Zaman zaman ülkede ve dünyadaki gelişmeler duygularımızı harekete geçiriyor.
İnsanların uğradığı haksızlıklar, dünya düzenindeki çarpıklıklar isyan ettiriyor ve yetti diyerek tepkimiz gösteriyoruz. Bir kötülüğü elimizle düzeltmemiz, olmazsa dilimizle düzeltmemiz o da olmazsa kalbimizden o haksızlığın karşısında olmamız öğütlenir. Dolayısı ile “Bana ne” deyip geçemeyiz. Türkiye olarak da fertler olarak da. Ancak her şeyin bir usulü var. Hepimiz, gücümüzün yettiği şeyleri düzeltmekle mükellefiz. Gücümüzün yetmediği şeyler içinse teşkilatlanıp temsilcilerimizi göndermek ve onları denetlemekle mükellefiz.
Ancak bazı zamanlarda gençleri sevk eden kişilerin söylediklerine biraz daha dikkat etmelerinde fayda var. Kişisel tecrübelerim gençliğimin ilk dönemlerinde etkili ifadelere sözlere sahip keskin kişilerin daha sonraları hayata bakışlarını yumuşattıkları yönünde. Bunu kınıyor değilim. İnsanın tekamülü ömür boyu sürer. Ancak kendileri yasal, ekonomik, sosyal hiçbir riske girmeden el cebinden savundukları görüşler için pek çok gencin bedel ödediğini hatırlatmak isterim. Sadece birebir tanığı olmadığım seksen öncesi dönemden bahsetmiyorum. Daha sonraları için de bu geçerli. Ülkeye, millete, vatana her şeyden önce şuurlu ve kıymetli gençler gerekiyor. Piyonlara ihtiyaç duyan kişiler için bu bir anlam ifade etmiyor. Arkaları sıvazlanarak ön plana sürülen gençlerden şansı olanlar gençlik dönemlerinin küçük yol kazaları olarak hatırlarken bazıları daha büyük bedeller ödüyor.
Şu taraf, bu taraf, şu ideoloji bu ideoloji diye ayırmaya gerek yok. Gözümüzü açtığımızda her tarafta bol miktarda görüyoruz. En hararetli tartışmalarda birbirinin boğazına çökecek gibi gördüğünüz televizyon tartışmacıları, sosyal medya üzerinden ahkam kesen kanaat önderleri, meclis sıralarında gerginleşen ortamlar kameralar uzaklaştığında süt liman oluyor. Onların ancak kavga eden hallerini görüyorsunuz, barıştıklarını ve özür dilediklerini görecek fırsatınız olmuyor. Zaten gözden uzak yapılıyor. Yaşı genç olanlar bunları bilmediği için aileleriyle, arkadaşlarıyla ve akrabalarıyla küsecek noktalara geliyorlar. Ki bu da ödenen tamir edilebilir bedellerden. Bazıları ise kendilerini güçlerinin ötesinde yüklerin altına sokuyorlar. Geriye acılı bir aile, parçalanmış hayatlar kalıyor.
Şöyle anlatalım: Hepimiz birer arabadayız ama arabaların modelleri de farklı, şoförlerin yetenekleri de. Tam gaz devam ederken önümüze çıkan engeller karşısında durulması gerektiğinde fren tertibatı olmayanlar savruluyor. Direksiyon hakimiyetleri güçlü olmayanlar kıvrılamıyor. Bazıları yolan çıkıyor yahut duvara tosluyor. Yola çıkılan kişilerse genelde araçlarının donanımı veya ustalıkları nedeniyle sıyrık bile almadan atlatıyorlar. Ya da daha da farklısı: Yola çıkmak için teşvik edenler sizinle aynı yola çıkmamışlar bile. Sözünün etkisi olanların hangi kazalara sebep olacağını bilerek başkalarına “gaz” vermemeleri yerinde olur. Hem de hesap verme vakti geldiğinde uyduruk bir bahaneyle ortadan sıvışacaklarsa.
Yoksa? Yoksa piyonlarını darbe için öne sürüp kendisi Pensilvanya’da keyif çatan terörist başından bir farkınız kalmaz. Veya derdest edildiğinde bülbül gibi şakıyan, devletin hizmetinde olduğunu söyleyen terörist başından.