Günümüzde bazı kişi ve çevreler, İslam'ı; sevgi, hoşgörü, bağışlama... gibi evrensel ilkelerinden soyutlayarak giyim, sakal, bıyık gibi şekle indirgemiş durumdalar. Her devirde bu bakış açısına sahip kişi ve gruplar var olmuşsa da, zamanımızda bu çok göze batıcı hale gelmiştir.

Günümüzde bazı kişi ve çevreler, İslam'ı; sevgi, hoşgörü, bağışlama... gibi evrensel ilkelerinden soyutlayarak giyim, sakal, bıyık gibi şekle indirgemiş durumdalar. Her devirde bu bakış açısına sahip kişi ve gruplar var olmuşsa da, zamanımızda bu çok göze batıcı hale gelmiştir. O kadar ki, bazılarının gözünde teferruat dediğimiz şeyler, öz ve ruh yerine geçmiş; dinde esas olan öz ve ruh ise ikinci plana veya geri plana itilmiştir. Bu, ebedi ve evrensel bir din olan İslam'ı, bu niteliğinden uzaklaştırmaya yarayan yanlış bir çabadır. Günümüzde her inanç, her felsefi sistem, bakış açılarını alabildiğine genişletme mecburiyeti duyarken, İslam'ın özünde var olan geniş bakış açısını daraltmak bu dine kötülük etmektir. İslam itici değil, çekici; ayrımcı değil kucaklayıcı bir dindir. Şekil unsurunu öne çıkaranlar veya ona ağırlık tanıyanlar, toplumda zaten mevcut olan kutuplaşma eğilimine de bilerek veya bilmeyerek hizmet etmiş oluyorlar.

Bu memlekette samimi olarak hac görevini yerine getirmek isteyen, ama hacdan döndüğünde çeşitli nedenlerle sakal bırakamayacağını ifade eden bir Müslüman'a, "Senin haccın geçerli olmaz" denebilmektedir. Sakal bırakan hacı, sakal bırakmayanı, görüşülüp konuşulmaya layık görmeyebilmektedir.
Bazı hoca efendiler, "Beş vakit namazını kılmayan, boşuna oruç tutmasın", veya "Beş vakit namazını, Cuma namazını kılmayanlar bayram namazına da gelmesin" gibi itici sözleriyle İslam'ı yaşamaya az çok hevesli olan insanları bilhassa gençleri bu heveslerinden soğutabilmektedirler. Bazı dini gruplar, cemaatler, bırakın bir grup ve cemaate dâhil olmayanı, başka, bir dinî grup ve cemaate dâhil olana bile iyi gözle bakmamaktadır. Hâsılı, Müslümanlık iddiasındaki bazı kimselerin ölçüleri o kadar dar ki, içine kendilerinden başka kimse sığmamaktadır.

Yüce Rabbimizin, kutsal kitabımızda yer alan sınırsız af ve merhamet fermanları; âlemlere rahmet olan peygamberimizin; kâfirlere, münafıklara bile şamil olan ılımlı, bağışlayıcı, hoşgörülü tutumu dikkate alındığında, hiçbir tür fanatizmin, şekilcilik hegemonyasının dinde prim yaptığını söylemek mümkün olmaz.
Gayretkeşlik, kraldan fazla kralcılık herhalde bazı insanların doğasında mevcut bir özelliktir. Böyleleri her devirde bulunmuştur. Peygamber devrinde bile. Bunlardan birkaçı, enabı Hakkın en sevgili peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)in Müslümanlığını az bulup; hiç evlenmemek, devamlı namaz kılıp oruç tutmak suretiyle ondan daha fazla Müslüman olmaya kalkışmışlardır. Bu girişimleri duyulunca, Hz. Peygamberin, İslam'da ruhbanlık olmadığı, her işte kendisini örnek almaları gerektiği konusunda ikazına hedef olmuşlar, tutumları da Peygamber tarafından kınanmıştır Efendimiz şu hadisiyle de bu ikazını herkese ve her devre şamil hale getirmiştir: (Ağır ve yıpratıcı olanı seçmek suretiyle) "dinle yarışa giren her kişi mutlaka yere serilir." Dinimizde şeklin değil, ruhun; kabuğun değil, özün önemli olduğunu ise şu hadisiyle perçinlemiştir: "Allah sizin suretlerinize (dış görünüşünüze) ve mallarınıza (zenginliğinize) değil, kalplerinize ve amellerinize (davranışlarınıza) değer verir."