DİNDE ANA BABAYA HÜRMET

İslam'ın ana baba hakkını güvence altına almak için getirdiği esaslar, kimsenin itiraz edemeyeceği, tartışma konusu yapamayacağı kadar etkili, anlaşılır ve sağlamdır. Ana babalar, yaşadığımız şu çağda, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde, bu esasların uygulanmasına, daha önceki hiçbir çağdaki ile mukayese edilemez ölçüde muhtaçtırlar.

Abone Ol

İslam’ın ana baba hakkını güvence altına almak için getirdiği esaslar, kimsenin itiraz edemeyeceği, tartışma konusu yapamayacağı kadar etkili, anlaşılır ve sağlamdır. Ana babalar, yaşadığımız şu çağda, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde, bu esasların uygulanmasına, daha önceki hiçbir çağdaki ile mukayese edilemez ölçüde muhtaçtırlar. Günümüzde, evlatlarının ilgisine, şefkatine, himayesine şiddetle ihtiyaç duyan sayısız ana-baba, bunları bulamamaktan dolayı gerçek bir dram yaşamaktadır. Ana-baba haklarına riayetsizliğin, şahıslarına karşı hürmetsizliğin acıklı sonuçlarına, bu yüzden doğan mağduriyetlere sık sık şahit olunmaktadır. Birçok ana-baba, yemeyip yedirdikleri, giymeyip giydirdikleri, kendileri uğruna en ağır fedakarlıklara katlandıkları evlatları tarafından terk edildikleri huzur evlerinde, düşkün yurtlarında, gönülleri kırık bir halde son günlerini tamamlamaya çalışmaktadırlar. Atalarımızın, “Baba oğula bir bağ vermiş, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş” sözüyle kurallaştırdıkları evlat nankörlüğünü çok acı şekilde, ekranlardan da anons ederek yaşamaktadırlar.

Talat Halman’ın, “Ağacından utanandır yemişlerin en acısı” diye nefis şekilde dile getirdiği, ana-babalarından, onların çeşitli hallerinden utanan evlatların türediği bir devri yaşıyoruz. “Ölmedin, gebermedin gitti moruk!” hakaretlerine maruz kalan ana-babaların ıstırabını hissetmek hiç de zor olmasa gerektir. Ana rahmine düştüğü andan itibaren onun keyfine tâbi ol; doğuşundan itibaren besle büyüt; rahatı için uykunu, istirahatını terk et; eğitimi için elindekini avucundakini saç savur; sonunda kazancın, “gebermedin moruk!” olsun. Gerçekten çok acı. İnsafla, izanla bağdaşmaz bir evlatlık. Müslümanlıkta ana-baba hakkı, ne yapılırsa yapılsın tam olarak ödenemeyecek, yüceliğinden ötürü zirvesine hiçbir zaman çıkılamayacak olan bir haktır.“Rabbin, ‘Kendisinden başkasına kulluk etmeyin, ana ve babaya iyi muamele edin’ diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde yaşlanırlarsa sakın onlara ‘öf!’ bile deme. Onları azarlama. Onlara çok güzel, gönül alıcı söz söyle.” “Onlara acıyarak tevazu (şefkat) kanadını (yerlere kadar) indir. ‘Ya Rab! Onlar beni çocukken nasıl esirgedilerse sen de onları öyle esirge” de.” Kuran- ı Kerim’de konumuza ilişkin olarak yer alan ayetlerden sadece iki tanesi olan bu ayetler bile tek başına yeterlidir. Ana-baba haklarının bu kadar yüceltildiği ilahi veya beşeri bir başka metne zor rastlanır.

Bir evlat, ana-babasına ne ölçüde hizmet ve hürmet ederse etsin, ona yine “Bravo sana, evlatlık görevini yaptın!” denemez. Çünkü bunun üst sınırı yoktur.“Ana-babaların ihtiyarlık zamanlarında bunlardan birine veya her ikisine yetişip de onlara layık oldukları hizmet ve hürmette bulunamamaktan dolayı cenneti hak edemeyen evlatların burnu yerde sürtsün!” Bu da bir hadis. Peygamberimizin beddua ettiği enderdir. Kendi şahsı için en zor durumlarda bile beddua etmemiştir. Burada beddua edişinin sebebi, anne- babanın hayır duasını alamayarak cenneti yani ebedi kurtuluş fırsatını elden kaçırmaktır. Çünkü anne- babaların duaları da bedduaları da Allah katında makbuldür. Duaları, evlatları ihya ettiği gibi, bedduaları da süründürür. Bundan kaçınmak da Müslüman’ın görevidir.