Oldum olası sürprizlere ve özel günlere karşı bir duruşum olmuştur. Daha gençken ve tabii çocukken doğum günü kutlamaları hoşuma gidiyordu; itiraf ediyorum.
YİNE DONANDI HER YER KANDİLLERLE
Şükür kavuşturana. Şükür bu günleri gösterene. Bu cümleleri yazarken günlerden salı. İnşallah perşembe gününü eda edip kavuşmuş oluruz. Regaip kandili malumumuz üç ayların başlangıcı, Ramazan ayının müjdeleyicisi olarak bizi bir heyecana, beklentiye sürükler. Ardından gelecek olan o kaynaşma, birlik, beraberlik, kardeşlik ayının iklimine sürükler bizi kandiller. Muhakkak bu günlerde ibadetler, tesbihatlar, zikirler, namazlar kılınır, Kuran-ı Kerim dinlenir, çokça af dilenip, ahirete göçenlerimize yasinler bağışlanır. Daha eskiden İstanbul kandil akşamlarında o zamanlar elektrik henüz yaygın değilken, kandil alayları düzenlenir, ilahilerle çoluk çocuk sokakları şenlendirirmiş. Ahh! Nerede o günler demeyeceğim. Ancak günümüzde de içimizi arındırarak aydınlatacak, huzura kavuşturacak şeyler yapabiliriz. Hepimiz kendi kandilimizi şenlendirelim bu Regaip’te. Herkes kendince ibadetler dışında bir başkasıyla temas haline geçsin; hatırlatsın kandili. Ama bu cep telefonlarından göndereceğimiz kuru bir mesajın ötesine geçsin. Mesela bizlerde balkonlarımıza birer kandil asalım. Evde yapamıyorsak da ev yapımı özel yerlerden kandil simidi alıp çocuklarımızın okullarına gönderelim, sınıfta dağıtsın, öğretmenleriyle paylaşsın. Veya işyerlerimize götürelim paylaşalım. Vaktimiz varsa evde helva kavuralım, kokusu mahalleye yayılsın, komşularla paylaşılsın... Bugünü özel karşılayalım. Kapımıza balkonumuza kandili hatırlatan sözler, süsler asalım. En önemlisi de ne yapıyorsak yapalım halis niyetle, kalbimizi tartarak yapalım. İmanın en önemli şartlarından biri ki şüphesiz dosdoğru olmaktır. Siyahı beyazdan ayıran ancak doğruluk ölçüsüdür. Bu da imanın ta kendisidir. Kandilin sevinciyle, heyecanıyla selam verelim, alalım. Kandiliniz mübarek olsun.
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ SÜRPRİZİ
Oldum olası sürprizlere ve özel günlere karşı bir duruşum olmuştur. Daha gençken ve tabii çocukken doğum günü kutlamaları hoşuma gidiyordu; itiraf ediyorum. Sürpriz hediyeler ve o özel güne has hazırlıklar tüm çocukları heyecanlandırabilir. Sürprizlerden bugün çok hoşlanmadığımı yakın çevrem bilir. Nedenini bilmiyorum ama belki birileri hatıralarıma derin izler bırakacak özel bir günde kötü bir sürprizi yapmış olabilir. Bende o gün bugündür palyaçodan hoşlanmadığım kadar sürprizlerden de hoşlanmıyorum. Ama bu sürpriz yapmayı sevmediğim anlamına gelmiyor.
Sürpriz paketleri
Sürprizle özel günler arasındaki bağlantı günümüzde endişe edici boyuta gelmiştir. Kapitalist ekonomi ile birlikte içinden cin mi, şeytan mı çıkacak bilemediğimiz janjanlı ambalajların içindeki “size bir sürprizimiz var” paketlerinden artık hepimiz ürküyoruz. Verdiklerinden çok götüreceklerini öğrenmek istiyoruz. Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, bankalardan, mobil şirketlerinden, bir sürü giyim ve kozmetik markalarından gelen sms, eposta ve internet sitelerindeki reklamlardaki sürpriz ifadelerinden koşarak kaçıyorum. Son dakika gelen bir bültenin altını çizerek yorumsuz buraya bırakıyorum: “Bitcoin sahibi kadınlar kendine daha çok güveniyor.”
