Televizyon ana haberlerini izliyorum o da ne. 

Saçları seyrelmiş, dişleri kötü yapılmış, 58 yaşında Rus bir iş adamı.

Milyarder iş adamı diye anlatıyor spiker.

O arada, ekranda adamın şato gibi kocaman bahçeli evi, kocaman yatı, özel jeti görüntülerde.

Adam evlenmek istiyor, sosyal medyaya ilan veriyor, karım olmak isteyenler, şu adrese başvursun.

Adamın tek şartı, karımı çocuklarım seçecek.

Adamın 2 kızı 1 oğlu var.

Görüntüleri var.

Masaya oturuyorlar, jüri gibi.

25 bin kadın başvuruyor ve bu kadınlar kuyruğa giriyor.

Sırıtan, arsız, heyecanlı, kuyruğa girmiş kadınlar.

Yakalarında isimleri.

Kadınım ya!

Bu görüntü karşısında çok rahatsız oluyorum.

Önce düşünüyorum, bir kadının zengin koca isteme, zengin hayat yaşama arzusu ve özgürlüğü var mıdır, vardır.

Ama bu ne?

Sırıtan kadınlar.

Bu ne arsızlık boyutu.

Kadınlar yakalarında isimleri, bu zengin adamın, çocuklarının önünde, sıraya girmişler.

Düşünüyorum.

Kadınlar çocukların değil, bu adamın önünde kuyruğa girse, orada sırıtarak bekleseler, ne düşüneceğim, ne diyeceğim.

Ona da olmaz diyeceğim.

Kadınların kuyruğa girmesi ve seçilme beklentisi arsızlığı beni bozuyor.

Sonunda, çocuklar, bu kadınları tek tek eliyorlar ve sonunda bir kadın kalıyor. İşte bu kadın babamın karısı olsun diye 25 yaşında esmer bir kadını seçiyorlar.

Kadının bu adamla fotoğrafları var, kadın sanki aşk varmış gibi adamı öpmelere doyamıyor.

Sonra parmağındaki kocaman tek taşını gösteriyor

Zenginlik gerçekten, mutlu bir hayatın ölçüsü mü ?

Zenginlik, bazen mutluluğun değil endişenin formülüdür.

Ömür boyu endişe yaşayacaksın bacım.

Belki de tenini, konusunu, dokusunu sevmediğin bir adamla ömür boyu, yan yana uyuyacaksın.

Beş sene sonra bu adam kadar yaşlanacaksın.

Teninin tenine değdiği bu yaşlı adama benzeyeceksin.

Genç yaş da, kocaman bir ömrünü, ne için nasıl yaşadığının bir önemi yok mu?

Ahhh kızım ahhh.

Eğer çocuk doğurmazsan, bu aileden yediğin, içtiğin, gezdiğin senin olsun, diyecekler, ayrılma anında o aileden zırnık alamayacaksın.

O boyuttaki zengin aileler, sonradan gelene öyle hesap kitap yaparlar ki, aklın almaz.

O seni seçen çocuklar, para ve servet söz konusu olduğunda, senin canavarın olur.

Aman ne dert değil mi!

Senin para ve servet hesabı yaparak geldiğin aile, senin bu hesabı yaparak geldiğini en iyi bilen aile değil mi?

Kurnazlığın iki taraflı hali.

Karşılıklı yamyamlığın en şahane hali.

Funda'ya takılanlar..

... Konfüçyüs.....

Eğitimli insanların, 9 düşüncesi var.

Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler, dinlediklerinde iyi duymayı düşünürler... Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler... Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler... İşlerinde ciddi olmayı düşünürler... Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler... Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler... Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler.

Demiş.

Bizim eğitimli insanlara bakınca, kafamda tuhaf tuhaf düşünceler, tuhaf tuhaf endişeler.

Hay Allah! Çelişki içine düştüm.

... Olay İstanbul Kağıthane'de.

Adam, sokak ortasında, kendisinden boşanmak isteyen karısını, yere yatırıyor, tekme tokat dövüyor.

O sırada oradan geçen temizlik işçisi, Emre dayakçı adama uçarak kafa atıyor.
Hepimiz oh be, ellerine sağlık, aslan delikanlı diyoruz.

O sırada mahalleli toplanıyor, dayakçı adama bir güzel dayak atıyorlar.

Hepimiz, neden ellerine sağlık, oh be diyoruz. Adalete olan güvenimizin olmamasından.

Biliyoruz ki bu edepsiz adam, ceza almayacak.

Ve görüyoruz ki mahkemece serbest bırakıldı.

Adalet siz bu suçlulara, hukuken bir kafa atmazsanız.

Biz daha çok oh olsun, daha çok aslan delikanlı, daha çok aslan Emre, aslan mahalleli deriz.

Yapmayın.