29 Ekim Cumhuriyetin ilanı yıllardır coşkuyla kutlanır, hep duyarız ama o coşkunun tam içinde yer almak bambaşka bir duygu.
29 Ekim Cumhuriyetin ilanı yıllardır coşkuyla kutlanır, hep duyarız ama o coşkunun tam içinde yer almak bambaşka bir duygu.
29 Ekim sabahı, Türkiye’nin çeşitli illerinden de kalkıp gelmiş on binin üzerinde motosiklet sürücüsü Caddebostan, Suadiye taraflarında buluşarak oluşturduğu konvoy ile Bağdat Caddesi, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü, Beşiktaş, Unkapanı, Fener, Balat güzergahı ile Edirnekapı Şehitliği’ne ulaştı. Şehitler anıtının önünde bu vatan için şehit olmuş yaşlı, genç, kadın, erkek kim varsa bir kez daha hatırlandı ve dualar edildi. Yurdun çeşitli yerlerinden getirilmiş olan vatan toprağı sembolik olarak mezarlara serpildi. Bir de yol kenarlarındaki çelik bariyerlerin motosikletli kazada giyotin etkisi yaparak ölümlere neden olması konusuna dikkat çekmek üzere küçük bir gösterim yapıldı.
Aslında on binden fazla motosikletlinin 29 Ekim'deki korteje katılması, çeşitli nedenlerle gelemeyen binlercesini de temsil etmektedir. Bir de, yol boyunca bizleri alkışlayarak, el sallayarak selamlayan özellikle çocukları da eklerseniz, aslında yüzbinler ruhlarıyla o kortejdeydi.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkış ile sembolize olan Kurtuluş Savaşı kadınlı erkekli bir halk hareketine dönüştü kısa sürede. O zamanlar için ‘eldeki imkanlarla’ diye bir cümle kuramazsınız, çünkü elde ‘imkan’ falan yoktu ama her türlü imkansızlık bol miktarda vardı. En önemlisi, yıkılmış bir imparatorluğun yıllardır süren toprak kayıpları, yenilgileri, Balkanlardaki katliamlar, oradan Anadolu’ya ulaşabilen az sayıda insan ve dahi, ‘artık yapacak bir şey yok, ne olacaksa olsun!’ yılgınlığının gittikçe yaygınlaşmaya başlaması… Yani aslında en önemli savaş bu ortamda dahi teslim olmayı kabul etmeme, her şeye rağmen, bedeli ne olursa olsun ayağa kalkıp aynı inançla çarpışabilmekti. Bu savaş 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla taçlandırıldı. Halkın Cumhuriyet’e sahip çıkması 94 yıl sonra dahi bu kadar coşkuyla kutlaması tüm bu duyguları içeren, insanları aynı hislerle bir araya getiren günlerin başında yer alır.
15 Temmuz darbe girişimine tepki de aynı ruhla geldi. Sokağa çıkıp o silahlı askerlerin önünde ellerinde kendilerini savunacak hiçbir şeyleri olmadan duran o güzel insanlar, o masum insanların hatırına öldürülebilecekleri gelmedi. Bir tek şeyi gayet iyi biliyorlardı, dedeleri, büyük dedelerinin yaptığı gibi ‘asla teslim olmayacaklardı!’. Asla teslim olup zul altında yaşamayacaklardı. Bu silahsız masum insanların üzerine ateş açan, tanklarıyla bedenlerini parçalayan, savaş uçaklarıyla bomba, mermi yağdıran darbeciler başarılı olsalardı nasıl bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık, düşünmek dahi ağır geliyor.
Bu vesileyle, motor sürücüleri kendilerini doğrudan ilgilendiren birkaç önemli konuda da farkındalık yaratmayı başardılar. Birincisi, ‘trafikte farkındalık’. Biliyorsunuz motosikletlerin kendilerini koruyacak kaportaları yok. Sıradan bir arabada çizik, ezik etkisi yaratacak en ufak bir çarpma dahi vahim sonuçlara yol açabiliyor. Otomobil sürücülerinin biraz daha dikkatli olması gerekiyor. Bir diğer ve çok önemli konu da şehir içleri de dahil otoyol kenarlarında bulunan ‘çelik bariyerler’. Bu bariyerler, kaza anında yere düşüp sürüklenen veya tam da üzerine düşen sürücüler üzerinde ‘giyotin’ etkisi yapıyor ve kazaların ölümle sonuçlanmasında önemli rol oynuyor. Bu bariyerler, çarpmanın etkisini azaltacak, sürücülerin uzuvlarının kopmasını daha aza indirgeyecek türden malzeme ve tasarım ile yapılmış yenileriyle değiştirilebilse, en azından ölümlü kazaların sayısı azalır. Umarız yetkililerin ilgisini çekecek düzeyde çalışmalar yürütülür ve süreç içinde karayollarımız daha az ölüme sebebiyet verecek bariyerlerle donatılabilir.
Cumhuriyet Bayramı herkese kutlu olsun!