Bize gelen soruların büyük çoğunluğu, aile üyelerinin evde ne yapacakları konusunda.

Dünya insanı eve kapandı. İhtiyacımız olmadığı halde aldığımız giysiler, daha üst modeli için didindiğimiz araba, büyük mücadeleyle kurduğumuz iş, kazandığımız para… Hedeflerimiz değerini yitirdi, evde kendi kendimize kaldık. Belki de hayatımızın amaçlarını yeniden belirlemenin zamanıdır.

Bize gelen soruların büyük çoğunluğu, aile üyelerinin evde ne yapacakları konusunda.

Pozitif bir iletişim ortamının hâkim olduğu bir ailede bu süreci keyifle, mutlulukla ve hafızalara nakşolacak güzel yaşantı deneyimleriyle geçirmek mümkündür. Aile üyelerinin birbirleriyle didiştiği, üstün gelme yarışının hâkim olduğu, saygının zedelendiği evlerde ise yıkımlar hızlanacaktır bu süreçte.

Şu halde aile ya pozitif iletişim dili ile bu süreçten, duygusal yönden büyüyerek, genişleyerek, güçlenerek ve daha fazla bir ve bütün olarak çıkacak. Yahut aile olumsuz iletişim dilinin hâkim olmasıyla duygusal yönden daha fazla gerilecek, daralacak, zayıflayacak ve bütünlüğünü biraz daha yitirecektir. Bütün mesele hangi iletişim diline daha yakın olduğumuzdur.

Kuşkusuz zor bir dönemden geçiyoruz. Bireyler, aileler, toplumlar, ülkeler ve esasen dünyanın, karşı karşıya kaldığı bu tablo, insanlık ailesini belki de ilk kez bu çapta ortak bir tehditle yüz yüze getirmiştir. Yoğun bilgi akışının yanında yoğun ileti, malumat ve veri kirliliği, insanların kafasını karıştırmış, stresi arttırmıştır. İşte böyle bir süreçten güçlenerek çıkmamız için öncelikle yaşananları abartmadan anlamamız yine abartmadan önlemler almamız ve hayat amaçlarımızın en başına pozitif iletişim dilini koymamız önemli bir ihtiyaçtır.

POZİTİF İLETİŞİM

Dünyanın adeta bir karantinaya girmiş olması ve her geçen dakika hangi ülkede kaç kişinin bu virüsten hayatını kaybettiğini canlı olarak izlemek, bireyi ve aileyi doğal olarak üzüyor, endişelendiriyor ve korkutuyor. Savunma mekanizmamız için gerekli olan korku, uzun süreli olup derinleştiğinde kaçınma hali ile panik başlar. İradenin zayıfladığı panik hali, takıntılar ve travmalar gibi kalıcı psikolojik sorunlara neden olabilmektedir.

Öncelikle anne babalar, en önemli rolün kendilerine düştüğünün farkındalığıyla kendi aralarındaki iletişim ve etkileşimin kalitesini gözden geçirmelidir. Aile üyelerine örnek olacak olumlu mesajların, abartılı olmayan övgülerin ve biz dilinin tercih edilmesi gereklidir. Bireysel bir öncelik ve üstünlük yarışına girilmemesi önemlidir. Ahlak, adalet, merhamet gibi aileyi yuvaya dönüştüren değerlerin, eve hâkim olması çok önemlidir. Ortak bir yaşam alanı olan evde, sürdürülebilir bir disiplin anlayışının yerleşmesi, her bireyin bağımsız olması kadar ortak bir zamanın ve etkinlik programının oluşturulması, bireylerin yeteneklerine uygun derinlikler kazanması, pozitif bir iletişimin alt yapısı için ilk etapta aklımıza gelenlerdir.

Ailede pozitif bir iklimin oluşmasında büyüklerimizin özel bir yeri vardır. Hareket imkânlarının sınırlandığı bu dönem, onlara özel bir ihtimam gösterme zamanıdır. Zira onlar, ailenin varlık nedeni, hafızası ve bilgi bankasıdır. Düşünün ki dünyanın bilgisini birçok kaynaktan edinebiliriz. Ama kendi öz kültür ve geleneğimizin, doğumumuzdan, çocukluk ve gençlik anılarımıza kadar bütün özel anlarımızın yegâne bilgi kaynağı yaşlılarımızdır. Onların en büyük psikolojik ihtiyaçları, önemsenmek ve konuşmak yani kendilerini ifade edebilmeleridir. Çocuk ve gençlerin en büyük ihtiyaçları ise soru sormak ve öğrenmektir. O halde birbirini örten bu ihtiyaç sahiplerini daha fazla etkileşime sokmak, iki tarafın da faydasınadır.

‘BEN’ ÇIKMAZI AŞILMALIDIR

Ailede pozitif iletişimin sürdürülmesinde kritik eşik, ’ben’ çıkmazının aşılmasıdır. Kim olursa olsun aile üyelerinden birinin, kendisini ailenin, işlerin, etkileşimlerin merkezinde görmesi ve her şeyin kendi etrafında şekillenmesini beklemesi, ciddi bir sorundur. Bu durum, aileyi, çok yönlü olarak çıkmaza sokar. Bu tür aşırılıkların önlenmesi için aile üyeleri, bu kritik zamanı değerlendirerek nicedir yapamadıklarına odaklanabilir, ortak etkinliklerle birbirlerini yeniden keşfedebilir, kazanabilir.

Dünyadaki salgının, çocukların yaş ve algı düzeylerine göre net bir şekilde ve gerektiği kadar aktarılması doğrudur. Önemli olan çocukların sorularının cevapsız kalmaması ve güvende olduklarını hissetmeleridir. Aile, kendi kendine yetmeyi, tüketimi kontrol etmeyi, örneğin kendi ekmeğini, yoğurdunu, peynirini yaparak evde üretmeyi başarabilmelidir. Unutmayalım ki; geleceğimiz bugün yaptıklarımızla belirlenecektir.

Aile üyeleri, küresel salgının arkasındaki nedenleri birlikte düşünebilmeli, bu sonuçtaki payına kafa yormalı, bilimsel bilgi ile kadim bilgiyi birleştirebilen yeni öğrenme gündemleri ile hayat amaçlarını yeniden oluşturmalı ve yine hep birlikte dua edebilmelidir.