Yok, Eski AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu'nun 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde intihar etmek isteyen bir kişiyi "ikna ederek" bu eyleminden vazgeçirdiğini yazmayacağım. Zira başarısız bir kurgunun üzerinde durmak boşa vakit kaybı.

Bahsettiğim, Ahmet Bey’in bundan kısa bir zaman önce kamuoyuyla paylaştığı AK Parti’nin seçim analiziyle ilgili açıklamaları. Yapmış olduğu açıklama sayfalar dolusu olunca kendisine en has bir şekilde gönül verenlerin bile bu açıklamayı tam olarak okumadığını görünce bu yazıyı yazma gereği hissettim.

STRATEJİK DERİNLİKTEN STRATEJİK ÇÖKÜŞE

Beni bilenler bilir, Ahmet Davutoğlu’na ilişkin eleştirilerim yeni değil. Kendisinin başbakanlığından bu yana yaptıklarının yanında yapmadıklarından ötürü sürekli eleştirdim. Her eleştiride Ahmet Bey için kendini jiletleyecek dereceye gelen sosyal medya ordusu tarafından da linç edildim. Sadece ben değil, Erdoğan’ın AK Parti’nin doğal lideri olduğunu kabul eden tüm yazarlar da bu linçten payını aldı.

Ahmet Bey’in siyasi kariyerinin çöküş noktası kendisini “pelikan” adı verilen imzasız bir blog yazısı tarafından başbakanlıktan alındığını sanmasıyla başladı. Siyasi tavrını Erdoğan’ın çizgisini savunan olarak belirleyen ama şeffaf eleştirilerini de yapan bir yazar kadrosu bu imzasız blog yazısı üzerinden sürekli karalanmaya çalışıldı.

Hatta benim de içinde bulunduğum bir “pelikan şeması” bile sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Bu şemada benim görevim “sahte MİT ilişkileri” olarak yazıyordu. Hayatımda aşk, dostluk, arkadaşlık ve akraba ilişkisinden öte hiçbir ilişki bilmeyen beni bile bu çuvalın içine çamur at izi kalsın mantığıyla sığdırmaya çalıştılar. Hem de en sahtesinden.

Eh, Ahmet Davutoğlu çok okumuş bir akademisyendi. Çevresi de çok okumuş kişilerden oluşuyordu. Kendini sadece Türkiye’de değil, dünya üzerinde Suriye krizini çözecek tek kişi lanse edecek kadar da egosu tavandı. Bu ego günün birinde ihtiraslara kapılınca imzasız bir blog yazısıyla görevden alınmayı sanacak kadar hayal âlemine kapılmayı da beraberinde getirdi. Aylar, yıllar içerisinde evrim geçiren bu “pelikan” adlı blog yazısı Ahmet Bey’in sevenleri tarafından Erdoğan’a söylenemeyen sözler için de bir meşruiyet aracı haline dönüştürüldü.

DAVUTOĞLU’NUN ÇELİŞKİLERİ

Ahmet Bey, AK Parti’ye dönük eleştirilerini sıraladığı açıklamasında diyor ki: “Son yıllarda partimizin insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır.”

Bu cümle aynı sosyalizmin teoride mükemmel ama pratikte ağır bir diktatörlük olduğuyla tıpatıp örtüşüyor. Özellikle Ahmet Bey’in özgürlüğe olan aşkını bu vesileyle ilk kez öğrenmiş oldum. Çünkü kendisine yönelik bir eleştiri yapıldığında o eleştiri ve eleştiriyi yönelten kişinin susturulması için ekibi tarafından yoğun bir çaba harcanıyordu. Ayrıca Gezi provokasyonlarından bu yana 17-25 Aralık yargı darbesi, 15 Temmuz askeri darbesi ve 10 Ağustos ekonomik saldırısı geçirmiş bir ülkenin bekayı ön planda tutmasından daha doğal ne olabilir onu da kendisine sormamız gerekiyor.

