Dizi çok önemli birşey. Neredeyse gündelik hayatımızın yarısı. Şimdi size dizi sektörünü anlatmak istiyorum. Nasıl işliyor? Bir dizi nasıl yayına giriyor ve nasıl kaldırılıyor?
Dizi çok önemli birşey. Neredeyse gündelik hayatımızın yarısı. Şimdi size dizi sektörünü anlatmak istiyorum. Nasıl işliyor? Bir dizi nasıl yayına giriyor ve nasıl kaldırılıyor?
Öncelikle en zoru bir diziyi yayına sokmak. Yani televizyon yöneticilerini ikna etmek. Bunun için yapımcılar ellerinde senaryolar, cast listeleri ile televizyon kapılarını zorlarlar. Hepsinin hedefi kanalın genel müdürüne ulaşmaktır. Öyle kolay birşey de değildir ha. O an için dünyadaki en önemli adam odur. Diyelim ki ulaştınız. Kısa bir sürede derdinizi anlattınız. O da teklifinizi bu işten sorumlu genel müdür yardımcısına pas eder.
Senaryo okunur vs. Bu noktada en önemlisi “kimlerin oynayacağıdır.” Her zaman garanti olmasa da oynayan kişiler dizinin akıbetini belirleyebilir. Öncelikle erkekler yakışıklı olmalıdır. Çünkü televizyon kumandası kadınların elindedir ve herşeyi onlar belirlerler. Kadınların izlemediği dizi mümkün değil tutmaz. Reklamcılar da kadın izleyiciyi severler. Çünkü tüketici olan onlardır. Dolayısıyla bir dizinin tutması için en önemli özellik ne kadar kadın izleyiciye sahip olduğudur.
Kurtlar Vadisi gibi sıradışı erkek dizileri ise binde bir görülür. Kurtlar Vadisi’nin yüksek reytingine rağmen bu sezon ekranda olmayışı işte bu yüzdendir. Çünkü kadın izleyicisi yoktur ve o yüzden yeterli seviyede reklam alamamaktadır. Yani kanal ödediği parayı karşılayamamaktadır. Kimi zaman kanallar “Zarar etsek de izlenme oranlarımız etkilenir. Genel olarak kazanırız” diye düşünürler.
Mesela, maç yayınları için de böyledir. Futbol bildiğiniz gibi erkek egemen bir iştir. Talebi çoktur. Ama gelin görün ki hem yayın için ödenen ücret çok pahalıdır, hem de kadınları ekrandan uzaklaştırır. Sadece maçların verildiği kanal kurulmasının sebeb-i hikmeti de budur. Erkekleri kadınların şerrinden kurtarmak için.
Kadın izleyici durumunun bu şekilde altını çizdikten sonra başlangıçtaki sorularımızın cevaplandırılmasına devam edelim. Erkek jön tamam. Peki ya kadın. Kadın başrolde de güzel olmalıdır. Ama evde oturan kadınların nefret etmeyeceği güzellikte. “Bu ne demek?” derseniz. İnanın ben de bilmiyorum. Kadın izleyici bazen bir kadın başrolü çok sever, bazen nefret eder. Ben bir erkek olduğum için bunu hiç bir zaman anlayamadım. Kadınsı bir durum herhalde. Televizyon yöneticileri hangi oyuncunun tutma ihtimali bulunduğunu birşey bildiklerinden değil, daha önceki reytinglere bakarak belirlerler. İşte bu yüzden kimi oyuncular çuval dolusu para alırken, diğerleri meteliğe kurşun atar.
Oyuncular bu şekilde oluşturulduğunda artık yolun yarısına varılmıştır. Gerisi detaydır. Senaryo gibi.
İyi bir senaryonun da özellikleri vardır. Mutlaka imkansız bir aşk olmadır. O kadar imkansız olmalıdır ki, normal sosyal hayata uygun olmasın. Yani onlarca bölüm aptalca oyunlarla iki cümle konuşularak çözülebilecek sorunlarla bir türlü gerçekleşmesin.
Kötü kadın veya adam da çok önemlidir. Her diziye bir Erol Taş veya Aliye Rona gereklidir. Bu isimleri verdiğime bakmayın. Onlar çok daha iyiydi. Şimdiki kötü adamlar senaryo uzasın diye saçmalarlar. Bu kötü kadın ve adamın görevi bellidir. Yemez içmez, başrollerin kötülüğüne uğraşır. O kadar hain planlar kurar ki, yakışıklı-güzel jönlerimiz “Aptal” oldukları için bir türlü işin içinden çıkıp birbirlerine kavuşamazlar. Bir de sıradışı çaprazlamalar tutar dizilerde. Normal hayatta cinayet sebebi olan ilişkiler yumağı başrol öleceği için bu dizilerde bir türlü çözülemez. Normal hayata uygun olsa Aşk-ı Memnu üç bölüm sürerdi. Aşık olurlar ve ikisi de öldürülür. Aldatılmış kocayı polislerin arasında yürürken görürüz. “Namusum için” yaptım der ve dizi biter.
