınızda zekatın yakın gelecekte seküler ekonomilerin can suyu haline geleceği anlaşılır.
Süreç muhakkak ve kaçınılmazdır.