İnsan hayatında öyle kararlar vardır ki alınan karar bireyin kendisinden çok etrafını etkiler.
İnsan hayatında öyle kararlar vardır ki alınan karar bireyin kendisinden çok etrafını etkiler. O yüzden alınan kararlar her zaman kişinin kendisini bağlamaz. Aslında bağlar ama bağlamaz. Nasıl mı? Dışarıdan görünüşte evet bir grubu, toplumu o kararlar etkiler, hatta hayatlarını değiştirebilir. Ancak en çok etkilenen de yanlış kararı veren kişinin kendisi olur. Vicdanı varsa verdiği kararın acısını bir ömür yaşar. O yüzden karar vermek aklı baliğ olanlar için mubahtır. Olmayanlar için karar almak doğru olmamalı. Sevdiğim bir söz var teşbihte hata olmaz “uğursuza beylik verirsin o da gider önce babasını keser”. Demokrasinin tanımında eşit şekilde oy kullanma hakkı var. Yani yaşımız seçme ve seçilme yaşına uygunsa ve psikolojik olarak bir tanı almadıysak demokraside söz hakkına sahibiz. Şu anda elimizde bu tanımlama var ama daha da iyisine ihtiyacımız var.
Sorumluluk almak
Karar almanın temelinde sorumluluk duygusu vardır. Sorumluluk bilinciyle karar alınırsa doğru karara varılabilir. Ama sorumluluğun da ne olduğu konusunda bir tartışma açacak değiliz. Alınan kararlar bir hikmete dayanmalıdır. Alelade sadece birilerinin algısı ve etkisi altında verilen kararlar insanın hayatında onarılmaz sonuçlar doğurur. Kalbin ve aklın süzgecinden geçen kararların doğruluğu hayırlıdır. Sorumlu insan o yüzden sadece kendini düşünen değil etrafını, toplumu ve bütünü birlikte düşünerek karar verir. Neden bu kararı veriyorum veya neden böyle düşündüğünü insan kendine sorabilmeli ve cevabı kendinden almalı. Sıkıştığı ve çözemediği bir yerde de aklıselim insanlarla istişare etmelidir. Doğru karar, farklı fikir ve görüşleri dinlemekle, anlamaya çalışmakla ve bütün bu toplanan bilgileri akıl ve mantık ile sonuçta da kalbinin sesine de kulak vererek alınmalıdır. İnsan bencilliğinden kurtuldukça doğru kararlar alır.
Kendinden ötesini
İnsan kendisiyle birlikte kendinden başkalarını da düşünmeli. Kararları alırken bir ideolojiye saplanıp kalmamalı. Sloganlardan etkilenmemeli. Yönlendirmelerin kirli tuzağına düşmemeli. Bağımsız ama insanlığı kucaklayan düşüncelerin kararını alabilmeli. Aklıselim dediğimiz, tertemiz bir akıl ve buna feraset ve basireti de ekleyerek karar almalı. Bazen ne yazsak ne konuşsak beyhudedir. Kalp gerçekleri söyler. Kalbiyle bakan ne duygularına ne ihtiraslarına yenilir ne de başkasının acılarını göz ardı edebilir. Büyük düşünmek büyük kararlar alabilmek yani cihanı kapsayacak şekilde ileriyi görecek bir gözlük takabilmek kendimizi de o ötekinin içinde düşünebilmekle mümkündür. Kalbi selim ile düşünen yanlışları da görendir ama orada takılıp kalmayandır. İyiliklerin elinden tutup gitmek, iyi olanın tarafında durmak menfaat icabı değildir. Hak icabıdır. Kararlarımızı alırken yarın bin pişman olmamak için birlik beraberliği koruyacak adımları atmak esastır.
Kararın büyüğü küçüğü
Her karar, karınca kararınca kendi içinde önemlidir. Acele edip bir an bir yere yetişmenin telaşı ile verilen bir karar hayatımızı tümden etkileyebilir. Kırmızı ışıkta durmayıp bir kazaya karışmak, hayatınız boyunca birinin acısını çekmek demek vicdanınıza hesap verememek demektir. O yüzden bir hatalı karar, başka hatalı kararları zincirleme reaksiyon şeklinde beraberinde getirecektir. Daha küçüklükten hakkaniyetli kararlar almayı öğrenen kişinin elbette hayatında doğru kararlar almakta zorlanmayacaktır vesselam.
