Yeni yıl bir öncekini aratacak vergi artışlarıyla başladı. Vergilendirilmiş kazancın kutsal olduğuna inanan, vergilerini ödeyen biri olarak 2019 ile birlikte elektronik yayınlar için yüzde 18'e çıkartılan KDV oranlarını eleştirmeye de hakkım olduğunu düşünüyorum.
Her fırsatta Türkiye’nin okumayan bir ülke olduğundan şikayet ediyoruz. Ders kitapları bir şey öğrenmek için okunmuyor, ezberleniyor. Ne yazık ki ülkede yeterince kitap veya gazete okunmuyor. Sınırsız bilgi kaynağı olan internet bile çoğunlukla sosyal medya amacıyla okunuyor. Çok acı ama nüfusumuz ile kütüphanelerimizin sayısı arasında da kabul edilebilir bir orantı yok. Kütüphaneye gitme alışkanlığımız da Mustafa Kemal Atatürk’ün hedeflediği “muasır medeniyetler” seviyesinin çok altında. Bilim ve teknoloji üretmek için okumanın, öğrenmenin şart olduğunu düşünenler de daha çok ve kaliteli Türkçe içeriğe herkesin eşit şartlarda ulaşabilmesi gerektiğini savunuyorlar.
Birçok insan bu okumama durumunun ekonomik nedenlerden kaynaklandığını düşünüyor. Sanırım bir zamanlar hükümet de bu fikri savunanları haklı görmüş olmalı ki yüzde 18’lik KDV oranını kitap, gazete, dergide yüzde 1’e indirmiş. Böylece basılı yayınlara sahip olma maliyeti konusunda okurlara bir imtiyaz tanınmış.
Tabii bu arada teknolojinin ilerlemesiyle birlikte basılıdan başka formatta da yayınlar hayatımıza girmeye başladı. Mesela elektronik yayınlar veya sesli yayınlar… Kanun yapıcı KDV imtiyazlarının bu yeni mecralar için de korunabileceğini düşünüyordu. Ancak 19 Aralık 2018 günü gazetelere yansıyan haberlerden, 1 Ocak 2019 tarihinden başlayarak elektronik gazete, dergi ve kitaplardaki KDV’nin de yüzde 18’e çıkarıldığını öğrendik.
Açıkçası zaten okuma konusunda pek de hevesli bir toplum olmadığımız için bu sektörden çok muazzam rakamlarda vergi geliri elde edilemeyeceğini düşünüyorum. Diğer taraftan da basılı yayınlardaki yüzde 1 KDV uygulaması devam ederken elektronik yayınlarda oranın yüzde 18’e çıkarılmasının mantığını anlamaya çalışıyorum.
Şikayetler yüzünden olabilir mi?
Bu teorik girişten sonra ülkemizdeki uygulamaya bakalım. Türkiye’deki en büyük elektronik yayın platformu Turkcell’in Dergilik isimli uygulaması. Yanlış hatırlamıyorsam 2011 yılında birkaç yayın ile başlayan Dergilik üzerinden bugün neredeyse ülkemizde basılan tüm dergilerin ve gazetelerin elektronik versiyonları okunabiliyor. Hatta yabancı yayınlar da takip edilebiliyor. Daha geçen hafta, yani vergi oranındaki artıştan sonra bir basın bülteni yayınlayan Turkcell, 2018 boyunca Dergilik üzerinden 80 milyondan fazla yayının okunduğunu duyurdu.
Aklıma kötü şeyler getirmek istemesem bile elektronik yayınlardaki vergi düzenlemesinin Turkcell Dergilik nedeniyle, rakiplerin şikayetleri dikkate alınarak yapıldığını düşünüyorum. Telekom sektörü en az oyuncuyu barındıran, en büyük rekabete sahne olan ve yasalarla rekabetin korunduğu bir yapı. Bu nedenle her oyuncu diğerinin hareketini çok yakından takip ediyor. Gerekli gördüğünde şikâyet de ediyor.
Ben elektronik yayınlardaki KDV düzenlemesi nedeniyle her operatörün diğerini şikâyet ettiğini düşünüyorum. Fatura da okuyucuya çıktı. Rekabeti “daha iyisini yapmak” yerine “iyi yapılanı engellemek” seviyesinde gören yöneticilerin elbet yakın zamanda emekliye ayrılıp hobilerine daha çok zaman ayırmasını isteriz. Kendi başarısını rakibinin başarısızlığı üzerine inşa etmeye çalışan hiçbir zihniyetin bugünkü iş dünyasının bir mecburiyeti olan “pazar payları savaşından” muzaffer çıkması beklenemez.
Öte yandan yasa koyucuların da elde edilecek fazladan vergi kazancı ile “okuma” eyleminin ülkeye kazandıracağı vizyon arasındaki paradigmayı çözebilmiş olması gerekmez mi? Eğer varsayımlarım doğru ise Turkcell’in Dergilik uygulaması nedeniyle yapılan vergi düzenlemesinin uzun vadede herhangi bir kurumu, kuruluşu veya kişiyi mutlu etmesi mümkün mü?