Küresel ısınmanın çevreye yarattığı zararların endişe verici boyutlara ulaştığı, Çin ve onu takip eden birçok ülkenin bloke olmak zorunda kaldığı bir dönemde, ekonomi yerle bir olmaya başlarken bir virüs bizi dışlanan, tecrit edilen, sınırlarda bloke edilen ve bizi hastalık taşıyan yapar ki bu zengin fakir, siyah beyaz ayrımı yapmadan herkesin ortak sorunu olur.
Yeni hayat insanı şu düşünceye yöneltiyor: Burası yeni dünya. Burada tüm doğru bildiklerinizi unutun.
Küresel ısınmanın çevreye yarattığı zararların endişe verici boyutlara ulaştığı, Çin ve onu takip eden birçok ülkenin bloke olmak zorunda kaldığı bir dönemde, ekonomi yerle bir olmaya başlarken bir virüs bizi dışlanan, tecrit edilen, sınırlarda bloke edilen ve bizi hastalık taşıyan yapar ki bu zengin fakir, siyah beyaz ayrımı yapmadan herkesin ortak sorunu olur.
Bu süreçte kimse birbirine dokunamaz, öpemez, sarılamaz; birbirine uzak ve dokunamamanın soğukluğunda kalır. Bunların anlamını ve önemini ne kadar göz ardı ettik öyle değil mi? Bu virüsü yayanın kim olduğunu, sebebini düşünmeyi bırakır, onun yerine kendimize bundan neler öğrenebileceğimizi sorarsak, öğrenecek ve yapacak çok şeyimiz olduğuna inanıyorum.
Belli ki alışkanlıklarımızda ve değerlerimizde de kalıcı değişikliklerin olacağı bir dönemi yaşıyoruz. Hatta doğru bildiklerimizin!
Belki de hayatımız salgın sonrası bildiğimiz ve alıştığımız o normal hayata hiç dönmeyecek. Peki ne vardı normal hayatta doğru bildiğimiz ve sürekli şikayet ettiğimiz?
Akıllı telefon, tablet veya bilgisayar bağımlılığı! Bu durum bizleri esir almaya başlamış ve tembelleşmeye doğru sürüklemişti değil mi? Bu nedenle teknolojiyle olan iletişimin hep az olmasına ve kısıtlamaya yönelik görüşler paylaşılıyordu. Teknoloji hayatın kendiliğindenliğine, doğallığına müdahale ediyordu. Her türlü ekran karşısında geçirdiğimiz uzun saatler bize ruhsal çökkünlük olarak geri dönüyor deniliyordu.
Cep telefonlarımızın zamanımızı, düşüncelerimizi ve ilişkilerimizi tekel altına almasına izin veriyoruz.
Daha 2-3 aya kadar ebeveynleri endişelendiren konuların başında çocukların cep telefonu, bilgisayar gibi cihazlar ile olan ilişkisi geliyordu. Öğrenciler özellikle tatil dönemlerinde ve okul dışındaki boş zamanlarında akıllı telefon, tablet veya bilgisayar başında geçiriyordu. Bu durumun bir bağımlılık ve tembelleşme yaratabileceğini düşünen ebeveynler de, çocuklarının teknolojiyle olan iletişimini kısıtlamaya yöneliyordu. Artık çocukları teknolojik cihazlardan uzaklaştırmanın mümkün olamayacağını hepimiz gördük.
Bütün hayat şu ekranın içine sığdı. Filminden kitabına, müzesinden tiyatrosuna, konserinden dersine şu ekran kanalıyla ulaşmak mümkün değil mi? Sevdiklerimizle, özlediklerimizle, dostlarımızla internet sayesinde görüntülü görüşmüyor muyuz? İşlerimizi, alışverişimizi hatta bankacılık işlemlerimizi yine internet aracılığıyla yapmıyor muyuz? Hatta şu an bile, bu yazıma yine internet üzerinden ulaşmıyor musunuz?
O halde şu aşamada buna bağımlılık demek doğru değil, uzak durun, yavaşlayın demek ise mümkün değil. UNESCO’nun verilerine göre dünya genelinde yarım milyar çocuk bu haftalarda COVID-19 dolayısıyla evden eğitimine devam ediyor. O halde ekranı nasıl kullandığımız çok önemli.
Gördüğünüz gibi her an internete bağlıyız. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama Internet ve teknolojik icatlarla dünya birbirine iyice bağlı ve bağımlı hale geldi.
Yeni hayat adeta bize “Hep hızlı ve çevrimiçi ol, zamana ayak uydur” diyor. Uyduramazsan asıl o vakit ruh sağlığın bozulacak, yalnızlığa itilecek ve bir süre sonra kaybolacaksın. İşin de aşın da arkadaşın da bu ekranın içinde artık.
Biz teknolojiye değil, teknoloji bize bağımlı. Bizim için var ve var edildi.