Kutlama seansları
On yıllardır süregelen bu kutlama seanslarından bir şey elde edilemeyeceğini görmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. Farkındalık yaratmak adına başlayan günlerden belki de ilklerden olan Dünya Kadınlar Günü öncelikle batıda ortaya çıkan feminizm hareketlerinin devamıdır. Arkasından markalar devreye girerek bugünü bir alışveriş festivaline döndürdüler adeta. İş yerlerinde kadınlara dağıtılan kırmızı karanfillerle moda deyimle kadının yanındayız mesajları veriliyor. Kutlama için bahane arayan sektör gibi buda gerçek amacından sapmış durumda. Sahi gerçek amacı neydi acaba?!
Havva annemize sorular
Dünya Kadınlar Günü gerçekten emek harcayan, özellikle de tarlada, bağda bahçede toprakla elleri nasır tutan kadınların emeklerinin karşılığını verebilir miyiz? Şehirde yaşayan yaşam mücadelesi veren çalışmak zorunda bırakılan kadının psikolojik sıkıntıları, çocuklarının durumu bir sonraki Dünya Kadınlar Gününe kadar çözülebilir mi? Yoksa seneye aynı sloganları atmaya devam mı edeceğiz? Çözüm yoksa bu günlerin ne işe yaradığını merak ediyorum. Sadece gereksiz şımarıklara sebebiyet veren bugünün istihdam politikalarına konu olmasının ötesine geçebilmesi için kadının kendi gerçek değerini yeniden keşfedebilmesi gerekiyor. Bunun içinde Havva annemize şu soruları sormamız lazım:
Adem baba sana ilk olarak ne dedi?
Çocuklarına bakıcı bulmakta zorlandın mı?
Dünyada ilk insanlığın atası olarak ne gibi sorunlar yaşadın? Konut, ulaşım, bakım giderleri vs.
Çalıştınız mı? Günlük yevmiyeniz ne kadardı?
Dünyaya tekrar gönderilsen yine kadın olarak gelmek ister miydin?
Çözüm
Kendimizi tekrar anlamak için bunca geldiğimiz yollardaki taşları birer birer sökerek altındaki değerlere bakmamız lazım. Hazreti Havva anneden başlayarak, Meryem, Hatice, Fatma, Ayşe ve tüm güzel kadınların bu dünya yolculuğundaki deneyimlerini, öğütlerini, çözümlerini, sabırlarını, vefalarını içselleştirip günümüz problemlerimize, dertlerimize, hastalıklarımıza iyileştirici terkip olarak birer ölçek yutmamız lazım.
KADIN VE KİLİT
Kadın muammadır diyor ya erkekler! Desinler bakalım. Senin içine düştüğün durumu o önceden sezmiştir sana anlatmaya çalışmıştır ama velakin dinlememişindir. Kendi bildiğin yoldan gitmişindir yine. Bu kaçıncı haklı çıkması kadının. Gözünün ferinden nereye baktığını anlayan hatunun pusulasının el falı olmadığını bir kabul etsen. İçine doğan muammaları bir bir açabildiğini artık anlasan. Apartmandaki ayak sesinden kimin geldiğini, kokudan ne piştiğini, suratındaki ifadeden iş yerinde bir şeylerin ters gittiğini anlayan bu kadını yabana atmasan. Kilitleri açmaktır onun uzmanlık alanı. Gönüllerin sıkıntısını, acıları dindirmesini, kırıkları yapıştırmasını, ayrılıkları birleştirmesinin hep bir şifresi vardır onda. Kilitleri gönül şifresi ile açan bu kadını kaybetme. Dünya döndükçe sen onsuz olamayacaksın. Şifren onda unutma bunu.
