O şöyle demiş, bu böyle demiş bize ne! Biz yeter ki dedikodulardan uzak duralım.

TASAVVUF YAZ OKULU

Türkiye’de ilk defa bir STK girişimleriyle kurulan ve Hazreti Peygamberin yaşam biçimi olan Tasavvufu anlamak için hayata geçen Tasavvuf Enstitüsü ünlü akademisyenleri ağırlayacak. Üsküdar Üniversitesinde, Kerim Vakfı’nın desteği ile 16-29 Temmuz arasında yüksek lisans öğrencilerinin takip edebileceği dersler yanı sıra halka açık paneller de düzenlenecek. Özellikle batıda İslamafobia ile ciddi mücadele eden Prof. Carl Ernst Tasavvuf ana başlığı altında sunumlar verecek. İbnul Arabi’yi batıya tanıtan isim William Chittick ve Uzak Doğu mistizmi ve İslam arasındaki ilişkiyi kuran uzman olarak bilinen Sachiko Murata’nın yanı sıra özellikle Molla Sadra ile ilgili araştırmalarında öne çıkan James Morris mutlaka takip edilmelidir.

DEDİKODULARDAN UZAK DURMALIYIZ

O şöyle demiş, bu böyle demiş bize ne! Biz yeter ki dedikodulardan uzak duralım. Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış; biz yeter ki gereksiz konuşmalardan da uzak duralım. Dedikodu aynı zamanda fitneyi de ateşler. Bu sorumluluktan da kurtulamayız. Aziz Sancar, Nobel ödülü sahibi Türk bilim adamı Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçiş töreni nedeniyle Türkiye’deydi. Gazetecilerin gençlere ne tavsiye edersiniz sorusuna karşılık dedikodudan uzak durun mesajını verdi. Hazreti Peygamber bir şey demişse onun bir yönü olmadığını birçok yönü olduğunu kavramak için anlamaya çalışmalıyız. Peygamber efendimiz bizi dedikodu günahına karşı korurken aslında vaktimizi, ruhumuzu, enerjimizi çalan bu kötülüğe karşı topyekûn bizi korumaya çalışmaktadır.

Sosyal Medya dedikodu tarlası

Tabi hiç kaçamadığımız elimizde tuttuğumuz tuzak makinasının içinde saniye saniye düşen dedikodu haberlerini kim kaçırmak ister. Ünlülerin özel pozlarından, kim nerde, ne yemiş, ne giyinmiş, ne demiş, kiminle ne yapmış.. Renkli bir aldatmaca dünyasından gözlerimizi alamadığımızı biliyoruz ama kanıksıyoruz. Bu yüzden çocuğunuzun özel günlerinizin fotoğraflarını paylaşmayın. Sevdiklerinizle nerede ne yaptığınız, ne yediğiniz kimi ilgilendirir ki? Oysa bizim evlerimizde akşam ışık yandı mı perdeler örtülür içerisi görünmesin diye. Sokakta ulu orta bir şey yenmez. Hatta içki içenler bile ortalık yerlerde içmezler. Meyhanede, gazinolarda kapalı kapılar ardında yaparlardı ne yapacaklarsa. Şimdi ise her şey ulu orta, bir de bunlar artık sosyal medyada ifşa ediliyor.

İşine bak

İş hayatına atılan gençlere öğüdüm; iş yerindekilere takılmayın. Bırakın kim ne yaparsa yapsın. Siz sadece işinize odaklanın. Sekreter gün boyu mutfakta aşçı ile dedikodu mu yapıyor? İki iş yapıp sigara molasına çıkıp bir saat dönmüyorlar mı? Sabah size günaydın demediler mi? Gün içinde sizinle konuşmadılar mı? Muhtemelen farklısınızdır ve kıskanılıyorsunuzdur. Sakın ola onların rüzgarına kapılmayın. Siz işinize bakın. Boş vakitlerinizde araştırın. İşinize nasıl yenilik katabilirsiniz düşünün. Sizi sıçratacak şeylere odaklanın. Enerjinizi başkalarının davranışlarıyla tüketmeyin.

Başarı, doğru yolda

Ortalıkta dolaşan haberlere dahi kulağınızı tıkayın. Kötü negatif, aslı astarı olmayan haber bültenlerine kulak vermeyin. Fısıltı gazetesinden etkilenen mahalle sakinlerinin, komşularınızın telaşlı haberlerine takılmayın. Allah ne isterse o olur. Siz Allah’ın ipine sarılın, kendinize hedef koyun ve doğru yolda olun. Bir de insanların size garip gelen davranışlarını anlamaya çalışmayın. Çünkü birey olarak biz kendi hareketlerimizden, azalarımızdan sorumluyuz. Başarınızı olumsuz etkileyecek her türlü olumsuz fikirden, tavsiye kılığına girmiş kıskançlık hezeyanlarından korunun. Fetvayı kalbinizden alın. İşinizi yaparken tebessüm edin; hem kendinize hem de karşı tarafa. Kendinize tebessüm etmeniz kendinize olan saygınızdır. Karşı tarafa giden tebessüm ise cam duvarınızdır.

