Eski zamanlarda birçok şey uzun sürdüğü için anlatması da öyle sürermiş. Ahmet Haşim'in Frankfurt Seyahatnamesi bu türdeki eserlerdendir.
Namık Kemal’in üç yıl kaldığı Londra’yı anlattığı eseri yok. Demek ki herkes her alanda yazmıyor, tercih etmiyor. İki dünya savaşının ortasında 1930’lu yıllarda Ahmet Haşim tedavi amacıyla Frankfurt’a gitmiş ve yirmi kısa yazıdan oluşan bu seyahatnameyi kaleme almış. Gazete ve dergi yazıları daha sonra bir araya gelerek kitaplaşmış. Güzel bir miras bırakmış bizlere. Benim Frankfurt seyahatim ise değil aylar, değil haftalar değil günler saatlerle ölçülecek bir kısalıktaydı. Yaklaşık yirmi yıl kadar önce bir süre banliyölerinde bulunup görme imkanımın olmadığı bu şehri yine telaşlı bir gündemle ziyaret ettim. Uzun toplantıların ardından geçilen yemeklere giderken yanımdakilerle konuşmaya ara verdiğimiz kısa anlarda dışarıya göz attım. Çok da bir şey anladığımı söyleyemeyeceğim.
Para heykelinin orası diye geçti konuşmalardan birinde. Orası eskiden Avrupa Merkez Bankası’nın merkeziymiş. Şimdi daha büyük bir yere taşınmış Euro’nun evi. Frankfurt’a iş dönüp dolaşıp Brexit’e geliyor. İngilizler Avrupa’yı hafife almış Frankfurtlu dostlarıma göre. Daha şimdiden finans kurumları Londra’nın yanına bir Frankfurt’u koyma ihtiyacı hissediyormuş. Havalimanında çalışan dostum ev fiyatlarının artışından söz etti. 70-80 kilometre çapındaki yerlerde ev fiyatları almış başını yürümüş. Brexit’e bağlıyor. Bir de Suriyeliler diyor. Almanya bir milyon Suriyeliyi aldığı için ev ihtiyacı artmış. Türkiye’deki gibi hemen kocaman siteler yapılamıyor diyor. Bu iyi bir şey mi kötü mü bilemiyorum.
Frankfurtlulara göre Brexit sonrası İngiltere bir havacılık merkezi olarak zayıflayacak. Frankfurt Havalimanı üçüncü terminalini tamamlarken İstanbul da yeni havalimanına geçiş sürecini yönetiyor. Sonuçta kazanan Frankfurt ve İstanbul olurmuş. Biri doğduğu biri doyduğu yer, ne diyebilirim ki?
Sayılı zaman azaldığında Türk Hava Yolları’nın bilet sırasına giriyorum. Önümdeki yolcu Kinşasa yolcusu. İstanbul’da uçak değiştirecek. Aktarma tablosundan öğrendiğime göre aynı uçakta Boston ve Atlanta yolcuları da var. Batıya gidebilmek için doğuya gelen bu yolcular aynı zamanda değişen dünya düzenini de gösteriyor.
Uçağa binmeden Lufthansa’nın salonuna geçiyorum. Star Alliance üyesi oldukları için Türk Hava Yolları yolcuları da kullanabiliyor. Alman gazetelerini alıp incelemeye başlıyorum. Die Zeit değişik bir tartışma başlatmış. Çocuklarımıza ikinci dil olarak İngilizce yerine Türkçe mi öğretmeliyiz diye dört kişiye sormuş. Öğretilebilecek diğer diller arasında Rusça ve Lehçe var. Brexit sonrası Almanya fena içerlemiş ve nasıl diyelim: İngiltere’nin üzerine çizik atmış.
Dünya gözünü giderek doğuya sabitliyor. İstanbul’dan Amerika’ya gidecek olan yolcular da, Brexit sonrası İngiltere’nin kendine çizmeye çalıştığı rota da bizim Yeni Havalimanı da hep bu büyük manzaranın parçaları. Uçağa binerken körüklerden birinin üzerinde de bir Çin bankasının reklamını görmeyeyim mi? Tüm bu Frankfurt manzarasına tüy dikti.
Saatlerle ölçülen yolculukta Ahmet Haşim üstadımız gibi bir yazı kaleme almamı bekleyemezdiniz herhalde. Gördüklerim bu kadar. Fazlası aklıma düşerse yine paylaşırım.