KUŞ CAMA İNANMAZ
Alman gazetesi Frankfurter Algemeiner’in web sitesindeki bir haberi yorumluyoruz. Haber hayvan - tasarım ana başlığı altında verilmiş. Almanya’da halihazırda evcil hayvan sahibi 34 milyon insan olduğundan bahsediliyor. Hayvanların kullanacağı yeni tasarım modellerinde, hayvanlarla insanları daha iç içe ve aynı alanı birlikte paylaşacağı bir ortamda birleştirdiğini söylüyor. Tasarımcılar evcil hayvanın eskisi gibi bir köşede duran bir canlıdan fazlası olabileceğini keşfetmişler; eğlence. Evcil hayvanlarla insanların bir arada yaşama alanına eğlence temasıyla yaklaşmış. Fotoğrafta gördüğünüz kuş kafesi camdan. Hem de yemek masasına monte edilmiş. Öyle ki siz yemeğinizi yerken onlar da size cam kafeslerinden bakacak. Siz de onlara bakarak yemek yiyeceksiniz. Batının evcil hayvan besleme modelini yenileyerek daha da vahim bir hale sokuyor. John Berger’in bir sözü vardır; “Kuş cama inanmaz” der. Yani camı görmez ve cama çarpar, çırpınır ya dışarı yolu bulamadığı için helak olup ölür ya da itaat eder. İşte Batı’nın hayvana dahi reva gördüğü budur; kendi zevki için bir süs ve eğlence aracı olarak görmek.
Mini röportaj
7 Mart 2019
Mümine Yıldız
Mümine Yıldız bloger olarak başlayan yazı hayatına, İnce Hayat kitabıyla geniş kitlelere ulaştı. Yazarın, bir hafta önce çıkan son kitabı Kaşif ile birlikte bereketli bir yazar olduğunu kanıtladı. Yazar kitaplarında okuyanları bitimsiz bir öğrenme ve keşfetme heyecanının peşine düşürüyor. Ânın peşinde iz sürmenin hayatımızda katman katman anlam pencereleri açarak hakikat katına tırmanmaya davet ettiğini ifade ediyor. Üç çocuğuyla vatandan uzakta, yazı yazmanın ondaki yansımasını merak ettik. Kitap satış rakkamlarını, okur profilini ve bloger olarak aldığı tıklanma sayısından ziyade bende keyfiyetin izindeyim. Sorularımda bu minvalde.
Düşünce dünyanızı neyle besliyorsunuz?
Siz sorunca düşündüm epey, özellikle besleme amaçlı yaptığım bir faaliyetim yok, kendiliğinden gelişen şeyler var sadece. Özellikle son on yılda bilinçli olarak tercih ettiğim yalnız kalma eylemi, güzele bakma - güzel bakma gayreti, doğada vakit geçirme isteği, her şeye canlı olduğu bilinciyle yaklaşma gayreti, bana göre insana bahşedilen en büyük lütuflardan biri olan öğrenme şevkinin getirdiği araştırmalar, birbirinin peşine takılan zincirleme keşifler, bulduruşlar, bunların getirdiği sevinç ve neşe ve tümünün yansıması olan yaşama sevinci, yollar, yolda karşıma çıkartılanlar, çocuklar, ağaçlar, rüzgar, kitaplar, dostlar.. ariflerin izini sürmek, bir ismin peşine düşmek, hikmet arayışı kısaca hayat, hayatımda olanların tümü besliyor ve geliştiriyor beni.
Yazmak için ihtiyaç duyduğunuz şey nedir?
Sadece hoş, derli toplu bir ortam. Dağınık ve kirli yerde yazmam mümkün olmuyor mesela. Bulunduğum ortamı güzelleştirip öylece yazmaya oturabiliyorum. Bazen ışıklarla süslüyorum bulunduğum yeri, bazen sevdiğim fotoğraflar veya resimlerle, bazen çiçeklerle. Bazen sessizlik arıyorum ama çoğunlukla çocuk gümbürtüsü arasında yazıyorum.
Elinizde sihirli bir değnek olsaydı ve değiştirmek için tek hakkınız olsaydı. Bunu ne için kullanır, neyi değiştirmek veya düzeltmek isterdiniz?
Bu konuda Merkez Efendi’nin sözü geliyor aklıma, “Her şey zaten dengede ve ahenkte canım efendim. Her şey zaten merkezinde.” Fakat bu söz benim için büyük bir söz, sihirli değneğim olsa bu büyüklükte olur muydum, birgün inşaallah diyeyim dua niyetine, zira ümitsiz de olmamak ve mana hedefini yüksek tutmak lazım, öyle tavsiye ediyor büyükler. Fakat şu an elimde bir sihirli değnek olsa herhalde epeyce cahilce şeyler yapardım o değneğin büyüsüne kaptırıp.