OY BİRLİĞİ PLATFORMU
Bu hafta sonu yani Pazar günü seçime giriyoruz, oylarımızı kullanacağız. Dünyanın bütün gözü Türkiye’de. İki yıl öncesinden başladı dünya basınında Türkiye’deki seçimlerden bahsedilmeye. Türkiye’ye yatırım yapacak yabancı sermaye aylar öncesinden seçim anketleri yaptırıyor... Ortadoğu’daki planlar, bölgedeki savaşlar, küresel bütün hesaplar bu seçim sonucunu bekliyor. Düşmanlar tetikte, vatandaş huzurun peşinde. Gurbetteki Türkler elleri kalplerinde sonucu bekliyorlar. Mazlum coğrafyalardaki ülkeler ve oradaki sivil toplum çalışmaları seçime odaklandılar. Bizler de gazeteci olarak bu seçimlerin adil ve güvenilir bir şekilde hiçbir şaibeye mahal vermeden sonuçlanmasını istiyoruz. Vatandaşlarımızın bu nedenle bu demokratik seçimde sandıkların başında sayımlarda yer almaları yönünde çağrıda bulunan Oy Birliği Platformu’na kulak verelim. Gönüllülerle birlikte ülkemizin geleceğine sahip çıkalım. Demokratik süreç içindeki yerimizi alalım ve güzel bir seçimi hep birlikte kucaklayalım. Ülkemizin her kesiminden oluşturulan bu sivil toplum kuruluşunda yer alarak sandıkların başında daha hızlı, güvenilir bir şekilde halkın iradesinin sandığa yansıtması için hepimiz göreve bekleniyoruz. Şeffaf ve demokratik bir seçim için Oy Birliği Platformu’na girip form doldurabilir ve bu seçimin bir parçası olabiliriz. Elimizi taşın altına koyma vaktidir.
HAYAL VE IŞIK
Bazen öyle bir karanlığa düşersin ki, ufacık bir ışık, bir umut ararsın. Seni buradan çıkıp çıkaracak ipince bir ışık. Köşe bucak her yere bakarsın, ancak nafile. Ne bir umut ne bir ışık. Dipsiz bir karanlık. Yıkılacak gibi olursun. Düştün düşeceksin. Kalbin yerinden çıkacak neredeyse. Sonsuzluğa gömülmek üzere her şey, bitti derken, aniden, ama aniden öyle bir ışık sızar ki en umulmadık yerden; hayal ve meyal arasında kalırsın. Sanki yüz yıllar öncesinden bir sisli perde açılır önünde. Otantik bir coğrafyada, motifler ince işli, zarif ve naif. Işık sızar taş duvarların üzerinden. İşlemeli, oymalı el emeği zevki selim sahibi insanların mütevâzi evlerinde bulursun kendini. Çeşit çeşit meyve önünde bir buhurdan etrafa yayılan rayiha, yerde hasırdan döşek üzerindesin, uzaktan mı yakından mı belli olmayan bir tını; çınnnnçınnn ve ona eşlik eden su sesi. Işığın gölgesinde uzayan kısalan insan siluetleri. Bilmediğin bir dilde konuşmalar, gülüşmeler ve ışığın göz kapaklarına söz geçiremeyen ağırlığı rüyalara, hülyalara daldırır. Dertler de, sıkıntılar da yola çıkan engeller de rüyadan, hayalden ibaret. Kendimizi nerede gördüğümüz nerede hayal ettiğimiz önemli olan. Umutlar da hayallerimizin içinde saklı. Unutmayalım ki umutlarımızı beslediğimiz sürece hayallerimiz diri kalır ve geleceğe ışık tutar.
SUNA YILDIRIM
.............................
SIRA SENDE TÜRKİYE’M!..
