Diyanet İşleri Başkanlığı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olup 429 sayılı kanunda görevi "İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek" şeklinde ifade edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuş olup 429 sayılı kanunda görevi “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir.
Atatürk hurafelere karşı olup İslam dininin iyi anlaşılmasını istemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da kurduktan hemen sonra Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ve Kuran’ı Kerim’in doğru anlaşılması için iki kitap yayınlanması emrini vermiştir. (Kuran tefsiri ve Tecridi Sahiyi Buhari)
Atatürk’ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde verdiği hutbe ise dikkat çekicidir. (Yazıda bazı kısımlarına yer verdiğim için tamamını okumanızı tavsiye ederim.)
“Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur.” dedikten sonra ilahi kanunları yapanın Allah olduğunu belirtmiştir.
Diğer bir cümlesinde “camiler; ibadet ve itaatle beraber din ve dünya için neler yapmak gerektiğini düşünmek, yani meşveret için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihni, başlı başına faaliyette bulunmak elzemdir.” ifadelerini kullanmıştır.
“Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur.” sözleriyle birlikte de “Hazreti Peygamber zaman-ı saadetlerinde hutbeyi kendileri verirlerdi.” vurgusu da yapmıştır.
Hutbelerde halkı aydınlatmaktan ve umumi ahvalden haberdar etmenin öneminden de bahsetmiştir.
Şu sözleri ise oldukça önemlidir:
Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Hatiplerin siyasi, içtimai ve medeni ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olacaktır.
Tam da bugün olduğu gibi!
Ama birileri 15 Temmuz, din istismarı ve koronavirüs gibi toplumsal konularda hutbe verilmesinden rahatsızlık duyuyor.
İşte bu nedenledir ki Diyanet İşleri Başkanı Erbaş üzerinden saldırılar düzenleyerek Diyanet’in kapatılması için ne gerekiyorsa yapıyor.
Bir girişimlerin amacını sadece iki örnek vererek anlamak mümkün. Çünkü ikisi de yalan!
Gazeteci Fatih Altaylı "Yabancı derken!" başlıklı yazısında Erbaş’ın "Yabancı paralar, yabancı dinler gibidir. Uzak durun." dediğini yazmıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığı açıklamada bu sözlerin Ali Erbaş’a ait olmadığını öğrendik.
Başkan Ali Erbaş’ın “Fakirler cennette, şehit mertebesine yakın yedi kat yüksekte olacaklar. Belki de biz onları kıskanacağız” dediğini söyleyerek kıyamet kopardılar.
Kısa sürede Diyanet tarafından bu ifadeleri de Erbaş’ın kullanmadığı öğrenerek yalan üzerinden ne yapılmak istendiğini görmüş olduk.
Ali Erbaş’a yönelik linç kampanyası başlatanların tek isteği Diyanet kapatılsın da nasıl kapatılırsa kapatılsın.
Tabii eskiden öyle miydi?
Mesela 1993 yılında Diyanet’in başında Demirel’e yakınlığı ile bilinen Mehmet Nuri Yılmaz vardı. Öyle ki Yılmaz’ın 28 post modern darbe sürecinde müşaviri emekli bir kurmay albaydı! (Dönemin Genelkurmay Psikolojik Harekat Dairesi Başkanı emekli Albay Oğuz Kalelioğlu 28 Şubat davası kapsamında tutuklanmış sonrasında tahliyesine karar verilmişti.)
Kalelioğlu, imamlara seminerlerde Milli Güvenlikle ilgili konuları anlatıyormuş!
Soru şu? Bugün aynı şey olsa!
Bu kişiye ve iktidarda kimin olduğuna göre değişir değil mi?
Başörtüsü ya da İHL’lere yönelik yapılan zulüm gibi konularda soru sorulduğunda “bana sormayın, o benim dışımda” şeklinde Mehmet Nuri Yılmaz gibi cevaplar verirseniz sorun olmaz elbette…
Anlıyor musunuz Diyanet neden hedefte!
Bu arada Atatürk, 5 Mart 1924 tarihli kararname ile hutbelerde adından bahsedilmesini bizzat kendi imzası ile yasaklamış. Tüm valiliklere gönderilen kararnamede ise kişilere değil, millete ve Cumhuriyet’e dua edilmesi istenmiş!
Bilin de!