Dünyayı kim yönetiyor soruma cevaplarınızı alabilir miyim?

Dünyayı kim yönetiyor soruma cevaplarınızı alabilir miyim?


Şimdi sıra bende; “Dünyayı kim mi yönetiyor elbette yeraltı değerleri yönetiyor...”
Yerüstü dediğimiz gelip geçici bir kuru lakırdı curcunasından başka bir şey değil velhasılı kelam...
Hemen düşünelim; altın, elmas, petrol, jeotermal su, bor, doğalgaz, içme suyu, gümüş, demir, krom, çinko, bakır, kömür ve şu an sayamadığım sayısız değer... Bununla birlikte hayatta kalmamızı sağlayan gıdamıza can veren tarım ürünlerinin de yeraltından yeryüzüne ulaştığını unutmamak gerekiyor...

Dünya siyasetine ve politikalarına yön veren yeraltı değerleri, bir kesimi ihya ederken bu değerlere ev sahipliği yapan toprakları da yokluk, sefalet, kan, gözyaşı, savaş, terör başlıklarıyla her geçen gün daha da kötüye götürdüğünü unutmamak gerekiyor...
Zihnimde bu fikri destekleyen iki yansıma var ki aklımdan hiç çıkmıyor... İlki Fildişili kakao işçileri... Dünyanın vazgeçemediği çok büyük ve zengin ürün pazarı olan kakaoyu yetiştiren, toplayan, dünyaya yollayan işçilerin çikolatanın tadıyla ilk kez tanıştığı görüntüler...
İkincisi de Kerkük’ü ilk ziyaretimde sokakları gezerken sohbet ettiğim Kerküklülerin hayal kırıklığı ve acıyla zikrettiği; “keşke topraklarımızda hiç petrol olmasaydı da huzur olsaydı” cümlesi...
Söylenecek tüm kelimelerin anlamsız kaldığı anlar vardır ya işte öyleydi o anlar benim için...
Evet dünyayı yeraltı değerleri yönetiyor bu değişmeyen bir gerçek lakin biz o değerleri hangi pencereden görüyoruz bu çok önemli... Ya da görebiliyor muyuz?
Yeraltı değerleri denince akla ilk gelen elle tutulur, gözle görülür, maddi-işlev etkisi olan maddeler oluyor... Şimdi dünyayı bir kenara bırakıp aslımıza dönelim dersek yeraltımızda görülmeyi, kayda alınmayı, topluma-gençliğe yol haritası olmayı hak eden maddi değerlerden başka “değerlerimiz” de yok mu? Elbette var hem de hiçbir coğrafyada olmayacak bollukta ve berekette... Yunus Emre’siyle, Mevlana’sıyla, İbni Sina’sıyla, Mela Cizîrî’siyle, El Cezeri’siyle, Ahmede Hani’siyle, Ömer Nasuhi’siyle, İmamı Gazali’siyle, Ahilik anlayışıyla ,imece usulüyle ve daha nice ismiyle-felsefesiyle sayısız yeraltı değerimizi ne kadar gün yüzüne çıkarıp işleyebiliyoruz?

Son yıllarda bu yönde adımlar atılmaya başlandı bu olumlu bir gelişme olmakla birlikte sorunlu-eksik bir durum da var...
Yeraltı değerlerimizi tanırken ve tanıtırken çok kalın kutsi duvarlar çekiyoruz etrafına... Halbuki ihtiyacımız olan şey; günceli yakalayan, ürkütmeyen, kaçırmayan, kasmayan, sempatik anlatımları barındıran lansmanlar... Hedef kitlemiz kim; gençler... Gençler ne ister; ötekileştirmeyen ,kalıplarda boğulmayan, onların zihnini yansıtan yaklaşımlar...
Böylelikle “tanınmayan ve doğru anlaşılamayan yeraltı değerlerimiz” dünyayı yöneten yeraltı değerleri karşısında yitip gidiyor... Halbuki fırtınalı havada savrulmadan yerimizde kalmamızı sağlayan kökü sağlam değerlerimize şimdilerde daha sıkı tutunmak gerekmiyor mu? Gerekiyor...
Geçtiğimiz gün üniversitede Ahmede Hani’yi ve beş yılda kaleme alıp can verdiği Mem-u Zin’i masaya yatırdık gençlerle... Ve şunu gördük Mem-u Zin’i okudum diyenler bile tam anlamıyla anlamamış Ahmed’e Hani’nin vermeye çalıştığı felsefeyi... Mem-u Zin bilindiği üzere salt kavuşamayan bir aşkı anlatmıyor!
O dönemin kültürünü yansıtıyor, sorunları analiz edip çözümler sunuyor, Yaradan’a olan bağlılığını edebiyat üzerinden gösteriyor, tasavvufi yönüyle kelimelerini arzı endam ettiriyor, dostluğun-vefanın-sadakatin-bağlılığın en güzelini kelimeler arasına ustalıkla monte ediyor, gençlere sağlam yürümeleri adına cevher değerinde merdivenler inşa ediyor...
Bence bakmak ve görmek arasındaki manâ çizgisinin en değerli örneklerinden biridir Mem-u Zin...
Ki Ahmede Hani’nin kaleme aldığı dört eseri var ve bu eserlerin tamamında öne çıkan ana tarz böyle; tasavvuf, insan, değerli üslup, sevgi, saygı, emek, sükunet, öğretmek, sevdirmek...

Nubihara Biçukan, Egideya İmane,Mem-u Zin ve Diwan eserlerinde önemli edebi işleyişleri hayata geçiren Ahmed-e Hani’yi ve onun gibi yeraltındaki nice değerlerimizi tanımak, tanıtmak, gelecek nesillere aktarmak adına doğru lansmanın önemini de bu vesileyle umarım kurumlarımız daha fazla dikkate alır...