İşte ben de bu yazıyı yazmak için Cuma hutbesini bekledim.
Bu yazıyı yazmak için (6 Kasım) Cuma gününü, daha doğrusu Cuma namazını özellikle bekledim. Beklememin sebebi, Cuma hutbesinin konusunu merak etmemdi. Bir hafta önce, Cuma namazından birkaç saat sonra İzmir’de meydana gelen deprem, yine bir âfete dönüşmüştü. Ülke olarak çok üzüldük, günler sonra göçük altından canlı kurtarılan çocuklar acımızı biraz olsun dindirdi. Televizyonlarda deprem konulu programlar yapıldı; uzmanlar yine konuştu. En çok öne çıkan sorun, binâların depreme dayanıklı yapılmamış olmasıydı. Her depremden sonra duyduklarımızı yeniden duyduk. Devlet, bütün imkânlarıyla deprem bölgesindeydi. Ama hiçbir imkân, giden canları geri getirmeyecekti. Hem İzmir’de hem de İstanbul başta olmak üzere ülkemizin birçok ilinde binlerce binânın yıkılıp yeniden inşa edilmesi gerektiği gerçeğini yeniden hatırladık. Deprem yönetmelikleri, beton ve demir kalitesi ve müteahhitler gündeme geldi.
İşte ben de bu yazıyı yazmak için Cuma hutbesini bekledim. Her hafta milyonlarca insanın câmiye gittiği ve konusu Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenen ve kaleme alınan metni milyonların dinlediği ülkemizde deprem nasıl anlatılacaktı diye merakla bekledim. Duymak istediğim kelimeyi duyamadım. Depreme dayanıksız binâları yapanlardan, yâni sorumsuz müteahhitlerden bahsedilmedi. Belki ben duymamışımdır veya gözümden kaçmıştır diye hutbe metnini sizlerle paylaşıyorum.
İşte depremden bir hafta sonra tüm câmilerimizde milyonlarca insanın dinlediği “Mümin sorumluluk sâhibidir” konulu Cuma hutbesinin metni.
“Muhterem Müslümanlar
Cenâb-ı Hak, insanı akıllı, saygıdeğer ve sorumluluk sahibi bir varlık olarak yaratmıştır. Yüce Rabbimiz, İslâm’ın ilkeleri arasında, her insan için doğuştan kazandığı haklar ve üstlenmesi gereken sorumluluklar belirlemiştir. İmanla başlayan bu sorumluluklara riayet edenleri, dünya ve ahiret mutluluğuyla müjdelemiştir.
Mümin olarak bizler, öncelikle kendisine bütün varlığımızı borçlu olduğumuz Yüce Rabbimiz karşısında sorumluluk taşırız. O’na gönülden inanmak, sevgiyle bağlanmak, itaat etmek, emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmek müminler olarak en önemli görevimizdir.
Sonra kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getiririz. Helâl, güzel, doğru, iyi olan ne varsa hayatımıza dâhil eder; haramdan, çirkinlikten, yanlış ya da kötü olan her türlü işten uzak durmaya çalışırız. Biliriz ki, Rabbimizin rızası da, O’nun bize emanet ettiği her bir canın huzuru da bizim sorumluluk duygumuzda saklıdır.
Değerli Müminler!
Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (Kıyâmet, 75/36) Demek ki, sorumsuz, savruk, ilkesiz, idealsiz bir hayat, insana yakışmaz. Her davranışın, bu dünyada bir sonucu, ahirette de Allah tarafından verilecek bir karşılığı vardır. Namaz kılmak gibi, merhametli olmak da müminin sorumluluğudur. Oruç tutmak gibi, dara düşene el uzatmak da insanî ve İslâmî bir görevdir. Zekât vermek gibi, her işi dürüst ve hilesiz yapmak da bizim kulluk vazifemizdir.
Geçen hafta, güzel İzmir’imizi vuran depremle hepimiz sarsıldık. Yüreklerimizde acı, dillerimizde dua, içimizde umutla hepimiz enkazın başında bekleştik. Rabbimizin inayeti ve devletimizin desteğiyle, milletçe yaralarımızı sarmak için seferber olduk.
