Bu aralar içimden hep duygularla ilgili konuşmak ve yazmak geliyor. Yaşadığımız olaylar karşısında bir sürü duygu hissetmek çok doğal.
Bu aralar içimden hep duygularla ilgili konuşmak ve yazmak geliyor. Yaşadığımız olaylar karşısında bir sürü duygu hissetmek çok doğal. Asıl konu bu duyguları hissettiğimizin farkında olmak yani duygusal okur yazar olabilmektir. Aynı zamanda bu duygular içindeyken sergilediğimiz davranışları bilinçli seçebilmek ve yönetebilmek çok önemlidir. Duyguların efendisi olmak; duyguları hissetmemek, onları yok saymak ya da hissettiğini belli etmemek, kendine bile çaktırmamak asla değildir. Konu her ne hissediyorsan hepsine izin verebilmek, farkında olmak ve onları hissetmekten korkmadan, doğru bir şekilde ifade edebilmektir.
Gerçek anlamda iyileşme, ancak duygularının efendisi mi yoksa esiri mi olduğuna karar verdikten sonra başlar. Duyguların; düşünceler ve eylemler üzerinde tahmin ettiğinizden çok daha önemli bir yeri ve gücü vardır. Duyguların farkında olarak ve sorumluluğunu alarak ya onların efendisi ya da kölesi haline gelirsiniz. Gelin şimdi şöyle bir bakalım, ne olunca duygularınızın kölesi olursunuz. Nasıl onların esiri mi efendisi mi olduğunuzu anlarsınız? Duyguların esiri olduğunuzda yaptığınız şeyler, sergilediğiniz davranışlar efendisi olduğunuzda sergilediklerinizden fersah fersah farklıdır. Gündüzle gece gibi bir fark vardır aslında aralarında. Duygularınızın esiri olduğunuzda, çoğu zaman yıkıcı, olumsuz ve hani keskin sirke küpüne zarar denilen haller yaşanır. Kişi kendine ve etrafındakilere zarar verecek tavır ve davranışlar sergiler. Örneğin, trafikte yaşanan, arabaların birbirinin önüne kırması sonucu oluşan agresif halleri düşünün. Çoğu zaman küfürleşme ile biten harareti an be an artan çoğu zaman levyenin arabanın yan konsolundan çıkması ile biten tartışmalarda kişilerin duygularının efendisi olduğunu söylemek mümkün müdür?
Duygularınızın Efendisi Olduğumuzda Neler Olur?
Peki duygularınızın efendisi olduğunuzda neler olur bir de ona bakalım. Mesela, harika bir konserdesiniz ve tek tek çalan tüm müzik aletlerini ve birbirleriyle olan uyumlarını dinliyorsunuz. Güzel sesli bir solistin söylediği şarkıyla adeta büyüleniyorsunuz. Evde çalmayı yarım bıraktığınız müzik aletleri geliveriyor bir an aklınıza. Yarın sabah ilk iş, ders almak için müzik hocanızı aramaya karar veriyorsunuz. İşte aynen burada olduğu gibi duygularınızın efendisi olduğunuzda duygularınız sizi olumlu ve yapıcı şeyler yapmaya motive eder. Ben mesela 48 yaşından sonra karakalem ve yağlı boya resim yapmaya başlayan sevgili Selma ablamdan çok ilham alıyorum. Ve biliyorum ki insan istedikten sonra emek ve biraz da yetenekle istediklerini yaş sınırı olmadan gerçekleştirebilir. İşte duyguların efendisi olduğunuzda, ilham alır ve o insanlardan almış olduğunuz enerji ya da gazla diyelim, sanatın farklı şekillerinde yazıp, çizmek, karalamak, müzik yapmak gibi yaratıcı bir şeyler yapmaya ya da ilgi alanınız olan alanda bir şeyler yapmaya soyunursunuz. Hiç unutmuyorum, bir danışanım evinin bir odasını boş zaman aktiviteleri için, hobi odasına dönüştürdü ve cam fanus içine çiçek, bitki aranjmanından, ahşap boyama ve cam objeler yapmaya kadar farklı şeylerle uğraşmaya başladı. Eeeee tabi kendinizi, yöneticisi olduğunuz duygularınızın enerjisini, bilinçli olarak serbest bıraktığınızda, neticede ilham bu nasıl geleceği ve nelere imza atacağınız önceden belli olmaz.
Duygusal zekanın en önemli kavramı denge ile ilgilidir. Mantıklı ve akılcı düşünen tarafımızla dürtüsel ve hissel zekamız arasındaki denge. Bu iki tarafımızı dengeli ve uygun bir şekilde kullanmayı öğrendiğimizde işte bizim birer duygu yönetmeni olduğumuz söylenebilir.
