Murat Bardakçı'nın 3 Kasım günü Habertürk'te yazdığı yazıyı mutlaka okuyun.
Murat Bardakçı’nın 3 Kasım günü Habertürk’te yazdığı yazıyı mutlaka okuyun. Bardakçı, sanılanın aksine Cadılar Bayramı’nın şark kültüründen geldiğini anlatıyor ve üstüne de ekliyor: “Ama, ortada bir tuhaflık var: Her 31 Ekim akşamı suratlarını boyayıp tuhaf kılıklara bürünerek İstanbul’un lüks mekânlarına giden magazin figürlerimiz, kutlamaya heveslendikleri Cadılar Bayramı’nın aslında bu topraklardan çıktığının farkında değildirler ve o günün Nevruz’un tam tersi olduğunu bilmezler. Yaptıkları kutlamanın ardında Cadılar Bayramı’nı ithal malı bir etkinlik olarak algılayıp ‘çağdaş’ şekilde eğlendiklerini zannetmeleri vardır.”
Bu yazının her satırına imzamı atıyorum. Çünkü Türkiye’de pek yaygın olmasa da sosyete sınıfında kutlanan Cadılar Bayramı “Batılılaşmanın” bir tezahürü olarak hayatımıza girmiş durumda. Gelecek senelerde orta sınıf tarafından kutlanılmaya başlanır mı bilinmez ama Halloween, üniversiteli gençlerin artık 31 Ekim’de yavaş yavaş kutlamaya başladığı bayramlar arasına girmiş durumda! Elbette kimin neyi kutladığı beni zerre ilgilendirmez ama neden kutladığına ilişkin sosyolojik gerçekleri irdelemeyi bir borç sayıyorum.
Çok net söylemeliyim ki Cadılar Bayramı sadece Cadılar Bayramı değil. Türkiye’de çok fazla yaygınlaşmayan ama kutlandığı zaman da belli bir sınıf tarafından kutlanan bu bayramda tuhaf maskeler ve ilginç kostümler giyilerek çeşit çeşit partiler düzenleniyor. Giyilen kostümlerin bir anlamı olmak zorunda. Bu bir film kahramanı olabilir ya da süper kahraman. Ya da herhangi bir şey. Böylelikle Cadılar Bayramı 31 Ekim’i 1 Kasım’a bağlayan gece sabahlara kadar kutlanıyor. Hülasa, bizim ülkemizde de bu bayrama genellikle sekülerler ilgi gösteriyor. Çünkü “Batılılaşma” adı altında Cadılar Bayramı’nın Batı’dan geldiğini düşünerek bir çeşit kendi dünyalarında modernizasyon evrimi geçirdiklerini düşünüyorlar.
Murat Bardakçı’nın bu yazısından sonra gelecek sene artık kutlarlar mı bilmem. Çünkü tabiat olarak doğu kültüründen gelen bu bayrama “modernler” oryantalist zekayla burun kıvırabilirler! Ne var ki onlar için doğudan alınan her şey “gerici”, batıdan alınan her şey ise “ilerici” anlamı taşıyor! İşte bu noktada Kemalizm’in nasıl başarılı bir proje olduğu da ortaya çıkıyor.
Kemalizm basit bir siyasi organizasyon değil, cumhuriyetin ilanıyla birlikte varlığını ve hükümdarlığını bugünlere kadar getirebilmiş olan bir proje. Çünkü Kemalizmle birlikte bu toplumu oluşturan bir kesim düşman sayılarak, o kesime ait toplumsal dayanaklar yok edildi ve Batı kültürü bu topraklara dayatıldı. Bu da başarılı oldu. “Kültürel iktidar” diyerek aşamadığımız rasyonel gerçek ise tam da bu noktaya oturuyor. Toplumun ve bu toprakların geçmişine ait her türlü hafıza silinerek “Batılılaşma” adı altında “modernleşme” gerçekleştirildi ve bu da “çağın gereklerine uyma” olarak adlandırıldı. Bunlar birbiriyle benzer gözükmesine rağmen çok zıt kavramlar ama işte Kemalizmin başarısı da burada saklı!