Uzun zamandır gündemimizi meşgul eden ve sadece Türkiye’yi değil; artık tüm dünyayı ilgilendiren 2023 Türkiye Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerine yer vermek istiyorum bu yazımda…
Bu seçimler adeta varlık ve yokluk, bir kader seçimidir. Bu seçimler tarihi bir dönüm noktasıdır. Türk tarihi aynı zamanda bir insanlık tarihidir. Tüm İslam aleminin, mazlum milletlerin, mağdur toplumların ümid beslediği ve öncü olarak gördüğü Türklerin insanlık idealine hizmet etmesidir. Bu seçimler “Türkiye Yüzyılı” seçimleridir. Türkiye’deki sosyal hayatın, insanca yaşamanın, gelişmenin, refahın, zulme kafa tutmanın seçimleridir.
Benim amacım burada politika yapmak değildir. Lakin bütün dünyanın dikkat kesildiği böylesine önemli bir konuyu göz ardı etmemiz de mümkün değildir. Her şey ayan beyan ortadadır ki bir tarafta vatanseverler, diğer tarafta dünyanın bütün şer güçleri adeta bir olmuş ve algı operasyonu yürütmektedirler. Oysa insanlık olarak hepimiz aynı gemideyiz. Bunca yıl yapılan güzel işler unutulmamalı. Bugün Türkiye’nin dünya üzerinde geldiği nokta es geçilmemeli. Verilen çabalar, gösterilen gayret ve aşkla yapılan hizmetler, uluslararası alandaki önemi ve gelişmişliği, ilişkileri ve saygınlığı şu zamana kadar gelinen en yüksek konumdadır. Bizler daima tuğla üzerine tuğla koymalıyız. Özellikle bizler sizin deyiminizle Avrupalı Türkler evet vatanseveriz. Gurbette de olsak kalben vatanımıza fazlasıyla bağlıyız. Vatanımız için varlığımızı ve bütün kazanımlarımızı feda ederiz.
Bilmenizi isterim ki; bizim de doğduğumuz, büyüdüğümüz, hasretiyle yanıp tutuştuğumuz, hatta uğruna canımızı çekinmeden vermeye hazır olduğumuz vatanımız mevzu bahis olduğunda, hiç kimse kusura bakmasın, biz de bu aziz, kutsal vatanımızın evlatlarıyız... Üzerimize düşeni yaparız. Yapmak da zorundayız. Her ne kadar ayrı yaşasak da, güzellikleriyle sevinen, acısıyla üzülen ve anavatanımızın daha iyi olması, milletimizin mutlu mesut, huzur içinde yaşaması en büyük duamız ve dileğimizdir. Bütün bunları desteklerini esirgemeyen bir topluluk adına, bu sayfada yazıyorum bugünkü yazımı…
Avrupalı Türkler; bazılarımızın deyimiyle Gurbetçiler… Evet biz Gurbetçiyiz. Gurbetçi de olsak, dünyanın birçok farklı ülkelerinde yaşasak da Türk vatandaşı olarak kalan ya da yasal çifte vatandaşlığa sahip olanlar vatandaşlık haklarından yararlanabiliyor ve seçimlere katılabiliyor.
Kalben bağlı olduğum anavatanımdaki her gelişme beni varlık sebebim olarak ilgilendirir. Biz iki ayrı ülke, kültür ve medeniyet görmüş gurbetçiler olarak daha da duyarlıyız. Üstelik bulunduğumuz ülke insanları ile biz Türk toplumu olarak birbirimizle bir entegre içindeyiz. İnsan hakları konusunda birbirimizden alacağımız ve birbirimize vereceğimiz değerlerimiz var. Olmazsa olmazlarımız var. Birbirine yabancı olan milletler her anlamda birbirine bağlıdırlar. Artık günümüzde dünya internetle birlikte, bir köy kadar küçüldü. Yabancı ülkelerde yaşayan bizler Türkiye’nin birer gönüllü elçileri ve temsilcileriyiz. Bizim Gurbetçi kavramına indirgenmemiz bile düşündürücü iken bir de üzerine Türkiye’nin geleceği hakkında oy vermemizin doğru olmadığı tartışmaları bizi ziyadesiyle üzüyor. Oysa bir kısım Avusturya vatandaşı olarak oy kullanma görevini yerine getiremeyen kişilerin en büyük hayali gidip başkonsoloslukta gururla o bir oyunu kullanmanın şerefine nail olmak. Biz tek kelimeyle vatanseveriz. İster anavatanımızda yaşayalım, ister yurt dışında herhangi bir coğrafyada olalım biz ve hepimiz birer vatanseveriz. O halde dünyanın ilgilendiği Türkiye’deki bu seçimler elbette bizi ilgilendirmeli.
