Etik ve estetik bu iki kavram birbirlerini tamamlayan birbirinden ayrılamayan iki önemli değerdir.

İGDAŞ’A SORUYORUM

Dört yıldır oturduğum kombili dairedeki ‘kombi’nin aslında şofben olduğunu öğrendim. Evin tam ortasında duran, sağlıklı olup olmadığından emin olmadığım bir ısınma tertibatını ev sahibine değiştiremiyorum. Banyoda bu ‘kombi’den verim alınamıyor. Su ya çok sıcak ya da çok soğuk akıyor. Ayarlayana kadar litrelerce su boşuna akıyor. Kışın yeni bir kombi ile daha fazla verim alınabileceğini düşünüyorum. Ayrıca bir gece sızan doğalgazdan zehirlenmeyeceğimizin garantisini kim verecek. Kiracı olarak bu eve girerken doğalgaz sayacını kendi üzerimize geçirdik ve İGDAŞ daha sonra gelip denetimleri yapıp açtı. O tarihlerde bunların gelecek yeni yönetmelikte kullanılamayacağını söyledi. Bu tertibatın biz bu evden çıktıktan sonra yeni kiracıya verilmeden önce değiştirilmek zorunda olduğunu öğreniyoruz. Bakım için çağırdığımız servisler kombinin ellerinde kalacağı korkusuyla ilgilenmek istemiyorlar. İnsan hayatı için bu kadar önemli olan bu konuda İGDAŞ yeni bir kararla tüm eski şofbenden dönme kombileri değiştirme zorunluluğu getirmeli. Peki bu durumda İGDAŞ’ın bize önerisi ne olacaktır?

ETİK VE ESTETİK DEĞERLER

Etik ve estetik bu iki kavram birbirlerini tamamlayan birbirinden ayrılamayan iki önemli değerdir. Etik olgular toplum içinde yaşarken uyumlu, düzenli ve muteber bir insan olarak varlığımızı sürdürmemizi sağlayan yegâne kodlardır. Mekân, çevre ve alemle olan irtibatımızı sağlayan ve bu irtibat üzerinden bizi bir çerçeveye oturtan bu iki değer insanı konumlandırması bakımından önemlidir. İnsan tek başına değildir. Böyle olmadığı gibi yaratılmış her şeyle ilişkisi vardır. Etik toplumdaki yerimizi estetikse bu yerimizi güzelleştiren birbirine kaynaştıran ve varlığımıza dair bir kimlik oluşturan anlamlardır.

Güzel olan Allah’a aittir

Allah güzeldir güzeli sever. O halde güzellikler gözümüze, kulağımıza, elimize, dilimize hoş gelen şeylerin ötesinde bir şeydir. Güzellik kalbimizde latif duygular uyandıran ulvi değerlerle mündemiç insanlık ve alemle de hesabımızı diri tutan ebediyete dairdir. Kültürümüzde mekanlar; camiiler, saraylar, medreseler, evler, çeşmeler, hamamlar ve birçok bina estetik değerlerden gayri tutulmamıştır. Toplumla etkileşime giren her şey davranışlarımızı hizaya sokacak bir şekilde tutulmuştur. Mesela medreselerde odalara girerken zorunlu olarak başınızı eğip girmek zorunda kalırsınız. Kapı girişi o denli alçak yapılmıştır ki kendi varlığınızı eğer, büker ve rahleye öyle oturursunuz.

Davranışlarımız

Hal, hareket ve tavırlarımızı şekillendiren bize güzel, zarif ve insani bir vasıf veren etik davranışlar kazandıran, insanın kaba taraflarını törpüleyen estetik değerlerdir. Güzele bakan göz güzel görmeye meyilli olur. Zarif, estetik binalar gören toplumlar kendini daha güvende ve köklerine bağlı hissederler. Şehirleri ağaçlı, çiçekli; doğası korunmuş göze batmayan planlı şehirlerde insanın yüreği yumuşar. Güzel, temiz, düzenli ve ferah evler insanı huzurlu ve dingin kılar. Eşya ve insanın ilişkisi estetik değerlerden geçmektedir. Estetik değerlerle örülü bir insanın kaba olması mümkün değildir. Mağarada doğup büyüyen biri ile yeşillikler içindeki bir köşkte büyümüş bir insanın sevgiyi yansıtmasında farklar olacaktır. Biri döverek biri çiçek gibi koklayarak…

