Eylül öldü. Leyla günlerdir aranıyordu. Onunda cansız bedeni bulundu.
Çocuklar bir bir kayboluyor. Duyduklarımız var, duymadıklarımız, bilmediklerimiz var. Sapık zihniyetler o çocuklara düşünemeyeceğimiz eziyetler yapıp, öldürüyorlar. Sosyal medya bu konuda son derece hassas. Leyla’nın ve Eylül’ün kaybolduğu günden beri sosyal medyada bu haberi okumadığım gün olmadı. Kötü haberle birlikte kınama ve protesto haberleri de hiç eksik olmadı. Herkes bir anda bu olaylar karşısında tek ses oldu. Benim en çok dikkatimi çeken ve garipsediğim durum, olayın saptırılıp bu sapıklıktan siyaset yapanlar. Bu haberler arasında en çok yazılan haber. Üstünden iki yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen bir çok kişi hatırlar. Ensar Vakfında ki taciz olayını. O dönem Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu basın açıklaması yapmış. Ramazanoğlu; zamanında Ensar Vakfında ki taciz olayları ile ilgili özetle, ‘Bunu yapan cezalandırılacaktır. Bir kişinin yaptığı olayla vakfın adını kirletmemeliyiz’’ diyor. (Bu haberi internet bulup tekrar tekrar dinledim.) Şimdi bu acı olaylardan sonra eski bakanın bu açıklamasını “Bir kereden bir şey olmaz” dedi, diye sosyal medyada dolaşıyor. Tüm partiyi ve partilileri bu çarpıtılmış haberle ilişkilendirilip “bir kereden bir şey olmazcılar” tiniyetinde yazılıp çiziliyor olması akıl alır değil. Siyaset bu mu? Sapıklıktan da mı beslenir oldu.
Eylül ve Leyla’nın adı çirkin siyasi oyunlara karışmamalı! Karıştırmamalıyız!
Tekil güç!
Klass Magazin temmuz sayısında benimle bir röportaj yaptı. Sevgili Muammer Kapucuoğlu söylediklerimden bir başlık yakalamış ve yazmış. “Yalnız kadın güçlü kadındır”. Hiçbir şey konuşmadan tamamen kendi inisiyatifinde seçmiş olduğu başlık için çok eleştiri aldım. “Sadece yalnız kadın mı güçlü? Ne yani biz evliyiz de güçsüz müyüz?” gibi çok yorum aldım. Çalışın, çalışmayın. Bekar olun, evli olun. Ailenizle veya yalnız yaşayın. Benim için kadın eşittir, güç demek. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın neresinde olursanız olun kadının işi hala zor. Yıl 2018 ama kadın hala kendini her şey için ispatlıyor. İşe girmek için. Eş olabilmek için. İyi bir anne olabileceği için bile kendini ispatlamak zorunda kalıyor. Dünya kadınlar için bu kadar zorken, bir de size güvenen ve destekleyen biri yanımızda yoksa işimiz daha da zor. Madden veya torpil desteğinden bahsetmiyorum. Yanımızda birinin “Hadi sen yaparsın! Bunun da üstesinden gelirsin! Kalk ayağa” demesinden bahsediyorum. Manen ve yürekten yapılan destekten bahsediyorum. İşte bu desteği olmayan kadınlar var. Yani; siz de takdir edersiniz ki yalnız kadınlar için hayat maalesef sizinkinden daha zor. Siz bana kızmaya devam edebilirsiniz. Yalnız kadın, güçlü kadındır!
5 dakika!
Sibel Can’ın dört yıl aradan sonra “Yeni Aşkım” adlı albümü piyasaya çıktı. Herkes bilir, Sibel Can’ın albümü çıktıysa zayıflamıştır. Sanki sadece albüm çıkarmak için zayıflıyor. Şarkıları biraz olsun gündemden düşmeye başladığında ise Sibel Can yine kaybolur. Ve kilo alır. Bu alınıp verilen kiloları da her seferinde büyük bir devlet sorunu gibi çözmeye çalışırız.
Yağlarını mı aldırdı? Mide ameliyatı olup, balon mu yuttu? Hangi çayı içti de zayıfladı? Gibi gibi beş bilinmezli denklem konusu yaparız. Ama bu yıl ne olduğunu maalesef herkes çözdü. Hem de çok kısa bir zamanda. Fotoshop! Günümüzde cep telefonları ile yeni yetme ergenler bile daha iyisini yaparken, Sibel Can’ın nasıl böyle bir tongaya düştüğünü anlayabilmiş değilim. Üzüldüm. Oysa ki biz hazırlanmıştık. Yaz boyu “nasıl zayıfladı bu kadın” diye kendi kendimizi yiyecektik. Biz nasıl zayıflayamıyoruz diye hayıflanacaktık. Olmadı. İşin aslı astarı; fotoshop kurbanları arasına giren Sibel Can’ın, Tan Taşçı ile yaptığı “5 dakika” düetini beğendiğimi yazmadan da noktayı koyamazdım.