"Reconquista" hareketleri İstanbul ile sınırlı değil. CHP deyince akla gelen ilk ve "en büyük icraat" olan heykel açma faaliyetlerini Ankara'da görmeye başladık.
HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı %13’lük oydan sonra sergilediği şımarıklıktan “ders” almış gibi gözüküyor. Dersi kimin verdiği ayrı bir konu. Aslında şimdi dağdan inip şehirde ve TBMM’de perde arkasındaki gizli mahfil ortalıklarıyla sergiledikleri tavır, onların en iyi bildiği ve yaptığı tavırdır. Zira onlarca yıl, dağda sergiledikleri tavrın bir üst ve gelişmiş modelini sergiliyorlar. Yâni gündüz tarlada köylü kıyâfetiyle ırgat rolünü oynayıp gece dağa çıkarak terörist olup köy basan, mezra yağmalamak bu tavrın daha antipatik hâliydi. Ama “ders” alıp kendilerini onlara sunulan imkânları daha iyi(!) kullanmak için artık şımarıklık yapmıyorlar. O kadar ki, ellerindeki silahı sakladıkları gibi, kendilerine daha çok perde arkasına saklıyorlar. Sırtlarını üç harfli envâi çeşit terör örgütüne dayamıyorlar; daha hevesli olanlara omuz veriyorlar. Ama “huylu huyundan vazgeçmez”; bu ülkenin Cumhurbaşkanı’na “sus, yoksa biz susturacağız” demekten de geri durmuyorlar.
Peki, kim bu “daha hevesli olanlar”? Elbette onlara terörist demeyenler. Elbette (başbakanlık makamı varken) “bir kerecik başbakan olayım, isterseniz bir daha seçmeyin” diyecek kadar hevesini gizleyemeyenler. Elbette mazbatası verilmemişken defterleri “başkan” olarak imzâlayanlar ve mazbata geri alındığında da buna devam edenler. Elbette memleketin en büyük ve en öncelikli sorunu oymuş gibi, PKK literatüründen alınıp kamuya mâl edilen “T.C.”yi ele geçirdikleri yerlere koyup Atatürkçülüğü biraz daha istismar edenler. Elbette, “bahar gelecek” diyerek oy toplayıp seçilince “ama bizim buna yetkimiz yok” deyip yan çizenler. Ve daha niceleri…
CHP’nin “Reconquista”sı
711 yılında Târık bin Ziyad komutasındaki İslâm ordusunun Afrika’nın küçük liman şehri Ceuta’dan Avrupa’ya geçip İberya Yarımadası’na adım atmasıyla başlayan İslâm hâkimiyeti, 1492 yılında son Endülüs Emevî beyliğinin yıkılmasıyla son bulmuştu. En geniş sınırlarında Fransa’nın ortalarına kadar genişleyen Endülüs Emevî devleti, önce parçalanıp sonra da beylik beylik ortadan kalmış ve bu topraklar yeniden Hristiyanların hâkimiyetine girmişti. İspanyollar buna “reconquista” (yeniden fetih) adını vermiştir.
Üç büyük şehrin birini (İzmir) hiç vermeyip yirmi beş yıl, “2-1” yenik durumda oynayan CHP, durumu “3-0” yapınca, İmamoğlu’nun yirmi bir günlük mazbatalı döneminde, âdeta bir Reconquista havasına girdi. Yunan basını, İmamoğlu’na “Konstantinapol’ün yeni fâtihi” dedi. 7 Haziran 2015 seçimlerindeki sonuçlarını “asrın Selahaddin’i durduruldu” şeklinde manşet yapan İsrail basını, Yunan basınından geri kalmadı.
İspanyollar Endülüs’ü geri aldıklarında İslâm’ın bütün izlerini kısa sürede sildiler. İslâm devletinde huzur içinde yaşayan Yahudileri de rahat bırakmadılar. CHP ise “tek parti dönemi hatırlanmasın” diye olacak, fincancı katırlarını ürkütmemeye çalıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önüne “T.C.” yazmak gibi sembolik işler yaptı. Bâri kısaltma kullanmadan “Türkiye Cumhuriyeti” yazsalardı, ama dertleri başka. Ayrıca sanki dünyâda başka bir İstanbul varmış da, Türkiyedekiyle karışmasında diye İBB’nin önüne “T.C.” koydular.
Henüz YSK’nın verdiği seçimlerin yenilenmesi karârından bir gün önce Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a kısa süreli gelip özel bir yatta “gizemli bir toplantı” yapması ve hemen Ankara’ya geri dönmesi de gösterdi ki, mesele İstanbul Belediye Başkanlığından da hemen büyük. Ama seçimin yenilenme karârıyla bu gizli toplantıda konuşulanlar da askıya alındı. CHP, İstanbul’da “bahar rehâveti” havasında hareket etmeye çalışma ve “Dinî Yayınları Fuarı”na izin vermeme gibi rengini gösterecek, ama çok da ses getirmeyecek adımlar attı; sorumluluğu da esnafa ve itfaiyeye attı. Gerçi bu fuar, Nurettin Sözen zamânında bile düzenlenmişti, ama Ekrem İmamoğlu bu hareketiyle bir yerle mesaj gönderdi. Fakat hareket şunu da gösterdi ki, maazallah yerel yönetimdeki başarıyı merkezî yönetime ve TBMM’ye ilerletecek olsalar, şımarmakta ve aymazlıkta sınır tanımayacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki %52 oy oranına bile “ama %48 istemiyor” diyecek kadar çamura yatmaları, ibre kendilerine döndüğünde neler yapabileceklerini, 28 Şubat sürecini yaşayanlar tahmin etmekte zorlanmayacaktır.
Bâzı isimlerin “âcil kaçış bavulları”nı hazırlamış olması ve “Seçimler tekrarlanmasın”, “İmamoğlu’nun oyu artar” şeklinde yan çizmeleri, Reconquista hevesini arttırdı. Ancak heveslerini 23 Haziran’da yapılacak seçimlere kadar dondurdular. Şimdilik sâdece “canım sıkkın” diyorlar.
“Ortada fol yok, yumurta yok” demeyin. Folluk çoktan ortaya çıktı. Bâzı yumurtaların üzerine kuluçkaya yatanlar bile oldu. Bâzı isimler de horozluk rolü oynayarak hedef saptırmaya çalıştı. Ama yumurtalar için gerekli sıcaklığa ulaşılırsa çıkacak olan yavrular civciv olmayacak. İşte o zaman “eşitlik”, “demokrasi”, “ötekileştirmeye hayır”, “herkesin başkanı”, “herkes kazandı”, “zafer değil başarı”, “beni çok seveceksiniz” gibi sloganların üçkâğıtçı müteahhitlerin “örnek dâiresi” olduğunu şimdi anlamayanlar bile anlayacak.
“Reconquista” hareketleri İstanbul ile sınırlı değil. CHP deyince akla gelen ilk ve “en büyük icraat” olan heykel açma faaliyetlerini Ankara’da görmeye başladık. Şekil olarak ne olduğu belli olmayan ve “modern sanat” deyip anlamsızlığına kılıf bulunan heykelin boyutunu küçük olsa da görsel anlamda işlevi oldukça önemlidir. Gözler ve dikkatler İstanbul’dayken CHP’nin yeni kazandığı illerdeki değişiklikler henüz ortaya çıkmadı. İzmir istikrarlı bir şekilde “Körfez’in pis kokusu”nu teneffüs etmeye devam ederken, diğer illerde olup biteni 24 Haziran itibariyle göreceğiz.