Sizce insanın asıl keşfi nedir?
Her yeni gün yeniden öğreniyorum ki insanın asıl keşfi kendisi. Çok klasik geliyor kulağa bu deyiş, bu yüzden de derinliğini kaybediyor çoğu zaman ama bir yerden sonra fark ediyorsunuz ki dünyanın en baş hakikati bu imiş. “İçinde adeta koca bir evreni taşıyan”, katman katman açılan, bitmek bilmez bir umman olan, her şeyin kendisine ayna olduğu olan insanın kendisini keşfedişi en büyük keşfi evet.
Düşmek, düşünmek ve düş görmek sözcükleri arasındaki bağlantı sizce nedir?
Düşün içine düşmeyi düşünmek gibi bir bağlantı kuruldu zihnimde bu soruyu okurken. Kaşif’te de sık geçen “bile isteye bir düşün içine düşmek” ifadesi; bir düşün içine kendini bırakıvermek meselesi düşünmekle mümkün oluyor ancak. Sanırım bu yüzden o ilk cümleyi kurdu zihnim kendiliğinden. Her üç kelimede de ortak olarak geçen düş kelimesinden dolayı illa ki irtibatlı geliyorlar bana zaten. Kelimelerin de öylesine olmadıklarını, köklerini kurcalayarak bir başka büyülü deryaya, düşsel bir dünyaya açıldığımızı farkettim son birkaç yıldır. Özellikle bir dostumun kelime köklerine olan ilgisinden sonra uyandığım bu dünya bambaşka ufuklar kattı düşünce dünyama. Her şeyde olduğu gibi, bir kelimeye de ilk kez rastlıyormuş gibi yaklaşmak, algılar ötesine çıkmayı sağlıyor ama hem de en güzeli heyecanlı ve şaşırtıcı oluyor netice çoğunlukla.
Mümine Yıldız’ın sorularımıza verdiği cevapları sayfamıza sığdıramadık. Tamamını bulusmanoktasistanbulblogspot.com’dan okuyabilirsiniz.
İLKOKULLARDA ETÜT BİLMECESİ
Çalışan annelerin malum en büyük sorunu ilkokul çağındaki çocuklarının okul çıkışlarında kimlerin alacağıdır. Bu yüzden çoğu çalışan anne etütlü okulları veya sınıfları tercih eder. Etütlerinde devlet okullarında paralı olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Öncelikle etütlerin ders ve ödev yapmaktan çok çocukların keyifli sosyal aktivitelerle geçireceği zamanlar olmalı. Bir de okullar ya etütlü olmalı ya da olmamalı. Çünkü geçenlerde farklı sınıfa (kendi sınıfın öğretmeni yeterli çoğunluk sağlanamadığından etüt açamamış) etüde giden 3. sınıf öğrencisi kız kimseye haber vermeden etüt sınıfına katılmamış ve çıkıp evine gitmiş. Evde kimse yok tesadüf bu ya komşu o anda evde. Sabah okula gelmiş olan ve etüde gitmeyen öğrenci, etüt öğretmenine de haber vermeden okuldan çıkabiliyor ve kimsenin haberi olmuyor. Buradaki açığın sanırım tüm etütlü okullar için ama başka sınıfa etüde katılanlar için geçerli. Çocuklar kendi doğallıkları içinde bunu yapabilirler birde özgüveni yüksek bir çocuksa yapamayacağını düşünmek hatalı olur. Bu yüzden acilen yetkililerin tüm yurtta parasız etütlüye çevirmeleri gerekiyor. Ya da tamamen etüt saati okullardan kaldırılacak. Etütlerin sosyal aktivitelerle geçirilen, eğlenceli zamanlar olarak planlanmalı ve ücretsiz olacak şekilde sosyal devlet planlaması içerisinde çözüme kavuşturmalı. Yine ilkokullarda ayrıca serbest ekinliklerde ücretli olarak Drama, Robotik kodlama, Resim, Satranç vb dersler seçilebilmektedir. Ancak bunların dışarıdan gelen ücretli öğretmenlerle değil. Daha nitelikli vakit doldurmak için değil gerçekten sonuç odaklı etkinlikler olarak etüt saati programına alınmalıdır.