Geçtiğimiz pazar günü Türkiye bir ekonomik saldırı yaşadı.
Türkiye’de piyasaların tatil nedeniyle kapalı olduğu bir pazar akşamında, İngiltere kaynaklı bir takım para hareketleri ve devamında Türk Lirasının değer kaybettiğine dair bir algı operasyonu yapıldı. Bu algı operasyonunun amacı Türkiye’de bir toplumsal ve ekonomik panik yaratarak Türk Lirasının değer kaybetmesi ve 1980 – 1994 ile 2001 yılında yaşanan o felaket devalüasyonlu günlere geri döndürmekti.
Sosyal Medya İnfilakı
O pazar akşamı normal rutin işlerimi yaparken “birkaç arkadaşım bana dolar yükseliyor” diye mesaj attı. Ben “hadi ya bu saatte bugünde piyasalar açık mı ki kafa bulmayın benle” diye yanıt yazdım. Bir tanesi Asya piyasasının açıldığını ve burada yapılan işlemler sonucunda liranın döviz karşısında değer kaybettiğini söyledi. Saat 21:00 civarıydı, Asya piyasasının açılması teknik olarak imkansızdı, açılsa da bunun en erken Türkiye saatiyle 02:00 civarında olması gerekirdi. Ben ciddiye almadım ve işime devam ettim, taa ki bir arkadaşım “Habertürk’ü , CNN TÜRK’ü , NTV’yi aç” diyene kadar. Açtım, gözümle gördüğümün doğru olduğuna inanmak istemedim. Üç tane önemli televizyon kanalı spekülatörlerin ortaya attığı bir palavrayı ekranlarına taşımış ve ekranın sağ alt köşesinde ki döviz kuru bölümünde astronomik bir takım döviz kurları yazdığını gördüm. Buna çok şaşırdım. Sosyal medyada herkes küfür ediyor bir sosyal medya infilakı da yaşanıyordu. Dolar 7 lira sözü TT olmuştu.
Bunları izlerken ciddi ciddi sinirlendim. Beni ilk sinirlendiren şey, televizyon kanallarının yarattığı yaygara oldu. Hemen bir tweet attım ve bu kurun asla resmi bir kur olmadığını, buna inanmadığımı esas olan Merkez Bankası kurunun olduğunu düşündüğümü söyledim. Sanal bir takım laflarla kurun yükseldiğini hangi kaynağı kullanarak haber yaptıklarını anlam vermediğim televizyon kanallarını eleştirdim ve sosyal medyada şu iletiyi paylaştım:
“İşte Türk medyasının hali.. Savaşta olan bir ülkenin düşmanına yardım eder gibi Asya piyasalarının TL/ Döviz paritesini yaygaraya vererek bastıra bastıra anons ediyor. CNN Türk ve NTV’nin alt yazıları. Bu bir milli meseledir yapılacak her haberde dikkatli olmak, duyarlı olmak lazım… Bu gemi hepimizin, bu gemi batarsa hepimiz batacağız... Medyanın sorumlu yayıncılık anlayışının sorgulanması gerekiyor. Şu an aslolan Merkez Bankası kurudur. Halkı paniğe getirmek için manipülasyon yapılıyor ki bu döviz kuru yarın gerçek olsun... Eskiden savaşlar silahla yapılırdı şimdi ise bu tarz ekonomik saldırılarla yapılıyor... Silahlar döviz oldu yeni dünya düzeni savaşlarında..”
Haber Kanalları Döviz Kurunu Neye Göre Anons Etti?
Bu paylaşımı yaptığım sırada Habertürk kanalı ekranın sağ altında yer alan döviz kuru bilgisi içeren KJ’yi kaldırmıştı. Hiçbir bilgi vermiyordu. TRT Haber ekranında, Merkez Bankası kurunu ekranda kullanırken, NTV ve CNN TURK ısrarla bu sanal kuru yayınlamaya devam ediyordu. Bu süreçte Berat Albayrak açıklama yapmaya başladı ve toplumda yaşanan bu spekülatif ekonomik saldırı hakkında bilgiler verdi. Açıklamanın başlamasından on- on beş dakika sonra CNN TÜRK, kur bilgisini verirken sanal döviz kurunu vermekten vazgeçti ve Merkez Bankası kurunu kullanmaya başladı. Tüm televizyonları tek tek inceledim, bazılarının ekranlarının fotoğrafını çektim ve böyle bir krizde medyanın üstlendiği misyonu araştırdım. NTV sanal kuru vermeye devam etti, ancak ilginçtir doları ve euroyu yavaş yavaş aşağıya düşürmeye başladı ama Merkez Bankası kurunu hiç vermedi. Kanallar bu kur meselesi hakkında bilgi verirken bir milli strateji üretmek yerine kafalarına göre takıldılar.