O BİZDEN

Bütün oyuncular topu ayaklarıyla oynarlar, fakat kaleci topu iki koluyla tutar. Tek kollu kaleci olmaz demeyin; tek kollu futbol oyuncusu olabilir belki ama, tek bacaklı orta oyuncusu farzımuhaldir. Kaleci on numara olursa onun bir bacağı olmasa da olur. Onun koltuk değnekleri kale direği görevini yaparken, aynı kaderi paylaşan karşı takımının kalecisinin yediği gol onun takımı ve kendisi için onur verici bir durum. Bir ekip içinde olmak engelli olduğunu unutturuveriyor insana. Engeli hayatından çıkarmanın bir yöntemi de birlik olmak, birlikte aynı duyguları paylaşmak olmalı. İyi bir futbolcu, sokakta avare avare dolaşırken rövoşata atmak olurdu konserve kutusuna. Hatırlayın çocukluğunuzu evde, sokakta, boş bir arsada ya da okulda dar bir koridorda nasıl da oynardık kağıttan topla. İnsan neden arar çocukluğunu; kavgalarımız bile masumdu çünkü!.. Kendimizi bir Pele, bir Maradona, bir Messi, yerine koyardık doğrusu. Resimdeki çocuk kendisi değil; sanki kendisi gibi bir futbol starı ruhu taşıyan bir Messi. Onun büyüklüğü benim gözümde tek kelimeyle onun iradesi.

SREBRENİTSA KATLİAMI

Görmediğim ve hiç bilmediğim geçmişimin ayak izlerini takip etsem kendimi bir toplu mezar çukurunda buluyorum her 11 Temmuz’da. İnsanlığı bu çukurdan kurtaracak hangi erdemli söz toprağı yeniden yeşertecek. Başka Srebrenitca’lar olmasın diye her an katliamlar film şeridi gibi gözlerimizden geçiyor. Bunu silemeyenlerin anısını hangi sosa bulayıp bir baş yapıt çıkaracağız. Yeniden kötü kahraman mı yapacağız o adını anmak istemediğim soysuzları her 11 Temmuz’da. Bu travmanın bu acının adı yok.

Haluk Levent’in bir şarkısı, Srebrenitsa anısına:

Ne güzel baktın bana, ne güzel ne güzel

Görmedim diyar diyar görmedim senden güzel

Sonunu hazırladık emanet ellerle

Katliamlar yaşadın hüzünlü gözlerinde

Seni kurtaramadık hiçbir şey yapamadık

Yüreğim buruk yüreğim hasta

Tam 17 yıl oldu seni unutamadık

Affet bizi Srebrenitsa

Her Temmuz’un 11’i yaralar kan bağlar

Düşündükçe ağlaşır çocuklar ve kadınlar

Bazen canavardır uygarlık denen illet

Çağ dışı kalır bazen insanlık, medeniyet

Aliya İzzetbegoviç:

Fakat bütün olanlara rağmen Bosna “sessizce düşmedi”.

Fransız bir gazeteci:

'Avrupa Saraybosna' da ölmüştür.

Süleyman Demirel:

Bosna-Hersek’te büyük bir insanlık dramı cereyan etmiş ve uygarlık, maalesef, buna seyirci kalmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan:

Böylesi insanlık dışı hadiselerin bir daha tekrarlanmaması için, öncelikle yapılması gereken Srebrenitsa Katliamı'nda dahli ve ihmali olan herkesin hak ettiği cezayı almasını temin etmektir. Bunun yanında aynı sokağı, şehri ve ülkeyi paylaşan insanları birbirine düşüren ırkçı, İslamofobik ve etnik nefreti körükleyen ideolojilerin yaygınlık kazanmasının önüne geçilmelidir. Srebrenitsa'da yaşanan soykırımı unutturmaya, hafife almaya veya inkâr etmeye yönelik girişimlere de asla izin verilmemelidir. ( 2016 )

İsnam Taljic:

"Allah'tan gelen ecel zor gelmez ama işkenceyle ve hiçbir sebebi olmadan gelen ecel çok acıdır "

POZİTİF (+)

