Partilerin seçim bildirgelerini okuyorum, sosyal demokrasiye en yakın siyasal hareket yine AK Parti. 21 yılın sonunda iktidarın vermiş olduğu yorgunlukla bu akımdan uzaklaşmasını bekleyebilirsiniz ama Türkiye'de öyle bir muhalefet anlayışı var ki Etiler'den Bağcılar'da yaşayan insanın sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor.

İdris Küçükömer’in “Türkiye’de sol sağdır, sağ ise soldur” sözü aradan yıllar geçmesine rağmen bugün de geçerli. Türk solunun TİP’ten sonra (1965 yılının TİP’inden bahsediyorum, günümüz TİP’ini sosyalizmle yan yana koymak en başta sola hakaret) ortaya bir varlık koyamamasının temel sebebi de sınıf mücadelesini Nişantaşı’nda yürütmesinde saklı.

Partilerin seçim bildirgelerini okuyorum, sosyal demokrasiye en yakın siyasal hareket yine AK Parti. 21 yılın sonunda iktidarın vermiş olduğu yorgunlukla bu akımdan uzaklaşmasını bekleyebilirsiniz ama Türkiye’de öyle bir muhalefet anlayışı var ki Etiler’den Bağcılar’da yaşayan insanın sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor. Bağcılar bu vaatleri satın almayınca seçim gecesinde üstenci bakışla hakaretlerin ardı arkası kesilmiyor.

MUHALEFETİN SINIF MÜCADELESİNİ YANLIŞ YERDE YAPIYOR

Hayat pahalılığı noktasında iktidar eleştirisi yapmak günümüzün en kolay siyaset tarzlarından biri evet, peki bu eleştiriyi nereden yaptığının bir önemi yok mu? Muhalefet bunu umursamıyor, İstanbul’un Bebek sırtlarında yoksulluğa çözüm bulmanın konformizmi neredeyse tüm muhalefete sirayet etmiş.

Oysa bu ülkenin “sosyal demokrat ya da sosyalist” olduğunu iddia eden muhalefeti neden Bağcılar’dan değil de Nişantaşı ya da Bağdat Caddesi’nden oy aldığını bir türlü çözmüş değil. Bunun sorusunu bile kendilerine sormaktan uzaklar. Sınıf mücadelesi neticede Teşvikiye’de değil, Fatih’in sokaklarında cereyan ediyor. Sosyal demokratlıksa mesele olması gereken en özet sorgulama buradan başlamalı.

AK Parti bunu başardı. Merkez sağ ya da muhafazakâr demokrat olarak konumlanan bir parti bugün ortanın altı ya da orta sınıfın partisi olarak siyaset arenasındaki yerini korumaya devam ediyor. Muhalefet bunu en basite indirgeyerek Erdoğan’ın bugüne kadar “dindarlıkla oy devşirdiğini” söylese de Süleyman Demirel’in meşhur “tencere” cümlesinden de bir ders çıkarmış değil. Çünkü iyi restoranlarda yemek yemenin “modern” sayıldığı bir düzenin parçası olan muhalefet evdeki tencereyi yorumlamayı sokaktan değil, deniz manzaralı restorandan yapmanın kolaycılığına hep mahkûm oldu.

İKTİDAR ORTA SINIFA VE KAMU ÇALIŞANLARINA MÜJDE AÇIKLAMALI

Özeleştiri kültüründen yoksun olunca da hep kendisine oy vermeyen seçmeni tanımlamayı da ihmal etmedi muhalefet. En basitinden “muhafazakâr kesim” diye bir tanım üretti. Oy almak istediği bir kesimi tanımlamak siyasetçilerin işi değil. Bahsettikleri kesimi tanımlarken de aslında onlara “diğerleri” dediğinin farkında bile olmadılar. Öyle ki o “kesim” halkın ta kendisiydi ve hep böyle yaşıyorlardı. Bu elbette “modern olmanın getirdiği” lüks restoranlardan görülür bir manzara değildi.

Yine bakıyorum muhalefete aynı alışkanlıklarını sürdürüyorlar. Bu mesele seçimi kazanıp kazanmama meselesi değil. Kazanınca bitmiyor, halkın ihtiyaçlarına göre yönetmek iktidarın asli görevi. Buna dair bir inanç uyandırabilmek tüm alışılagelmiş bakış açısını söküp atmakla ilişkili.

AK Parti’nin bu açıdan şanslı olduğunu söylemek mümkün. Hem yoksulların refah düzeyini artırdı hem de orta sınıfın partisi oldu. Şimdi seçime bir ay var. Bu noktada da kamuda gelir dağılımını en aza indirip orta sınıfa vereceği müjdelerle beraber belki de kazanabileceği en rahat seçime girecek. Çünkü birkaç adımla seçmenini inandıracağı öyküsünü geçmişinde ortaya koyduklarıyla elinde tutuyor. Son bir aylık zaman da bunu gerçekleştirmek için fena bir süre değil.

[email protected]