Yurt dışında yaklaşık 3,4 milyon kayıtlı seçmenin katıldığı 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde oy verme işlemi salı günü akşamı sona erdi. Buna göre Avusturya’da 62349 kişi oy kullandı. Önceki seçimlere göre kullanılan oy sayısının yüksekliği gerek toplumumuzu, gerek yöneticilerimizi ziyadesiyle memnun etmiştir. Çok güzel bir seçim çalışması yapan Avusturya’ya, Viyana’ya özellikle oyunu kullananlar arasında bulunan 105 yaşındaki Feride teyzemize müteşekkiriz.
Bu seçimde, geçmiş seçimlere göre yurt dışında rekor bir katılım sayısına ulaşılmış oldu. Ekstra sandıklar konuldu ve vatandaşların demokrasi şöleni havasında cereyan eden, oy verme işlemleri aksamasın diye ellerinden gelen her şey yapıldı. Gönüllülerimiz arabalarıyla seçmenleri evlerinden alıp başkonsolosluklara götürdüler. Sandıkta emek vereninden tutun da, gecesini gündüzüne katmış Türkler önemli bir demokrasi mücadelesi vermiş oldular. O kadar hummalı bir çalışma örneği sergiler ki; bütün gayretler takdire şayandı... Evet!.. Şimdi bizim görevimiz bitti ve şimdi sıra sizde Türkiye’m!.. Avusturya’da demokrasi kazandı ve bunun darısı size… Kutlu bir gelecek bizi bekliyor diyebilirim. Türk tarihi nice insanlık değerleriyle anılıyorsa, arada bir sekteye uğrasa da “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla Kafdağı da aşılacak, Kızıl Elma’ya da ulaşılacak ve bundan böyle, gönül medeniyeti oluşacak vesselam.
SİVİL TOPLUM BİRLEŞTİRİCİDİR
Uzun bir yazı yazabilirim bu konu ile ilgili fakat bir yere dikkat çekmek istiyorum. Bu konuda hepimizin uyanık olması lazım. Selçuklu dönemi ile birlikte Türk sivil toplum hayatında kurumsallaşan bir yapı vardır. Ahiyani Rum ve Baciyani Rum, Abdalanı Rum. Bu oluşumlar Türklerin hüküm sürdüğü coğrafyalarda tabiri caizse kalkınmayı, toplumun birliğini ve devamlılığını esas alacak şekilde eğitimde, sosyal hayatta, ticarette örgütlenerek devletin bekasına katkıda bulunmayı hedef almışlardır. Erkekler ve kadınlar birlikte hareket ederek Moğol istilasına kadar adeta bugünün tabiri ile bir sivil toplum hareketinin öncüleri olmuşlardır. Savaşta da, barışta da devletinin yanında yapıcı eleştiri ve katkıları ile yer almışlardır. Modern dünya ile birlikte batıda ayaklanmalarla ortaya çıkan ve önce sokak gösterileri daha sonra da kurumsallaşma ile birlikte kendini gösteren STK’lar meydana çıkmıştır. Feminizim mesela bizim ülkemizde de STK’lar ile ilk gelen kurumlardan biridir. Sivil toplum çok önemlidir. Karmaşık devlet kademelerindeki işleyişi takip etmek, demokrasiye katkıda bulunmak ve birlikte adımlar atmak açısından değerlidir. Ancak bir STK asla devletin karşısında devletçilik oynamamalıdır. Ayrıştırmaya sebep olmamalıdır. Sorunları, talepleri toparlayıp yetkili makamlara ulaştıran olmalıdır. STK asla terörize edecek şekilde sesini çıkartmamalıdır. Hele hele seçim satthı mahalline girmişken insanların yaraları üzerinden acitasyon yaparak birlik ve beraberliği bozacak işlere hiç girişmemelidir. Bizler yapılanları, başarılanlara sahip çıkarak yanlışların üzerine gidebiliriz. Deprem bölgesinde hala birçok STK aşevi başta olmak üzere birçok resmi kurumlarıyla birlikte hizmete devam etmektedir. Elbette sıkıntılar vardır. Bunun çok büyük bir felaket olduğunu dünyadaki çeşitli ülkelerin akademisyenleri de söylüyor. Her şeyden önce niyetimizin temiz olması lazım. Ya devletin yanındayızdır, ya da değilizdir. Bakını hükümet demiyorum. Devlet diyorum dikkatinizi çekerim. Sivil toplum ve hepimiz ancak birleştirici olmakla mükellefiz. Gerisi lafı güzaf.