Depreme engel olmak elbette mümkün değildir. Ancak unutmayalım ki, tedbir almak ve doğal afetlerin yol açacağı tahribatı en aza indirmek mümince bir sorumluluğun gereğidir. Allah aziz milletimizi her türlü felâketten muhafaza buyursun! Vefat eden kardeşlerimize rahmet eylesin. Kederli ailelerine sabırlar, yaralılarımıza acil şifalar ihsan eylesin.
Aziz Müminler!
Hutbemin sonunda bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki çarşamba günü “Geleceğe Nefes, Dünyaya Nefes” temasıyla ülkemizin dört bir köşesinde belirlenen alanlarda fidan dikimi gerçekleştirilecektir. Ayrıca yaşadığı ortamı güzelleştirmek isteyen her bir vatandaşımıza Orman İşletme Müdürlükleri ve Orman İşletme Şefliklerince bedelsiz fidan verilecektir. Bu vesileyle yediden yetmişe bütün cemaatimizi, cennet vatanımızın ağaçlandırılmasına katkı sağlayacak bu etkinliğe davet ediyoruz.”
Sadete gelelim
Hutbede sorumluluk deniyor; dünya ve âhiret mutluluğu deniyor; Allah’a inanmak, bağlanmak, itaat etmek, emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmek deniyor; her işi dürüst ve hilesiz yapmak da bizim kulluk vazifemizdir deniyor. Ama depremde sorumsuz davrananlardan, başta müteahhitler olmak üzere sorumlu davranması gerekenlerden bahsedilmiyor. Depreme karşı tedbir almamız gerek deniyor. Ama tedbirsizlerin, sorumsuzluk yapanların kim olduğu söylenmiyor. Bunlar söylenmeyince hem sorumlular ve suçlular göz ardı ediliyor, hem de Avrupa ülkeleri arasında nüfûsa oranla en çok müteahhit bulunan ülkemizde, müteahhitlerin tamâmı zan altında bırakılıyor.
Milyonlarca kişiye hitap etme imkânı varken, ülkemizi tehdit eden en büyük ve en yıkıcı tehlikelerin başında gelen deprem bir âfete dönüşmemesi için neler yapılacağı birer cümlelik maddeler hâlinde anlatılmıyor. Arama-kurtarma ekiplerinin ortaya koyduğu insanüstü gayret ve başarı göğsümüzü kabartıyor, ama hutbede arama-kurtarma ekiplerine sıra gelmemesi için neler gerektiği vurgulanmıyor. Câmiye gelen milyonlarca vatandaşa ev alırken sorumlu davranmanın banyo fayanslarına ve mutfak dolaplarına değil, kaba inşaatın kalitesine bakmak olduğu hatırlatılmıyor.
Bunların anlatılması gerektiğini bu metni yazan Diyânet görevlileri bilmiyor olabilir ama Nisa Sûresi’nin 58. âyetinde emredildiği gibi “işleri ehline emânet” etsinler ve bu hutbe hazırlarken deprem uzmanlarından yardım alsınlar. Böylece Cuma namazının farzı olan hutbe de işlevini yerine getirmiş olur.
Bunun yerine, birçok hutbede olduğu gibi, hutbede hitâb edilen müminlerin günlük hayatta karşılaştıkları sorunlara dokunmak ve cevap vermek yerine, hutbe metninde söz dolandırılıyor ve sadete gelinmiyor. Diyânet, bu kadar hayâtî bir konuda, tevekkülden önce tedbir geldiği gerçeğini görmezden geliyor ve suya sabuna dokunmuyor.
Diyânet Ormanı projesi
Hazır Diyânet İşleri Başkanlığı’nın dikkatini çekmişken şu proje fikrimi de hayrına paylaşayım. Ağaç dikmek gibi önemli bir konuyu, hutbenin sonuna bir paragraf ekleyerek ele almak yerine, “Diyânet Ormanı projesi” gibi bir proje yapılıp, bu proje kapsamında her ilçede “Diyânet Ormanı” kurulacağı duyurulabilir ve vatandaşların bu ormanlara ağaç dikmesi “sorumluluk duygusu” ile tavsiye edilir.