Duygularınızın efendisi, yönetmeni olmadığınızı şu durumlarda anlayabiliriz:
Düşünmeden Hareket Ettiğinizde
Duygularınızın esiri olup olmadığınızı, onlara verdiğiniz tepkileri yönetip yönetemediğinizi anlamak istiyorsanız düşünmeden tepkiler verip vermediğinize bakabilirsiniz. Hani kan beynime sıçradı ne yaptığımı ne dediğimi bile hatırlayamadım halleri var ya o hallerden bahsediyorum. Ben bunu danışanlarım arasında en çok evliliklerde ve iş yerlerinde yaşandığını duyuyorum. En çok duyduğum şey, eşlerin üzerinde hiç düşünmeden fevri bir şekilde kavga esnasında kapıları çarpıp çıkmaları ya da boşanıyoruz diyerek sıcağı sıcağına aile, arkadaş vs. etrafındaki insanlara bunu duyurmaları. Psikolojide amigdala tetiklenmesi diye bir kavram vardır. Duygular şelale dediğimiz zamanlarda beynimizin duygusal tarafı, düşünen tarafı istila eder ve hiç bir mantıklı, makul düşünce üretemezsiniz. Birbirine ciğerlerinin yettiği son sesle bağıran iki insan düşünün. Tam da o anlar amigdalanın tamamen tetiklendiği ve beynin duygusal tarafının mantıksal tarafı istila ettiği zamanlardır. İşte içinizdeki Dr.Jekyll ve Mr. Hyde karakteri gibi bir değişimi ortaya çıkaran zamandır amigdalanın tetiklendiği an. İçinizdeki fark etmemiz gereken o canavar çıkıverir.
Eminim hepinizin, demeyeydim iyiydi, yapmayaydım iyiydi dediğiniz zamanlar vardır. Önce iyi ki yaptım ama sonrasında keşke yapmasaydım dediğimiz anlar. Böyle zamanlarda ilk olarak verilen tepkiler çok doğal ve normal görünür. O anki güdülerinizin yönlendirmesiyle hareket ettiğiniz ve tek seçenek olarak gördüğünüz, yanlış olsa bile doğru olarak kabul ettiğiniz davranışlar vardır. Tabi ki de bağıracaktım, tabi ki de ona tokadı çakacaktım, o kapıyı çarpıp çıkmaktan başka ne yapabilirdim dediğiniz ancak sakinleşip, dinginleştiğinizde ve amigdala, beynin mantığı içeren bölgesini işgal etmesi bittiğinde, bir hayal kırıklığı ve pişmanlığın belirdiğini hissetmeye başlarsınız. Duygusal patlamaların sonunda, yaptıklarınız, söylediklerinizden pişmanlık duyup zamanı geriye almak istediğiniz davranışlar sergilemiş olmanız oldukça olasıdır. İşte bu aşırı pişmanlık ve zamanı geriye döndürme isteği içine sık sık giriyorsanız, duygu patlamalarının ardından tepkileriniz için kendinizi suçluyor ve kızıyorsanız, duygularınızın esareti altında olduğunuz aşikardır. Duygularınızın yoğunluğu ile oluşacak davranışlarınızı yönetebilmeniz, verdiğiniz tepkileri bilinçli bir şekilde seçebilmeniz duygularınızın efendisi olduğunuzun göstergesidir.
Eylemleriniz Size ve Karşınızdakine Zarar Veriyorsa
Duygularınız sizi tamamen ele geçirdiğinde, hem kendinize hem de karşınızdakilere zarar verme olasılığınız çok yüksektir. İnsanlar duygularının kölesi olduklarında, onların etrafta dolanıyor olması hiç kimseye hoş şeyler hissettirmez. Öfkeden köpürüyordu, sinirle herkese bağırıp çağırıyordu, kuduz gibi herkese saldırıyordu dediğiniz örnekler yaşamış ya da duymuşsunuzdur. İnsanlar özellikle üzüntü, öfke, kıskançlık ya da korkunun tamamen esiri olduklarında, nasıl davranacaklarını kestirmek zor olabilir. Sadece şu kesindir ki, bulaşıcı bir hastalık gibi bu duygularını etrafa bulaştıracaklardır. Hiç unutmam bir gün vapurda bağırıp çağırarak başka biri yerine oturdu diye kavga eden bir kadınla, vapurun yarısının kavga etmeye başladığına şahitlik etmiştim. Duygularının esiri olmanın nasıl diğer insanlardaki esareti de tetikleyebileceğine çok canlı bir örnekti doğrusu.
İnsanlar duygularının esiri olduklarında aslında pozitif gibi görünen duyguları da yıkıcı bir hale getirebilirler. Aşırı sevinç, coşku ve spontanlıkla düğünlerde ateşlenen silahları ve yaralanan, ölen insanların haberlerine hepimiz defalarca kez duyduk, okuduk öyle değil mi?