Eğitim

Hani derler ya okumak önemlidir. Eğitim sistemimiz yaz boz tahtasına döndü. Akıllı tahtalar, tabletler olsa bile işin özü önemlidir. Neyi nasıl verdiğimiz önemlidir. Beklentilerimiz ne yöndedir. Onca paralar dökeriz, bir sürü okul fakülte bitiririz de çocuklarımız istediğimiz gibi eğitilmezler. İşin ironik yönü adam vali olmuş da babasını ayağına çağırmış "Baba bak ben vali oldum" demiş. Baba da cevaben "Sen vali olmuşsun ama adam olamamışsın oğlum" demiştir. Okumak güzel bir şey, okullar fakülteler, çağın gereği. Fakat okul bize sadece bir anahtar verir; o anahtarla istediğimiz kapıyı açmamız istenir. O zaman da okulla birlikte kişinin gayreti gerekir. Hatta öğrenci bir yerde çalışıyorsa yarı mektepli, yarı alaylı kendisini yetiştiriyor demektir. Para nedir, insan ilişkileri nedir, dost kimdir, düşman kimdir öğreniyor doğrusu. Anaya, babaya ya da herhangi bir sponsora bağlı kalmadan kendi emeğiyle tecrübe kazanıyorlar. Bu gibi olaylar aynı zamanda da insanlığı öğretiyor ve adam oluyorlar. Hele okuma imkanı olmayan ve sürekli çalışmak zorunda kalanlar, işine, mesleğine dört elle sarılıyorlar. Üniversite görmeden üniversitelileri cebinden çıkaran bir tecrübeye sahipler. Bu tür insanların hayat tecrübeleri de insanları etkiliyor.

NEGATİF (-)

Eğitim sistemi değişmeli. Mesleğini en iyi yapan insan yetiştirmeli. Milli ve manevi değerleri baz alarak yeni nesil çocuklarımıza karakter kazandırılmalı. Yoksa çocuklarımız Allah'a, anaya, babaya, itaatsiz nesiller olacaktır. Matematik budalası bir nesil yerine, işin felsefesini öğrenecek nesiller yetişmeli. Her çocuk ancak kaldırabileceği bir yükü kaldırır. Her çocuğu eşitleyici eğitim sistemi artık sorgulanmalı. Hangi çocuk adının ne anlama geldiğini biliyor! Türk toplumunda isim taşıyanların çoğunun Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan isimlere sahip, onun için eğer evrensel bir kültürün mirasyedileri olmak istemiyorsak, mirasımıza sahip çıkmalıyız. Arapça ve Farsçayı her Türk çocuğu bilmeli. Osmanlılığını göstermeli. Aksi taktirde küçük düşünmek bizi daha da küçültecektir.

HİÇBİR CANLI SUSUZ KALMAMALI

Yalnız yaşayan ve ölüm döşeğindeki yaşlı bir adam sanki bilinç dışı su su diye iniliyordu. Fakat başında kimsecikleri yoktu zavallı adamın. Bu bir halüsilasyon olabilirdi. Şeytan karşısına geçmiş kıs kıs gülerek "İmanını reddet sana bir damla su" diye elindeki sürahiyi gösteriyordu. Bu durumdaki insan ne yapar. Susuzluk böyle bir şey. Medeniyet nedir ki!. Medeniyet senfoni mızıkası değil, medeniyet rahmet ve merhametin tezahürü inanca dayalı kültür olmalı.

Yaz sıcaklarında su arayan sokak hayvanları. Damlayan musluğu yalayan kediler, köpekler... Hani, nerede akan o tarihi çeşmeler!.. Su sebilleri. Çağdaş medeniyet ve kültür ne kadar düşünüyor hayvanları ve canlıları. Kuşevi yapan ecdadımız, yeri geldiğinde karla kaplı çetin kış mevsiminde dağlara, yaylalara aç kurtlar için parça parça et bıraktığını, aç kurtların açlıktan telef olmalarını önlüyorlardı. Bu medeniyet ve kültür değil de nedir?

Günümüzde elinde pet şişesiyle yem ve su taşıyan merhamet duygusu taşıyan gönüllüleri kutlamak gerek. Herkes bunu örnek alsın diyeceğim ama, özellikle büyük şehirlerde belediyeler bu sorunları birer projeye çevirerek ecdadımızın bize bıraktığı kültürü yad etmelerini tavsiye ediyorum. Bir canlıya nasıl değer verilmiş göstermelerini istiyorum. Bir yudum su hayat kurtarabilir. Ölüm döşeğindeki bir hastaya bir damla su vermek insanı vicdani azabtan kurtarabilir.

Velhasıl bu kavurucu yaz günlerinde susuz hayvan kalmamalı. Herkes evinin önüne bir kaba su koysa bu bile yeter.