Mekanın önemi de büyüktür. Yapımcıların sadece mekan arayan ekipleri vardır. Bunların işi gücü yollara düşüp çekim yapılabilecek yerler aramaktır. Ceplerinde bu yerlerin fotoğraflarıyla dolaşırlar. Yönetmen çoğunlukla bunlara bakarak karar verir. Mekanlar için dünyanın parası ödenir. Halkım da artık uyanıklaşmıştır. Haber için bir röportaj yapacak kahve köşesinde bile astronomik ücretlerden kapı açılır. Halkım dizi ile gariban haber programcıları arasındaki farkı bilmediği için para kazanmaya çalışır.
Kostüm de önemlidir. Yapımcılar başta sponsor ararlar. Yani bitiş jeneriğinde 3 saniye logosu görünmesi karşılığında diziye kostüm verecek firmalar. Geçmişte kolaydı. Ama artık kolunu sallasan diziye çarptığı için firmalar bu talepleri karşılayamaz hale geldiler. Yapımcı başroller için kıyafet bulabilirse ne mutlu. Dizi hele dönemselse, yani geçmişte bir dönemde geçiyorsa maliyet çok daha büyür. Kostümlerin baştan yapılması gerekir. Dizi izleyicisi kadınlarımız, dizilerde giyilen giysilere çok önem verirler. Bu da kadınsı bir durum olduğu için tabii ki ben yine anlayamıyorum.
Diyelim ki bunları tamamladınız. Sırada reklamasyon işi vardır. Bazı başrol oyuncuları kendi reklamını kendisi yapar. Ama bazılarının işi daha zordur.
Eğer diziyi yayınlayacak kanalın bir de gazetesi varsa herşey kolaylaşır. O gazete günler öncesinden başlar, dünyanın en önemli şeyi oluyormuşcasına. Magazin yazarları överler de överler. Manşetler bu dizilere ayrılır.
O gün ne kadar şehit olduğu, Suriye’deki iç savaş, devlet büyüklerinin önemli açıklamaları veya ekonomik gelişmeler hep bu büyük görünen dizi haberinin çevresine sıralanır. İşin garibi halkım da umursamadan okur.
Dizinin yayını ile birlikte herkesin keli önüne dökülür. Televizyon yöneticisi “Bir karar verdik ama umadım doğrudur” diye düşünür. Yapımcı ise sürekli yayın gününden ve saatinden şikayet eder. Eder ki olası bir başarısızlık durumunda topu atacak bir yer olsun. Ertesi sabah saat 10.00 herşeyin kader anıdır. Reytingler iyi geldi geldi. Gelmedi herkesin suratı asıktır.
İyimser olanlar “Yükselir” der. Kötümser olanlar ise “Hemen yeni bir dizi bakalım modundadır.”
Yen moda dizinin tekrarı bir başka gün bir daha yayınlanır. Ondan sonraki sabah iki yayın arasındaki farklar incelenir. Bu hengame icinde ikinci hafta gelir. Dizinin yeni bölümü artık kader bölümüdür. Ertesi sabah reytingler kötü gelirse, ilgili birimlerin görevi artık dizinin yerini değiştirmektir. Hangi güne kaydırılacağı düşünülür. Dizi yeni günü veya saatinde üçüncü bölümü ile yayınlanır. Bu bölümde de düzelme yoksa ipi çekilir. Yapımcı yayın günü ve saatinden şikayet etmeye devam eder. En önemli savunmaları “Kanal bizi yeterince desteklemedi. Arkamızda dursalardı toparlardı” derler. Kanal yöneticileri ise yapımcıyı suçlarlar, *Senaryo akmadı, bizim istediğimiz oyuncular ile anlaşılamadı, mekanlar, kostümler kötüydü” cümleleri de onların savunmasıdır.
Sonra yine aynı yöneticiler ile yapımcılar çalışmaya devam ederler.
Bu anlatacaklarımın yayınla ilgili kısmıydı. Bir de finans cephesi var. Aslında herşeyi belirleyen. Onu da artık pazartesi günü anlatırım.