Bu noktada Kemal Tahir’i anmadan geçmek olmaz. Hayatının önemli bir bölümünü sosyalist olarak geçiren Kemal Tahir’in Kemalizm’e yönelik eleştirilerinden sonra nasıl dışlandığı ortada. Tahir, Anadolu-Türk toplumunun tarihsel gelişiminden ötürü Batılı olmadığını, Batılılaşamayacağını ve Batı kültürünü dayatmanın temelsiz bir hareket olacağını haklı gerekçelerle anlatmış olsa da dönem zarfında kendisine yapılan sert eleştirilerden nasibini aldı. “Bizi ters çevirdiklerinde Batı, Batı’yı ters çevirdiklerinde biz çıkarız” diyerek bu coğrafyanın nerede durduğunu en güzel şekilde özetleyen Kemal Tahir, Kemalizmle birlikte aslında bu topraklara uygun olmayan bir modelin geldiğine işaret ediyor. Katılmamak elde değil ama gelin bunu anlatın… Mümkün değil!
Osmanlı’dan hatta daha öncesinden gelen bize ait kültürlerin “gerici ve çağdışı” olarak nitelenmesinde Kemalizm çok başarılı oldu. Cadılar Bayramı bu noktada sadece bir örnek. Nereden geldiklerini bilmeseler de salt Batı dünyasında Halloween olarak yer etmiş bir bayramı kutlamaları onlar için “ilerici” gözükmek adına yeterli bir sebep. Aynı mantıkla bu bayramın doğu kültüründen geldiğini bilselerdi kutlarlar mıydı? Hiç sanmıyorum…
Frank Underwood’un hazin sonu
House Of Cards dizisini izleyenler bilirler, başrolde Kevin Spacey’nin canlandırdığı Frank Underwood karakteri birçok insanın idolü olmuştur. Ama artık Frank Underwood’u canlandıran Kevin Spacey cinsel istismarlarından ötürü gündeme geliyor!
Geçen hafta Amerikalı aktör Anthony Rapp, Spacey’in kendisine 14 yaşındayken taciz ettiğini açıkladıktan sonra House Of Cards dizisinin ekibinde çalışan 8 kişi de Spacey’in kendilerine taciz ettiğini açıkladı. Londra’dan da henüz iddia niteliğinde olsa da 23 yaşındaki birisinin aynı durumdan muzdarip olduğu belirtiliyor.
Kevin Spacey yaptığı açıklamada Rapp’e karşı 30 sene önce böyle bir şey yapmış olabileceğini ama hatırlamadığını belirtirken “eşcinsel” olduğunu tekrardan yineleme gereği duydu. Batı’nın tüm medya kuruluşları da cinsel istismar rezaletini ön plana çıkarmayarak “Spacey ikinci kez eşcinsel olduğunu açıkladı” manşetiyle bu haberi duyurdu.
Batı’nın çifte standartlığına ilişkin güzel bir örnek bu. Demek ki cinsel istismar suçu “eşcinsellikten” daha az önemli bir şey! İnsan hayret ediyor… Hiç değilse Netflix net bir açıklama yaparak House Of Cards’la bir daha çalışmayacaklarını açıklasa da Batı’nın bu ahlaksızlığa dolaylı yoldan sahip çıkışı hafızalara kazınmış durumda.
Ferhat Ünlü’den harika bir roman: İlahi Kripto
Ferhat Ünlü’yü Sabah gazetesinde yazdığı siyasi yazılardan ve katıldığı siyasi tartışma programlarından tanıyor olsanız da tüm bu özelliklerinin yanı sıra bir de romancı kimliği var. Ve son romanı “İlahi Kripto’yla” harika bir roman yazarı olduğunu tekrar kanıtladı Ünlü.
“İlahi Kripto’ya” yeni başladım, bitirince üzerine tekrar yazacağım ama kitap “Kronosizm” adlı küresel gizli bir örgütün dünyayı yönetme iddiasını anlatıyor. Elbette hayal ürünü bir tarikat bu. Akıcı bir roman olduğunu söyleyebilirim. Şiddetle tavsiye ediyorum, mutlaka okuyun.