Ayrıca hangi Ahmet Davutoğlu’na inanacağımızı da şaşırmış haldeyiz. 2015 yılında yaptığı bir açıklamada “Hep birlikte özgürlükçü bir anayasa yapmamız lazım. Bize göre en doğru form başkanlık sistemidir. Öyle bir anayasa, öyle bir hükümet modeli koyalım ki torunlarımız da rahat etsinler. Benim niyet ve hedefim bu görüşmelerde tamamen özgürlükçü, katılımcı, çağdaş, güçler ayrılığına dayalı bir anayasa. Önyargıları zihnimizden silerek masaya oturmalıyız.” diyerek en doğru formun başkanlık sistemi olduğunu ifade eden Ahmet Bey şimdi ise “Cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte gelen ittifak yapılanmaları beklenenin aksine siyasi yelpazedeki dağınıklığı gideremediği gibi siyasi kutupların oluşmasına ve toplumu bir arada tutan ortak değerlerin yıpranmasına yol açtı” diyor.

ZEKİ MÜREN DE BİZİ GÖRECEK Mİ?

Ahmet Davutoğlu’nun çelişkilerini artırabiliriz artırmasına ama bunun kimseye bir faydasının olmayacağı açık. Zaten Türkiye geneline baktığımızda kendisini savunan bir avuç insan dışında kimsede kalmadı. Düğünüm olsa daha fazla kişi gelir dediğim bir destekçi sayısına ne anlatsak beyhude çaba. Onlar gözlerini “hoca aşkıyla” mühürlemişler zira.

O kadar konuşup açıklama yapıp da bu açıklamanın istenildiği oranda ses getirmemesinden sonra “intihar kurgularına” kalkışmak kısa zamanda iş yapar mı derseniz onu bilemeyeceğim, AK Parti tişörtlü gence “selam olsun” der geçerim.

Ama bir durum var ki bunun üzerinde durmakta fayda var. Ahmet Bey, o kadar konuşup hiçbir şey anlatmamayı nasıl başarıyor emin değilim, çünkü ciddi bir başarı öyküsü bu. Ayrıca bir noktayı kaçırmış olmalı ki bizim toplum dar kategorizasyon yöntemleriyle kendisinin analiz edilmesinden pek hoşlanmıyor. Çünkü bizim toplum taleplerini net bir şekilde söylemesiyle meşhur. Ahmet Bey’in anlamadığı gerçek ise bu toplumla farklı kulvarlarda olduğu. Karnından konuşarak, çözümü sunmayan açıklamalar ancak şişkin bir ego macerasıyla anlatılabilir. Ki bunu hala parti üyesi olarak yapmanın parti disipliniyle de açıklanacak bir tarafı yok.

Ayrıca boş zamanlarında fake hesaplarından Erdoğan’ı eleştirmeye çalışan, Davutoğlu’nun gidişinden sonra “düşük profilli başbakan aranıyor” deyip şimdi çukurun dibini boylayan Ahmet Bey’in saz arkadaşları çoktan Etiler’in, Nişantaşı’nın müdavimleri oldu bile. Halk kitlesinden kopan bir kadronun halkla temas etmeden yapacağı analizler suya yazı yazmakla aynı şey.

Tam burada kesmeden önce yazının sonuna sakladığım spoiler’ı söylemem icap ediyor. Bir zamanlar Ahmet Bey’e aşkından ötürü ne yapacağını şaşıran yazarlardan biri de bir yazısında “genç lider lazım” demişti.

Davutoğlu kendisini kastettiğini sanmasın sakın, hani partisine çok katmak istediği Bilderberg toplantılarının müdavimi olan “genç ve yakışıklı arkadaş” var ya hani sakın o olmasın o kişi?

İşte insanın başına ne geliyorsa hep en yakın gördüğü kişilerden geliyor.

---