1940 yılında Edson Arantes de Nascimento olarak doğan ama 1950'lerden itibaren tüm dünyanın Pele olarak tanıdığı, romantik futbol çağının en nadide çiçeği ve milyarların gönlündeki en mutena köşelerin yegâne sahibi "Çıplak Ayak", kader yazgısının bir tecellisi olarak dünyaya, sevenlerine veda edip giderken bizleri epeyi hüzünlendirdi.
1940 yılında Edson Arantes de Nascimento olarak doğan ama 1950’lerden itibaren tüm dünyanın Pele olarak tanıdığı, romantik futbol çağının en nadide çiçeği ve milyarların gönlündeki en mutena köşelerin yegâne sahibi “Çıplak Ayak”, kader yazgısının bir tecellisi olarak dünyaya, sevenlerine veda edip giderken bizleri epeyi hüzünlendirdi.
Kendisine neden Pele denildiğiyle ilgili birçok hikaye olmasına rağmen bizim çocukluğumuzdan beri bildiğimiz Brezilya’da konuşulan Portekizcenin yerel lehçelerinin birisinde çıplak ayak “Pele” demekmiş, onun için Pele aşağı, Pele yukarı yetmiş senedir kullanılır olmuş ve bu lakap tarihe geçmiş bu haliyle.
Günümüzde endüstriyel futbolun ileri sürümlerinden birisi geçerli olduğu için mevcut Z Kuşağı’nın Pele’den pek haz etmemesini anlayabiliriz. Onlar daha ziyade atletik yapısı, dayanıklılığı ve oyun içi taktik bilgisi gelişkin futbol makinelerinden hoşlanıyorlar. Artık Ronaldo bile demode kaldı onlar için, Messi son zamanlarını yaşıyor, bırakın Pele’yi.
Oysa; futbolun şu anki oldukça ticari halinden bir önceki dönem olan romantik futbol çağının kanlı-canlı efsanesi Pele idi. Attığı goller, elde ettiği başarılar, rekorlar kitabına girmiş istatistikleri, Dünya Kupası başarıları, Brezilya’nın milli servet olarak ihracat yasağı koyduğu tek ürün olması falan internetin olmadığı, kulaktan kulağa yayılan enformasyon çağının duyunca yüreğimizi kıpırdatan efsaneleriydi.
Dünyaya futbol eşittir Brezilya denklemini Pele ezberletti. Peş peşe yaşanan zaferlerden sonra, Halit Kıvanç’ın tatlı tatlı anlatımıyla biz Türklerdeki Brezilya sevgisi Pele ile başladı. Daha sonraki yıllarda Didi’den Roberto Carlos’a uzanan yelpazede Brezilyalı futbol insanları Ülkemizde hep sevgi ve itibar gördülerse bunun ilk başlatanı Pele ve ona olan romantik aşkımızdı elbette.
Siyah-beyaz televizyon ekranlarından, gazete sayfalarından görebildiğimiz nadir görüntülerde, kısacık özetlerde hep en estetik işleri yapan, ince pasları şık vuruşlarla gol haline getiren bir üst insan modeli olarak idrak ettiğimiz futbol emekçisiydi bizim kuşak için Pele. Topa olan hakimiyeti, alışları, dönüşleri, vuruşları hep taklit etmeye çalıştığımız şeylerdi. Hepimiz formalarımızın arkasına 10 numarayı işlemesi için annelerimize yalvarıyorsak sebebi Pele demek 10 numara demekti.
Hatta Cehennemde İki Devre isimli kült filmin yeniden çevrimi olan Zafere Kaçış filminin oynadığı sinemaların kapılarında günlerce kuyruklar oldu. Karaborsacılar en güzel paraları bu filmin biletlerinden kazandılar o dönemde. Hatta Rambo öncesi Sylvester Stallone abimiz de kaleci rolündeydi bu yıldızlar geçidi filmde ama en efsane sahneler hep Pele’nin olduğu sahnelerdi. Yayın hakları kimdeyse bu filmi şimdilerde yeniden göstermeyi akıl eden reyting rekorları kırar, keşke tekrar izleme imkanı bulsak. Nazi’lere karşı destansı bir mücadele vardı arka planda ama Pele olmasa o film bu kadar tutmazdı muhakkak.
Neyse âhir kelam diyelim Arapların dediği gibi; Maradona Maradonadır, Messi Messidir ama Pele demek başka bir şey demektir. O efsanedir, o bir neslin kahramanıdır, o çıplak ayaktır o Pele’dir.
Toprağı bol olsun,
PS: Hepimize mutlu, sağlıklı ve başarılarla dolu yeni seneler dileriz.