Uykumu Kaybettim Hükümsüzdür Diyorsanız
“Uykusuz Her Gece, Yorgun Ölesiyeeeee” şarkısını inceden inceye ya da uzun zamandır söylüyorsanız duygularınıza verdiğiniz tepkileri iyi yönetemediğinizi söylemek mümkündür. Eğer geceleri sürekli, aşırı bir şekilde düşünüyor ve uyuyamıyorsanız bilin ki duygularınız onları iyi yönetmeniz üzere hazır ve nazır bekliyor.
Bu uykusuzluk halleri genelde pişmanlığın ve endişenin getirisi olabilir. Genellikle erkek danışanlarımın işle ilgili bir kayıp yaşadıklarında ya da maddi sıkıntılarla ilgili duygularına verdikleri tepkileri iyi yönetemediklerini gözlemlerim. Bunun nedeni içinde bulundukları haleti ruhiyeyi, duygularını nasıl ifade edeceklerini bilmemeleri ya da onları kabul etmiyor, aşırı bastırıyor veya yok sayıyor olmalarından kaynaklanabilir. Ne de olsa erkeklere en çok, güçlü olmak adına aslında ağlamamak ve duygularını göstermemek, duygularının efendisi olmamak öğretiliyor.
Özellikle önemli görüşmelerden önce uzun soluklu uykusuzluk yaşıyorsanız, duygu ve düşünceleri ifade etmeye ne kadar alışıksınız buna bir bakmanız, gerekirse kendinizi daha çok ifade etmenin yollarını bulmanız ve bir uzmandan destek almanız faydalı olacaktır.
Sürekli Aynı Kısır Döngünün İçindeyseniz
Bu yazının içinde size de uyanlar, evet bende de böyle oluyor dedikleriniz varsa inanın bu çok normal. Burada bahsettiğim şeyler aslında herkesin zaman zaman yaşadığı duygu yönetmeni olamadığı durumlar. Sadece sizin başınıza gelmiyor ya da sadece siz yönetemiyor değilsiniz merak etmeyin. Hiçbirimiz mükemmel değiliz sonuçta. Hepimiz anne baba evladıyız. O yüzden duygularımız içimizden bir canavarın da çıkmasını sağlayabilir.
Duygularınızın efendisi olmak hiç bir zaman hata yapmamak anlamına gelmez. Ama kesinlikle şu anlama gelir: Hatalarınızdan öğrenmeniz, ders almanız, aynı hatayı temcit pilavı gibi tekrarlamamanız, aynı davranış kısır döngüsünden çıkmanız anlamına gelir. Duygularınıza nasıl cevap verdiğinizle ilgili yapacağınız değişiklikler, hayata geçireceğiniz farkındalıklar, içinizden Dr. Jeykıl ve Hyde hikayesindeki gibi bir canavarın çıkmasını, bu çıkışların yoğunluğunu ve o patlamaların sıklığını azaltacaktır.
Duygularımın Efendisi Olacağım Diye O Donuk İnsanlara mı Döneceğim? Ne Menem Bir Şeydir Bu?
Duygularının efendisi olmak derken böyle nemrut, donuk, hani duygulardan arınmış ya da yoksun gibi görünen insanlardan bahsetmiyorum. Bilakis her türlü duygusunun son derece farkında olan ve bu duyguları yapıcı ve işlevsel bir şekilde nasıl ifade edeceğini bilen insanları kastediyorum. Yani kızdığında esip gürleyip ortalığı yakıp yıkmak asla değil. Öfkeni ve kızgınlığını fark edip bunu düzgün, işe yarayacak ve karşındaki insanın da seni anlaması için işine yarayacak şekilde ifade etmen, yani aslında duygularından kaynaklanan tepkilerinin yöneticisi olmanı kastediyorum. Sağlıklı bir şekilde duygularınızı ifade edemezseniz, bu duyguların tortularını diğer günlere de yaymaya ve üst üste biriktirmeye devam edersiniz. Sonunda da düdüklü tencere misali patlamalar yaşayabilirsiniz.
Evet şimdi tam zamanı, bu yazıyı okuduktan sonra tam da ben şu cümlelerle bitirirken sizi 3-4 soru ile baş başa bırakmak istiyorum.
Kendinizi, duygularınızı hissetme ve ifade etme konusunda nasıl hissediyorsunuz?
-
Hangi duyguları ifade etmekte zorlanıyorsunuz ya da yok saydıklarınız var mı?
-
Hangilerinin üzerinde biraz daha düşünmeye ve çalışmaya ihtiyacınız var?
-
Hangi durumlarda farklı tepkiler ve cevaplar vermeyi öğrenmelisiniz?
Başta söylediğim cümlemi bir tık daha arttırarak şunu ekliyorum. Lütfen hatırlayalım: İyileşme ancak sen kendi duyguların, düşüncelerin, seçimlerin ve eylemlerinin farkında olduktan ve sorumluluğunu aldıktan sonra başlar. Her güne merhaba diyerek uyanmanız dileğiyle...