Estetiğin yansımaları

Türk ve İslam kültüründe etik ve estetik değerler bir form olarak musîkide, hat, çini, tezhip, minyatür, ebru, mimari, edebiyat ve birçok alanda kendini eser olarak ortaya koyar. Bu eserler bize bir devrin etik değerlerini; insanın insana, insanın hayvana, insanın börtü böceğe ve aleme bakışını ortaya koyar. Eserlerdeki derinlik, ışık, motifler, sesler, sözler, renkler, desenler ve tavır dünya hayatımızı düzenlerken gösterdiği edebi, adabı muaşereti gözler önüne serer. İnsanı dünya-ahiret-alem ilişkisi içindeki yerine sorgular, muhasebe yaptırır ve göz yaşı döktürür. Bugün kalbimize hitap etmeyen hiçbir değerin estetik süzgeçten geçmediğini ve etik davranışlar kazandırmadığını görüyoruz. Oysa istenen evin içinden başlayarak, komşularımızla, büyüklerimizle, iş arkadaşlarımızla, sokaktaki çöpçüyle velhasıl tüm varlıkla ilişkimizi tanzim eden toplumda bize rol biçen manayı etik ve estetik değerler içinde inşa edebilmektir.

BÜYÜYORUZ

Sana baktığımda gördüğüm koca adam ve bir minik kız çocuğu. Fakat asla ayrılık değil. Daha önce bunları konuştuk seninle. Dedik ki; ufak bir temas birleştirebilir iki zıtlığı. Belki saçların ıslanır ötedeki gölette gelip havluyla alırım tel tel nemini. Ertesi gün sırt sırta verir dağ tepe aşarız. Birlikte kavgaya tutuşur haylaz çocukları döveriz olmazsa. Senin yanında şımarasım var, bitmeyen membaından bolca içesim var, ölesiye gülesim var, hem biraz sana güvenesim var. Bir vakit gelsen yanıma daha da gitmesen uzaklara. Kırmızı piknik örtüsü ve elinde evden aşırdığın dumanı üstünde çörek… Çay demlesek, içsek, söyleşsek sonra biraz dertleşsek. Yılların intikamını alsak. Annemin unlu kurabiyesini beklesek seninle. Hiç büyümesek mesela. Avuçları ter içinde kalan o küçük kız çocuğu olsam senin yanında. Okul koridorlarında koştursam ders zili çaldıktan sonra. Ellerimden tutan tek sen olsan şöyle güçlü, kuvvetli. Kıskansalar bizi eskisi gibi: “Vay be…” dese gören duyan. Bir bak etrafına, büyüyoruz koca adam veya minik kız çocuğu…

SERPME KAHVALTI

Türkiye İsrafı Önleme Vakfının verilerine göre popüler olan ve hafta sonları tercih edilen serpme kahvaltı yılda 100 milyar liralık israfa neden oluyormuş. Bu konuda önlem almak zorundayız. Atılan bir nimette aç insanların hakkı var. Sadece bu yüzden kıyamet kopsa yeridir. Sofranın ortasına getirilen envai çeşit kahvaltılığın birçoğu yenmiyor. Bir kere dokunulup çöpe gidiyor. Bu israfı önlemek elimizde. Serpme kahvaltı yerine yiyeceğiniz kadarlık bir kahvaltı menüsü seçilmeli veya evinizde kahvaltı yapın eşiniz dostlarınızla. Dışarıda yapılan her türlü kahvaltı bir şekilde ziyan oluyor. Çocuklarımıza da bu konuda örnek olmalıyız. Açık büfe kahvaltılar da aynı şekilde israf ediliyor.

OKULLAR VE AKTİVİTELER

İlkokullarda bazı branşlarda haftada iki saatlik etkinlik dersleri veriliyor. Kodlama, drama, satranç, tekvando, keman, resim, halk oyunları gibi etkinlikler bunlar. Aylık ücret karşılığında verilen bu etkinlikler okulda belirli bir sayıya ulaşılınca açılıyor. Etkinliklerin olması, öğrencilerin ders dışında da farklı aktivitelerle uğraşmaları kulağa hoş geliyor. Öğrenciler bu derslerde hem eğleniyorlar hem de kendilerini farklı alanlarda da geliştirme şanslarına kavuşuyorlar. Ancak bazı branşlar var ki laf olsun diye oluşturulmuş ayrıca eğitmenlerden de verim alınamayan etkinlikler var. Geçen sene resim dersi olarak açılan etkinlik görevlisi eğitmen bir geldi bir gelmedi. Çocukların yaşlarına göre resim yapmadı. Mesela keman dersi açılıyor. Keman dersi 3, 4 kişiden fazla öğrenciyle açılmaması gerekiyor. On beş tane öğrenciyi sınıfa aldığınızda ‘gıy gıy da gıy’ ile seneyi bitirirsiniz. Eğitmenler onca çocuk arasından kabiliyetlileri görebilecek zekaya ve ferasete sahip olmalılar. Onların içinden sivrileceklere yol gösterebilmeliler. Yoksa okula para kalsın, eğitmende bir şeyler kazansın diye vakit öldürülmesin. Çocukların vakti heba olmasın.