İlk önce hemen belirtmekte yarar var. Almanya "rahat bir nefes" aldı. Bavyera Eyalet Meclisi seçimleri beklediğimiz gibi CSU için büyük bir hezimet oldu.

Ancak CSU’nun birinci parti olarak “Hür Seçmenler Grubu” ile bir koalisyon hükümeti kuracak olmasının mümkün görülmesi muhtemel bir krizi durumunu azalttı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel de bu sayede bu hafta bir hükümet krizi ile değil 17 ve 18 Ekim 2018 günleri Brüksel’de gerçekleşecek olan AB Zirvesi ve “Brexit” ile meşgul olacak.

14 Ekim 2018 Pazar günü yapılan Bavyera Eyalet Meclisi seçimi sonunda CSU 37,3 oy oranı ile tarihindeki ikinci büyük yenilgiyi aldı ama birinci parti konumunu korudu. Seçimin kazananı Yeşiller oldu. Tüm Almanya genelinde eyalet seçimleri söz konusu olduğunda bugüne kadar en başarılı sonuçlarından birini aldı. Yüzde 17,5 oy oranı ile Yeşiller artık Bavyera Eyalet Meclisi’nin ikinci büyük meclis grubu ve ana muhalefet partisi! Bavyera’da seçimin ikinci kazananı ise tüm Almanya genelinde alışık olduğumuzu gibi AfD oldu. AfD yüzde 10,2 oy oranı ile mecliste güçlü bir muhalefet partisi olacak. Bavyera’nın bölgesel partisi konumundaki “Hür Seçmenler Grubu” ise yüzde 11,6 oy oranı ile CSU’nun koalisyon ortağı olmaya aday olduğunu ilan etti. Liberaller (FDP) yüzde 5,1 oy oranı ile zor da olsa meclise girmeyi başarırken Sol Parti ise yüzde 3,5 oy oranı ile meclis dışı kaldı.

Bavyera Eyalet Meclisi’nde çoğunluk için 101 oy gerekli. CSU ve “Hür Seçmenler Grubu” birlikte 112 sandalyeye sahip olduklarından kuracakları koalisyon hükümeti açısından bir sorun gözükmemekte. Ancak CSU bu seçim yenilgisi sonrası kendi içinde sert bir hesaplaşmaya hazırlanıyor. Bu sert iç hesaplaşma aynı zamanda CDU ve onun federal düzeydeki politikalarının baş sorumlusu Angela Merkel ile hesaplaşma olarak da dışarıya yansıyacak.

Şimdi Almanya’da gözler bu pazar günü yani 21 Ekim 2018 günü gerçekleşecek olan Hessen Eyaleti Seçimi’nde. Orada CDU ve Yeşiller Koalisyon Hükümeti çoğunluğunu koruyabildiği takdirde Angela Merkel bir nebze olsun güçlenecek. Tersi durumda ise “Merkel’in Sonu” daha da hızlanacak.

Bavyera’da her şeye rağmen CSU’nun makul bir koalisyon ortağı ile hükümeti oluşturuyor olması Şansölye Merkel’in bu hafta iç politika ile değil “Brexit” ile uğraşmasını kolaylaştırdı.

17 ve 18 Ekim 2018 günleri gündeme gelecek olan AB Zirvesi en başta “Brexit” olmak üzere “Göç Politikası” ve “AB İç Güvenliği” konularının yanı sıra bir de AB “Avro Zirvesi” vesilesiyle mali konuları ele alacak. 17 Ekim 2018 günü tek konu “Brexit” olacak.

“Brexit” ile ilgili olarak hala bir uzlaşmadan bahsetmek mümkün olmuyor. Özellikle “Brexit’in” maliyeti ve bunun AB ekonomisine en az “yük olacak” şekilde gündeme gelmesini sağlama çabaları sürmekte ve sürecek.

Ancak asıl sorun olan Kuzey İrlanda konusu hala İrlanda Cumhuriyeti ve Kuzey İrlanda “sınır sorunu şeklinde devam etmekte. İngiltere’nin beklentilerinin gerçekleşmesi de oldukça zor. İngilizler her zaman olduğu gibi bir yandan AB’nin tüm avantajlarından ve gümrük imkanlarından yararlanmak ama öte yandan AB’ye karşı önlemler almak istediklerinden bir çözümü zorlaştırmaktalar.

Bu gidişle AB ve İngiltere arasında bir “Gümrük Birliği” çözümü kimseyi şaşırtmamalı.

Bu konuda Almanya Şansölyesi Merkel’in klasik duruşu ise her zaman olduğu gibi “ufak adımlarla” ilerlemek. AB Zirvesi bu konuda başarılı olursa Merkel memnun olacağa benziyor. Bu taktiği baştan başarılı gibi görünse de Almanya özelinde ortaya çıktığı gibi uzun vadede en başta Merkel’in kendisi olmak üzere yeni sorunlara neden olmakta. Merkel, aralık ayında sadece AB Zirvesi ile değil aynı zamanda artık “gitme zamanının geldiğini düşünen” CDU’lularla da uğraşmak zorunda olacağı bir parti kongresiyle de meşgul olacak. AB’de artık yakın gelecekte Merkel’siz zirvelere hazır olmak zorunda göründüğü kadarıyla.

Kısacası AB Zirvesi, Brexit konusunda pek fazla büyük adımlar atamayacağa benziyor. “Sığınmacılar ve Göç Politikaları” ve “AB’nin İç Güvenliği” konuları ise artık her zirvenin klasiği haline geldiler. Çok konuşulan ama çözülemeyen sorunlar listesinin başlarından yer almaya devam edecekler.

AB’nin, zirvelerinin ve liderlerinin ana sorunu aslında “hali hazırdaki durumu”. AB var olan “kuralları ve işleyişi” ile “adım atmakta” çok zorlanıyor ve atamıyor. Acilen AB reformlarına ihtiyaç olduğu açık. Bu da çok konuşulan ama “adım atılamayan” konuların birincisi konumunda. Sonuç olarak bir AB Zirvesi daha fazla bir getirisi olmadan gündeme geleceğe benziyor. “Hadi hayırlısı” diyelim.