Sosyal medyada şehrin etrafını saran, doğaya, hayvanlara, evlere, arabalara zarar veren kocaman kocaman alevlerle nefesimiz kesildi.
Sadece empati duyarak okumanızı istiyorum. Aslında bir şarkı sözüydü; “bu hikayede yanan ben oldum”. Hayır, bu sefer biz hep birlikte yandık. Hatay’ın Belen, İskenderun ve Arsuz ilçelerinde başlayan daha sonra Trabzon ve Kahraman Maraş’ta da çıkan yangınlar hepimizi yaktı, yıktı, geçti. İnsanoğlu böyle bir katliamı nasıl yapar? Ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar...
Sosyal medyada şehrin etrafını saran, doğaya, hayvanlara, evlere, arabalara zarar veren kocaman kocaman alevlerle nefesimiz kesildi. Neden? Ne için? Ne uğruna? Bir insan neden kendi dünyasını yaşamak yerine sadece zarar vermeyi tercih eder, benim aklım almıyor bunu. Her ne kadar iki gün sonunda yangınlar kontrol altına alınmış olsa da, o anı yaşayanların psikolojisi uzun zaman eskisi gibi olamayacak.
Psikoloji demişken, doğal afetler, hastalık, virüs gibi zorlu görünen bir kısım şey yaşamış olsam da hayatımda hiç savaş görmedim ve nasıl bir psikoloji olduğunu bilmiyorum ama hissedebiliyorum. Şu an Azeri kardeşlerimizin yaşadığı acıyı, üzüntüyü ve korkuyu en derin duygularımla paylaşıyorum. Sivil halka olan saldırılar, ölen bebekler, ailesiz kalan çocuklar... Tamda biraz önce dediğim gibi neden? Ülkeler arası yaşanan anlaşmazlıkların bedelini sivil halkın ödemesi kadar üzücü başka bir şey daha olamaz. Bu karanlıktan arta kalan yaralar nasıl sarılır bilemiyorum ama bir an önce son bulmasını diliyorum. Ve yineliyorum lütfen çocuklarınızı yetiştirirken empati duygularını geliştirmeleri için daha da çaba gösterin, bu hayatta yaşanacak bütün iyilikler birazcık empati ile başlar...