ARTI
Hayallerin zaferi
İmkânsızlıkların içinde dahi hayallerin sınırı olmadığını gösteren bir kıta orası. Batının iliğini kemiğini sömürdüğü, insanları yoz-yobaz bırakarak hâlâ da peşini bırakmadığı Afrika kıtası burası. Her türlü ilkellik, sefalet var. Dışarıdan bize medya ile gösterilen bu. Ama bir de içinden bakmak lazım her şeye ve de Afrika insanına. Bahanelere sığınan insanları düşündükçe onlar adına utanıyorum. Bir Afrika kökenli çocuk hangi hayal, hangi iştiyak, imkân onu böylesine muhteşem bir maketi yapmaya itebilir. Hayallerine inancının bir zaferi değil mi bu? Ben mimar olacağım, göreceksiniz duruşu bu. Elbette tam da bu. O kadar emin bir duruş ki, çok imkânı olan, önüne her şeyi konarak büyüyen çocuklarda olmayan hayal dünyası bu.
EKSİ
AVM gezi listesinde
Anadolu’ya gideceksiniz ve gezilecek görülecek yerler diye internetten girdiğinizde yiyecek içecek, görülecek yerlerden sonra en fazla üçüncü sırada AVM’yi de koyuyorlar. AVM falanca şehre ait nasıl bir yerel özellik taşıyabilir de gidilecek, görülecek yerler içinde verilebiliyor. Popüler kültürün güzel şehirlerimizi yozlaştırdığı bir son durum.
HÜKÜMET DEĞİL MEMLEKET MESELESİ
Bir ülkenin bağımsız ülkeler sıralamasında yer alması için ne gerekli ise işte o adımlar hızla atılıyor. Özellikle savunma sanayinde, enerjide, teknolojide, otomotiv sanayinde, gıdada büyük gelişmeler hayranlık uyandırıyor, gururlandırıyor. Batıyı şaşırtıyor. Aklı başında batılı uzmanlar dahi hayranlıklarını dile getiriyorlar. Onların da içinde doğruyu gören aklıselim insanlar var. Güneş balçıkla sıvanmaz. Ama esasen ben en çok bizim içimizde, bizden dediğimiz insanların görmezden gelmelerine ve hatta küçümsemelerine şaşkınım. Ayrıntıya girmeyeceğim. Bu hasetlikten mağdur olan biri olarak uzun zamandır mücadele ediyor ve artık bunun patalojik bir durum olduğuna eminim. İnsan birlikte aynı toprak üstünde yaşadığı vatandaş olduğu kardeşleri için yapılan her olumlu şeyden mutluluk duyması gerekir. Biz öyle biliriz. Ama bizde durum tam tersi. Psikolojik hastalıkları kabul etmek çok zordur. Kabul etmek bir uzman karşısına çıkmak ve ben galiba hastayım demek zordur. Peki! Toplumun bu kesimi nasıl tedavi edilecek? Bunun da bir çözümü olmalı elbet. Memleket için birlikte ne zaman sevinebileceğiz biz?