Türkiye ekonomisiyle ilgili sorunları sayın deseniz enflasyon, faiz ve cari açık her zaman gündemdedir. Bu sorunların her zaman gündemde olması iki yönlü etkiden beslenmeleri nedeniyledir. Her üç gösterge hem tüketim iştahımız hem üretim desenimiz tarafından beslenir.
Cari iktisat, arz ve talep olmak üzere iki yönü olan bir sosyal bilimdir. Türkiye özelinde faiz, enflasyon ve cari açığın hem tüketim iştahı hem üretim deseninden besleniyor olması cari iktisadi model içerisinde hem arz hem talep tarafından besleniyor olması anlamına gelir.
Arz veya talebin birisi üzerinden politika geliştirmek mümkündür. Fakat ikisi üzerine birden politika geliştirmek güçtür. Çünkü birbirlerine aksi yönlerde politika geliştirmek gerekir ki büyüme anlamında risk oluşması muhakkaktır. Riskin gerçekleşip gerçekleşmemesiyse bir çok başka değişkenin ve konjonktürün durumuna bağlıdır.
Üstelik arz tarafının bu sorunları beslemesi yapısal sorunlar olduğu anlamına gelir ve politikaların etkisinin ortaya çıkması zamana yayılır.
Türkiye’de cari açığın ancak kriz dönemlerinde düştüğü görülür. Bu dönemler enflasyon ve faizinse yukarı yön aldığı geniş periyotlar ortaya çıkarır.
Üretimi güçlü tutmak girdi bağımlılığımız nedeniyle cari açığa neden olur. Cari açıkla mücadele için öncelikle üretim teknolojisi üretmemiz gerekir. Sonra hammaddesine sahip olduğumuz ürünlerin üretimine konsantre olmak gerekir. Bunun yanında enerji tarafında bağımsızlığımızın güçlendirilmesi gerekir. Bu alanda adımlar atıldığı görülmektedir. Bu adımların güçlendirilmesi ve stratejinin iyi kurgulanmış bir periyoda yayılması ve sağlıklı bütçelenmesi elzemdir.
Aynı zamanda temel üretim girdimiz olan sermayenin edinim mekanizması için faiz dışında alternatif geliştirilmesi gerekir. Faiz en önemli üretim girdisi sermaye olduğundan enflasyonist bir etki doğurur. Enflasyon da faiz maliyetini tekrar yukarı çeker. Bu etkileşim kar beklentisinin faiz maliyetine eşit veya gerisine düştüğü noktada üretimden vazgeçilmesine ve krize neden olur.
Bu sorunun aşılması için çok sofistike yollar geliştirmek mümkündür. Faizsiz bankacılık yatırımları ve varlık fonu gibi bugüne kadar geliştirilmiş en sofistike alternatiflerdir. Zamana yayılacak keskin çözümleri Türkiye ekonomisine büyük etki yapacaktır.
Bunlar yanında kısa vadede çözüm üretme kabiliyetimiz de mevcuttur. En önemli silahımız kamu bankalarıdır.
Kamu bankaları Türkiye’de çakılı çivide katkısı olan istikrarlı ve son derece işlevsel kurumlardır.
Türkiye’nin büyüme potansiyeli ve karşı karşıya bulunduğu riskler karşısında kısa vadede çözüm sunma potansiyeli taşırlar. Türkiye’de toplam mevduat ve katılım fonunun yüzde 30’u kamu kaynaklıdır. Yaklaşık olarak 600 milyar TL’ye dayanan varlıklar kamu bankalarında değerlendirilmek durumundadır ve kamu bankaları bu fonlar için rekabet etmez. Bu fonlara sunulan faizin piyasa faiz oranlarının gerisinde olduğu bilinir.
İşte bu kaynaklar piyasada faiz oranlarını düşürmek üzere etkin biçimde kullanılabilir. Zarar görevinden bahsetmiyorum. Seçim sonrası piyasaların olumlu tepkisi alınması halinde kamu bankalarının kamu kaynaklı fonları en küçük marjla piyasaya aktarması sağlanmalıdır. Ticari bankalar kamu bankalarını takip etmek zorunda kalacaktır. Çünkü kaynak piyasa yapıcılığı için yeterli büyüklüktedir.
Yatırım ortamının bu yolla canlandırılması yabancı yatırımcıyı çekerek kuru da bakılayacaktır.