Medya Ekonomik Darbedeki Pozisyonu
Şimdi bunu neden inceledim diyebilirsiniz. Bunu incelememin en önemli nedeni, 15 Temmuz Darbesinde bir bütün olan medyanın bu ekonomik darbe girişiminde nasıl pozisyon aldığını anlamaktı.
Yukarıda dile getirdiğim iletileri sosyal medyada yazdıktan sonra yemediğim küfür ve hakaret kalmadı. Bir an durdum ve düşündüm, yaşadığım ülke bir ekonomik saldırı yaşıyordu, bunda medyanın tutumunu eleştirdim ama ne anam, ne babam, ne de bacım kalmıştı. Kutuplaşma öylesine insanları delirtti ki, ülkede yaşanan her türlü olumsuzluğu bir propaganda malzemesine dönüştürmeye başladılar. O gece küfürler havada uçuştu, sahte sosyal medya hesapları ekonomik kriz yaşandığını doların 8, euronun 10 lira olacağını iddia etti. Ve bir kısım medya buna vekalet veriyordu. Çok samimi söylemek istiyorum ki, utandım. Sinirlendim. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamalar toplumun gerginliğini azaltırken, ilerleyen saatlerde olayın bir saldırı olduğu anlaşıldı. Zaten ertesi gün gereken önlemler alındı ve iddia edilen o döviz patlaması yaşanmadı.
Sosyal Medya İcat Oldu Mertlik Bozuldu
Bu çok iğrenç bir durum. Osmanlı döneminde Türk ulusunun bağımsızlığını istemeyip Amerikan mandasına girmek isteyenlerle o gece Türk ekonomisinin yaşadığı darbede feryat figan bağırıp çağıran hatta mutlu olanların hiçbir farkı yoktur. Bana bazıları “sansürcü” dediler. Evet eğer bir toplumun bir insanın mutluluğu, hayatı geleceği söz konusu ise gerekirse yalan da söylerim, sansür de yaparım. Siz ölmek üzere olan bir hastanızın karşısına çıkıp “öleceksin” der misiniz? Belki bu biraz abartılı bir örnek olabilir, ama bu tarih boyunca öyle olmuştur. Bir ülkede bir tehdit yaşanıyorsa toplumu o “tehdit” ile ilgili bilgilendirici haberler yapmak ve en önemlisi paniği önleyecek yönde haberler yapmak gerekir. Hele hele ekonomi gibi tamamen psikolojik bir olayda.
Eskiden savaşlar topla tüfekle yapılırdı, şimdi artık algı yönetimi, sosyal medya gibi araçlarla yapılıyor. Silah icat oldu mertlik bozuldu sözünü güncelleyecek olursak “medya ve teknoloji icat oldu mertlik bozuldu”ya çevirebiliriz. O gece medya ya gafil avlandı, ya cahil editörlerinin elinde saçmaladı ya da içinde gizli kalan bir muhalif dürtü onları gaza getirdi. Medyanın dördüncü kuvvetten öte, artık tüm kuvvetleri kapsadığı bir dönemde yayınlarına çok dikkat etmesi gerekiyor. O gece kur bilgisini verirken bir kaynak vermeden palavra kurlarla topluma Türk Lirasının değer kaybettiğine dair çarpıtıcı bilgiler verilmesi ateşe körükle gitmekten başka hiçbir şey değildi.
Bu tarz krizleri daha çok yaşayacağız, kavgalar savaşlar az önce de söylediğim gibi artık topla tüfekle değil algı oyunları, spekülasyonlar ve onları tetikleyen sosyal medya ile olacak. Burada hepsini hala babası konumunda olan geleneksel medyanın tutumu çok önemli. Habercilik çok önemli, neye göre haber yapıldığını bilmek gerekiyor. Toplumsal infilaklar sırasında habercilik, başlı başına bir ders konusu bile olmalıdır. Ama maalesef medyamız bu konuda zayıf. Hassas değil, biraz kutuplaşmanın etkisi ile ipin ucunu kaçırıyor. İş öyle bir noktaya vardı ki, Allah korusun yarın öbür gün bu ülkeyi işgal etmeye kalksalar bu medya çıkıp o işgalci kuvvetlere “hoş geldiniz” diyecek. Böyle vurdumduymaz habercilik olmaz, tüm televizyon kanalarının özellikle haber başkanlarının ve o medyaların grup başkanlarının olaya biraz da bu açıdan bakması lazım. Yoksa bu ülke emperyalistlerin saldırılarında kendi kalesine daha çok gol atar.
