Siyaset - Politika

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu gözyaşı bu acı son bulacak...

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistin'in Geleceği Konferansı'nda konuştu.

Abone Ol

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemize yaklaşan tehlikeyi göremeyen idrak yoksunu kimi şahsiyetler varsa da biz riski görüyor ve her türlü tedbiri alıyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

"İsrail'in soykırım politikası insanlığın Siyonizm'in gerçek yüzüyle tanışmasına da vesile oldu"

Geçen yıl 7 Ekim'de İsrail'in Gazze'ye yönelik başlattığı saldırılar Filistin meselesini tekrar insanlığın gündemine taşıdı. Gazze'de çoğu çocuk ve kadın yaklaşık 50 bin masumun hayatına mal olan ve halen devam eden katliamlar Filistin halkına yönelik zulmü bir kez daha tüm dünyanın dikkatine getirdi. Gazze'den sonra şimdi de Lübnan'a uzanan İsrail'in soykırım politikası insanlığın Siyonizm'in gerçek yüzüyle tanışmasına da vesile oldu. Yine bu süreçte Siyonist lobisinin küresel güçleri ve sistemi nasıl kontrol ettiğini, ekonomiyi, ticareti, medyayı, sinema sektörünü, sanatın her dalını, akademiyi, üniversiteleri hatta bazı ülkelerde devleti, askeri ve sivil bürokrasiyi nasıl baskı altında tuttuğunu hepimiz çok yakından gördük.

"Batı'nın savunduğu değerler rafa kaldırıldı"

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi dahil uluslararası örgütlerin, İsrail'in şımarıklıkları karşısında nasıl büyük bir acize düştüklerini yine hep beraber yüzümüz kızararak takip ettik. İnsan hakları örgütlerinin, küresel ölçekte yayın yapan meşhur medya organlarının, söz konusu Filistin olunca, söz konusu Gazzeli, Batı Şerialı, Lübnanlı mazlumlar olunca, mesele Gazze'de vahşice öldürülen masum çocukların hakları olunca, keskin nişancı kurşunuyla katledilen henüz 1-2 yaşındaki bebekler olunca, nasıl derin bir sessizliğe büründüklerine, nasıl üç maymunu oynadıklarına yine sizlerle birlikte şahitlik ettik. Batı'nın yıllardır savuna geldiği özgürlük, demokrasi, hukuk, ifade ve basın hürriyeti gibi değerlerin tamamı bir çırpıda rafa kaldırıldı.

"2 milyon insana her türlü zulmü reva gördüler"

Daha bunun gibi, insanı insanlığından utandıran nice sahne gözlerimizin önünde yaşandı. Canlı yayında gazeteciler kurşunlandı. Hastaneler, camiler, okullar, kiliseler vuruldu. Yardım kuyruğundaki sivillerin üzerine bombalar yağdırıldı. Siyasetçiler, doktorlar, insani yardım görevlileri hunharca katledildi. 360 kilometrekarelik daracık bir alana sıkıştırdıkları 2 milyon insana her türlü zulmü reva gördüler. Açlıkla, susuzlukla, gıdasızlıkla, ilaçsız, doktorsuz, hastanesiz, bütün bunları bu şekilde bırakarak canlarını alamadıkları insanları bombalarla öldürdüler. 

"Filistin halkı bu zulmü 10 yıllardır yaşıyor"

Tüm bunları ve çok daha fazlasını 7 Ekim'den bu yana hepimiz içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum. Her ne kadar dünya İsrail vahşetine 7 Ekim'den sonra gözlerini açmış olsa da, Filistin halkı bu zulmü 10 yıllardır yaşıyor. İsrail'in işgal, yıkım ve infaz politikası tam 76 yıldır aralıksız devam ediyor. Esasında Filistin'de kan, gözyaşı ve zulüm hiçbir zaman dinmedi. Bakınız, İsrail devleti 1948 yılında kuruldu. Buna devlet dersen yanlış olur. İlk adımı böyle atıldı. Filistin halkının gözünde 14 Mayıs 1948 büyük bir felaket demekti. İsrail güçleri Nekbe sırasında yaklaşık 1 milyon Filistinli'yi sürgün etti, Filistinlilere ait 675 köyü ve kasabayı yok etti. Binlerce Filistinli'yi öldürdü. Kan ve işgal üzerinde kurulan İsrail Nekbe'den itibaren Şaron katliamı, Şabra ve Şatilla katliamı, Kudüs ve Cenin katliamlarıyla kan dökmeye devam etti.

