Öyle Akdeniz Akşamları gibi her gitar çalanın tıngırdattığı türden değil. Akdeniz sözü ağustos ayında bir yazıda geçiyorsa kesin tatil içeriyordur diye geçebilir aklınızdan. Aklımızı peynir ekmekle yemedik. O kalabalığa gireceğimize oturur İstanbul’un sessiz sakin halinin tadını çıkarırız.
Akdeniz, medeniyetler için kocaman bir sofradır. İspanya’sından, İtalya’sına, Türkiye’sinden Cezayir’ine kadar farklı ülkeler bu sofranın kenarında oturmuşlardır. Endülüsler ve sonrasında Osmanlılar İslam medeniyetinin bu sofradaki temsilcileri olmuşlar. Endülüs sonrasında sofradaki İslam hakimiyetini Osmanlı tek başına temsil eder hale geldi. Endülüs’ün Müslümanlardan arındırılması Hristiyan Avrupa’nın hoşuna gitmişti ama nihai hedef Türklerin Avrupa’dan nihai olarak atılmasıydı. Türkler geldikleri yere doğru gerisin geri gitsinler. Bin yıl yaşamışız bu topraklarda, hiç de umurlarında değil. Birinci Dünya Savaşı ile biten süreci İslam’ın Akdeniz’den atılması sürecinin bir parçası olarak tanımlayan bir kitap raflara girmeye hazırlanıyor. Muteber bir akademisyenin 1750-1918 tarihleri arasındaki Akdeniz hareketliliğini ele alan kitabı Akdeniz’i “belalı deniz” olarak görüyor. Osmanlı’nın temsil ettiği İslam Akdeniz’i o kadar büyük bir lokmaydı ki, hiçbir Avrupalı tek başına mideye indirmeye cesaret edemedi. Akdeniz İslam’ı üzerinde, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Rusya ve Almanya başta olmak üzere önüne gelen saldırdı. Akdeniz denilince içinde Mağrip de var Levant da, Bilad-ı Şam’da…. Osmanlı’nın Rumeli’nden sürülmesinin bir sonraki aşaması Akdeniz’den de sürülmesiydi. Sevr Muahedesi’ne bir de bu gözle bakın. Yunanlılar, İtalyanlar ve Fransızlar, Anadolu’nun Akdeniz’le irtibatını kesmişlerdi.
Anadolu aynı zamanda o tarihlerde Akdeniz’deki son egemen İslam toprağıydı. Anadolu ayağa kalktı ve diz çöktürmek istediler. Mustafa Kemal, Büyük Taaruz’da “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!” derken Akdeniz’den sürülmek istenen Müslümanların itirazını da dile getirmiş oldu. Sonrasında ay yıldızlı birkaç bayrak daha Akdeniz’de bağımsız olarak dalgalanmaya başladı. Cezayir, Tunus ve Libya… Libya’nın Kaddafi sonrası ay yıldıza dönmesi de küçük ama önemli bir ayrıntıdır. Zira Ian Rutledge’in “Belalı Deniz: İslami Akdeniz’in Avrupalılarca Fethi- Sea of Troubles: The European Conquest of the Islamic Mediterranean” ismini taşıyan kitabı da Akdeniz’deki güç mücadelesini iki oyuncuya indirerek ele alıyor: Müslümanlar ve Hristiyanlar.
Tüm bunları yazmamın sebebi, tarihe daha geniş bir pencereden bakılmasına vesile olmak. Biz unutsak da Akdeniz’deki düşmanlarımız unutmuyor kim olduğumuzu. Amerikan ve Rus donanmaları Akdeniz’de kapatamadıkları son defterin hesabını görmeye çalışıyorlar. Akdeniz, kendisiyle yaşayanı yaşatıyor, sofrasında kan dökeni ise fırlatıp atıyor. Akdeniz kendisine barış getirmek isteyenleri ise yüzyıllarca sofrasında misafir ediyor. “İlk hedefimiz Akdeniz” derken, lütfen sadece deniz gelmesin aklımıza.