Çocuklar Bile Duymadı
Çocuklar Duymasın, sezonu erken açtı. Yine Kanal D’de ama bu kez farklı bir gün ve saatte açtı sezonu. İlk duyduğumda çok sevindim. Çarşamba akşamı televizyonu açtım ve heyecanla diziyi bekledim. Beklediğime değdiği mi? Net değilim. Dizi yeni sezona geçen sezonun yorgunluğunu atamadan başlamış. İlk bölümde karakterler ve konu epey bir top çevirdi, en komik karakterler bile ilk bölümde biraz sıktı. Neden bilmiyorum ama o dizinin senaryosunda bir metal yorgunluk var. Geçen sezon ilk başladığında müthişti, sonra adım adım temposu düştü. Şu an yeni sezonuna yine düşük tempo ile başladı. Ben “Çocuklar Duymasın”ı sevenler familiyasındayım, ama nedense eskisi gibi gülemiyorum. Bir de diziyi pat diye başlattı Kanal D. O kadar sessiz sedasız başladı ki çocuklar bile duymadı.
Yerel radyolara EXTRA Kan Geldi
Türkiye’de yerel medya çok büyük sıkıntılar yaşıyor. Hem seslerini duyuramıyorlar hem reklam alamıyorlar hem de İstanbul merkezli ana akım medyanın adeta gölgesinin altında eziliyorlar. Türkiye Avrupa’nın en çok yerel medyası olan ülkelerinden biri. Buna rağmen bu renkliliği kullanamayan bir reklam piyasası var. Yerel radyolar ve yerel televizyonlar tüm bu olumsuzluklara rağmen çok başarılı bir biçimde mücadelelerine devam ediyorlar.
Geçtiğimiz gün şans eseri Bursa- Bandırma yolu üzerinde kaliteli bir yerel radyo ile karşılaştım. Radyolar ile ilgili bir araştırma yapıyordum. Derken Radyo EXTRA adlı yerel bir radyoya takıldım. Birkaç saat dinledim, çok akıllıca bir strateji geliştirmiş ve Bursa-İzmir, Bursa-Çanakkale, Tekirdağ-Çanakkale ve İstanbul istikametlerindeki karayolu güzergahlarında seyahat edenlerin yol arkadaşlığını yapmayı tercih etmiş. Cidden de bunu başardı. Bana yol arkadaşlığı yaptı ve cızırtısız sinyali, başarılı müzikleri ve kaliteli yayınlarıyla ulusal radyolara meydan okuyabilecek bir yerel radyo olduğunu gösterdi.
Özellikle yaz dönemlerinde Radyo Extra gibi yerel radyolar çok ciddi dinleniyor. Çünkü ulusal radyolar içinde TRT FM hariç hiçbir radyonun doğru dürüst yayını yok bu ana yollarda. Reklam veren bundan habersiz ulusal radyolara reklamları yağdırıyor, çünkü, mesela Bursa – Bandırma yolu üzerinde o ulusal radyoların dinlendiğini sanıyor, ama yanılıyor çünkü o ulusal radyolar bu tarz yollarda cazur cuzur yayın yapıyor ve anında zaplanıyor. Ama Extra gibi radyolar bangır bangır yayın sunuyor. Merakı olan varsa 90.3 Fm’i açsında ve ne demek istediğimi anlasınlar.
A Haberin Fanatik Muhabirleri
Son yıllarda bir şey dikkatimi çekiyor. A Haber’in gösterdiği başarılı grafikte ki gizli kahramanlar: Muhabirler.
Anında yapılan “son dakika” –“son durum” gibi haberlerde haberi yaşatan bir kanal A Haber. İzlerken bir anda aksiyon içinde buluyorsunuz kendinizi. En son geçtiğimiz gün Bursa’da yaşanan zincirleme kazada dikkatimi çekti, 32 otomobil- 2 tır ve 1 otobüsün karıştığı bu kazanın haberini izlerken A Haber’in muhabirinin haberi adeta yaşattığını hissettim. Türkiye’nin en geniş muhabir ağına sahip olan kanalı A Haber, sadece nicel olarak nitel olarak da iyi bir habercilik yapıyor. Mesela Bursa’da yaşanan zincirleme kazada muhabir kaza anında dökülen mazot ve yağ birikintisinden dolayı kayganlaşan yolu anlatırken yolu anlatmak için adeta bir akrobat gibi yolun üstünde kaydı. Bu çocukları cidden tebrik etmek gerekiyor. Yolun kayganlığını anlatırken bir ayağı kaysa kendisini yerde bulacak, ama bunu düşünmüyor ve 32 otomobilin zincirleme kaza yaptığı kaygan yolda adeta patinaj yapıyor. İşte böyle emekçilere can kurban. A Haber’in başarısını merak edenler madalyonun bu yüzüne de baksınlar bence.