"İsrail, Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koydu"

Burada İsrail'in işgal siyasetinin anlaşılması açısından bazı rakamları kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. Nekbe'den bu yana işgalini sürekli genişleten İsrail şu anda 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumdadır. Yani işgal etmiş durumdadır. Yine bu tarihten itibaren İsrail, Filistinlileri öz yurtlarında mülteci konumuna getirmiş, milyonlarca Filistinli'yi evinden, yurdundan göçe zorlamıştır. Biraz önce de ifade ettim. Sadece Nekbe'de sürgün edilen Filistinli sayısı 1 milyona yaklaşıyor. Bugün önemli bir kısmı Ürdün'de olmak üzere, dünya genelinde evlerine dönmeyi hasretle bekleyen hatta zorla çıkarıldıkları evlerinin anahtarını saklayan 6 milyonu aşkın Filistinli mülteci bulunuyor.

Dini fanatizmle hareket eden illegal yerleşimcilerin sayısı ve gasp ettikleri Filistin toprağı her yıl katlanarak büyüyor. 2002 yılında inşaasına başladığı ayrım duvarıyla İsrail, Filistin topraklarındaki, Filistin toprağı olan Kudüs dahil birçok bölgeye artık gidemiyor. 7 Ekim soykırımından önce Gazze zaten 17 yıl boyunca abluka altındaydı. 2 milyonu aşkın Gazzeli 17 yıl süresince açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum edildi. Aslında İsrail'in ırkçı, faşizan politikalarının mağduru sadece Filistin halkı da değildi. Farklı kökenden, özellikle de Afrika kökenli Museviler de Apartheid uygulamalarıyla karşılaşmaktaydı.

"Resmi sınırları netleşmemiş tek devlet, adı devlet İsrail'dir"

Şu hususa da dikkatlerinizi çekmek isterim. Bugün Birleşmiş Milletler üyesi olup da resmi sınırları halen netleşmemiş tek devlet, adı devlet İsrail'dir. Bu gerçeği 74. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1947 yılından bu yana İsrail'in değişen haritasını göstererek İsrail'in sınırları neresidir diye tüm dünyaya sormuştum. Aradan geçen zaman zarfında bu sorunun cevabını veren çıkmadı. İsrailli yöneticiler bırakın cevap vermeyi, Gazze soykırımı ile birlikte yeni haritalar paylaşmayı sürdürdüler. Fakat biz bu haritaları göstermeye devam edeceğiz. Bununla kalmayıp, Gazze'yi işgalle yetinmeyeceklerini Lübnan'a saldırarak ne yaptılar, gösterdiler. Netanyahu'nun kabine üyeleri asıl gayelerinin ne olduğunu, gözlerini nerelere diktiklerini, işgal politikalarını nereye kadar uzatmak istediklerini yaptıkları her yeni açıklamayla deşifre ediyorlar.  Giderek şımaran, giderek azgınlaşan İsrail durdurulmadığı takdirde bu yayılmacılığın nereye uzanacağını tahmin edebiliyoruz. Ülkemize yaklaşan tehlikeyi göremeyen idrak yoksunu, kimi şahsiyetler varsa da, biz riski görüyor ve her türlü tedbiri alıyoruz. 

"Gazzeliler çok büyük bir insani trajedi yaşıyor"

Gazzeli bir çocuğun yürek parçalayan şu feryadı yaşanan barbarlığı çok net anlatıyor; "Susuzluktan, açlıktan ve sürekli yer değiştirmekten başka hiçbir şey yaşamadım. Çocukluğumu da yaşayamadım. Yorulduk, bıktık. Artık ölüp dinlenmek istiyorum."Hepimize ibret olacak bu sözleri evlerinden, topraklarından sürülen, milyonlarca masum Filistinlinin acı hikayesinin özetidir. İsrail'in vahşi saldırıları sonucunda Gazze benzerlerine sadece 2. Dünya Savaşı sırasında tanık olduğumuz 2 milyon insanın toplandığı devasa bir toplama kampına dönüşmüştür. İsrail'in yıldırma politikasıyla sürekli kuzeyden güneye, güneyden kuzeye sürükledikleri Gazzeliler çok büyük bir insani trajedi yaşıyor. Yaklaşan kış mevsimi ile birlikte, bu trajedinin derinleşeceği açıktır. Gazze'ye kış mevsiminden önce daha fazla insani yardım ulaştırılması noktasında uluslararası toplumun ve İslam dünyasının daha fazla gayret sarf etmesi gerekiyor.

"Kendi hakkını koruyamayan BM, başkalarının hakkını nasıl savunacak?"

Yine bu süreçte Filistinli mültecileri ayakta tutan, yardım ajansı URWA'ya desteğin artırılması fevkalade önemlidir. Lübnan geçici görev gücüne saldırısıyla İsrail başta Güvenlik Konseyi olmak üzere, Birleşmiş Milletlere alenen meydan okumuştur. Bu hayırdışlıklara şimdiye kadar daimi üyelerden net bir tepki gelmemesi en az saldırılar kadar vahim bir durumdur. Soruyorum: kendi personelinin hakkını korumayan bir Birleşmiş Milletler, başkalarının hakkını nasıl savunacak? Kafasında "UN" yazılı mavi baskı olan askere uzanan elleri kıramayan Birleşmiş Milletler, Gazzeli'lere, Lübnanlılara uzanan kirli elleri nasıl engelleyecektir? Her gün itibar kaybeden Birleşmiş Milletleri içine düştüğü bu utanç girdabından kim çekip alacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bölgemizin kan deryasına dönmesini, Gazze'de sivillerin diri diri yakılmasını daha ne kadar seyredecek? İslam dünyası bu barbarlığın önüne geçmek için ne zaman adım atacak?

"İsrail, kuralları ve değerleri de katletmektedir"

Son Birleşmiş Milletler hitabımda gündeme getirdiğim Genel Kurul'un 1950 tarihli barış için birlik kararında olduğu gibi, kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisi bu süreçte mutlaka değerlendirilmelidir. Tekrar soruyorum: İsrail yönetimi, Gazze ve Lübnan'da uyguladığı vahşetle sadece on binlerce masumu değil, dünyanın son bir asırda inşa ettiği tüm yapıları, kuralları ve değerleri de katletmektedir. Gazze ve Lübnan'da ölen sadece çocuklar, sadece kadınlar, yaşlılar ve siviller değil, insanlığın vicdanıdır. Binlerce yıllık ortak birikimidir.

Türkiye olarak ilk günden itibaren bu soykırım karşısında itirazlarını ve ikazlarını en yüksek seviyede dile getiren ülkeyiz. Bakınız biz Filistin sevindiğinde sevinen, üzüldüğünde üzülen, Filistin halkının derdini kendi derdi olarak gören bir milletiz. Tarih boyunca ne zaman Filistin'de bir kan, bir gözyaşı dökülse acısı bizim de yüreğimizi dağlamıştır. Kimseyi ayırmadan zalimlerin karşısında, mazlumların yanında güçlü bir duruş sergiledik. Zulme sessiz kalanlardan olmadık. Adam aldırma da geç diyenlerden asla ve asla olmadık. Tüm imkanlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında olduk. Tarihimizden, inancımızdan, insanlığımızdan kaynaklanan görevlerimizi layıkıyla yerine getirmeye çalıştık.

"Filistin’de işlenen katliama dikkat çektik"

Tüm imkansızlıklara rağmen vatan topraklarını kahramanca savunan Filistin halkının yanında sapasağlam duruyoruz. Filistin direnişine kara çalmak için akla ziyan bahanelerin arkasına sığınan zihni köleleştirilmiş siyonist severlere aldırmadan, her platformda hakkı ve hakikati gür bir sedayla haykırıyoruz. Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim ki; Genel Başkanı olduğum AK Parti de, hükümetimizin yürüttüğü bu çalışmalara siyaset kulvarında ciddi destek veriyor. Yıl başında 114 ülke ve 448 siyasi partiye mektup göndermek suretiyle, parti olarak Filistin’de işlenen katliama dikkat çektik. Bunun dışında gençlik ve kadın kollarımız, Filistin halkıyla dayanışmamızı sergileyen çok önemli faaliyetler gerçekleştirdiler. Gazze ve işgal edilmiş diğer Filistin topraklarında yapılan zulümleri daima milletimizin gündeminde tutmayı başardık. Aynı şekilde Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı hedef alan tacizler karşısında da çok kararlı bir duruş sergiledik.

Ateşkes görüşmelerine destekten kanser hastası ve yaralıların ülkemize getirilmesine kadar geniş bir alanda faaliyetler yürüttük. İnşallah bundan sonra da kimseden çekinmeden, tehditler karşısında geri adım atmadan Filistin davasına, Filistin halkının özgürlük mücadelesine tüm imkanlarımızla sahip çıkacağız. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti kuruluncaya dek yılmadan, yorulmadan mücadeleyi devam ettireceğiz.

"Bu gözyaşı, bu acı son bulacak"

Şu gerçeği bugün bir kez daha ifade ediyorum: Türkiye, Filistinli ve Lübnanlı kardeşlerinin yanındadır. Zafer, inşallah Gazze ve Lübnan’da inananların olacaktır. Büyük acılar yaşansa da, Allah’ın izniyle, bu süreç 1967 sınırları temelinde özgür bir Filistin Devletinin kurulmasıyla neticelenecektir. Hiç endişeniz olmasın; bir gün gelecek, bu gözyaşı, bu acı son bulacak. Gazzeli anneler çocuklarının kefenini değil, inşallah çeyizini hazırlayacak. Gazze’de, Batı Şeria’da, işgal edilmiş tüm Filistin topraklarında çocuklar özgürce koşacak, korkusuzca onayacak, gökyüzüne baktıklarında savaş uçaklarını değil; güneşi, ayı, parıldayan yıldızları görecek. Buna biz, tüm kalbimizle inanıyoruz.