En Çok Para Kazanan Dizi Yapımcıları
Forbes dergisi çok güzel bir araştırmaya imza atmış. Araştırmada Türkiye’de 2017-2018 televizyon sezonunun yayınlanan dizileri incelemiş ve dizi endüstrisinin karnesini çıkartmış. Raporu zevkle inceledim ve okudum. Rapora göre geçtiğimiz sezon televizyonlarda 76 dizi yayınlanmış. Bu 76 dizi 1,4 milyar TL ciro sağlamış. Türk dizi endüstrisinde en büyük ciroyu yapan dizi yapımcısı Middle East Broadcasting Center (MBC)’nin Türkiye’deki şirketi O3 Medya yapmış. Velid Bin İbrahim’in küresel şirketlerinden biri olan 03 Medya 119,4 milyon lira ciro yaparken, 10,4 milyon lira net kar yapmış. Bu çok ciddi bir rakam. Her ne kadar televizyon kanalları ağlasa da dizi yapımcıları ciddi ciddi para kazanıyor. En çok reklam alan beş dizi ve kanalları ise şöyle:
1. Sen Anlat Karadeniz - ATV
2. Diriliş Ertuğrul - TRT
3. Kadın – Fox
4. Çukur – Show TV
5. İstanbullu Gelin – Star TV
Para Dağıtan Üniversiteler
Ağustos ayında üniversitelerin müthiş bir rekabetine şahit olduk. Reklamlar havalarda uçuştu, vaatler, “ben buyum” “ben şuyum” tarzı söylemler müthişti. Öğrenciler bu bilgi bombardımanı altında tercihlerini yaptılar ve 14 Ağustos 23:59’da kapanan sisteme eğitim görmek istedikleri üniversitelerin adlarını girdiler. Şimdi herkes sonuçları bekliyor. Eğitim liginde özellikle vakıf üniversiteleri öğrenci kapmak için müthiş bir yarış içine girdi. Bu yarışın içinde en önemli silah üniversitelerin verdiği burslar oldu.
Vakıf Üniversiteleri paralı eğitim verirken bir yandan da nitelikli öğrenci kapmak adına değişik burslar geliştirdiler. Bu burslar arasında en ilgi çekici olanı ise belirli derecelere giren öğrencilere vadettikleri “harçlık” adı verilen para ödülleri oldu. Özetle üniversiteler LGS sınavında yüksek puan alan öğrencilere “bizi seçin size para verelim” dediler. Bunun etikliği veya doğruluğu ayrı bir tartışma konusu ama bence bu eğitimde kapitalizmde zurnanın son deliği oldu. Geçtiğimiz gün oturup araştırdım, acaba hangi üniversite kaç para “harçlık bursu” veriyor diye inceledim. İşte eğitim liginde “harçlık” savaşının karnesi:
· Hasan Kalyoncu Üniversitesi, ilk 100’e giren öğrencilere aylık 5.000 TL harçlık
· İstanbul Medipol Üniversitesi, ilk 100’e giren öğrencilere 5.000 TL aylık harçlık ve ücretsiz yurt ve yemek.
· Biruni Üniversitesi, ilk 100’e giren öğrencilere 4.000 TL aylık harçlık
· İstanbul Aydın Üniversitesi, Tıp Fakültesinde ilk 1.000’den yerleşenlere aylık 4.000 TL harçlık
· İstinye Üniversitesi, ilk 100’ giren öğrencilere 3.500 TL aylık harçlık, bir bilgisayar, yol – yemek ve kitap masrafı
· Antalya Bilim Üniversitesi, ilk 100’e giren öğrencilere 2.150 TL aylık harçlık ve bir dönem yurt dışında eğitim ile yurt imkanı
· Çankaya Üniversitesi, ilk 250’e giren öğrencilere 2.500 TL aylık harçlık
· İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, EA ve SAY puanla ilk 1.000’e girene, SÖZ puanda 3.000 TL aylık harçlık
· KTO Karatay Üniversitesi, SAY ve EA’da ilk 100’e aylık 3.000 TL harçlık.
· Kadir Has Üniversitesi ilk 100’e girenlere aylık 2.500 TL harçlık
· MEF Üniversitesi, ilk 100’e girenlere aylık 1.200 TL harçlık.
Burslu eğitim almanın yanında eğitim dönemi boyunca aylık harçlık almak güzel iş. İşin ironik tarafı ne biliyor musunuz ? Bu gençler mezun olduktan sonra iş bulduklarında bu paraları kazanamayacaklar.