Şehnaz ağır semai eşliğindeki adımları, Laleli sokaklarında iz bırakıyordu.
Yahya Nazım Efendi’nin yüreğine dolanları, güçlü tiz durak Muhayyer perdesi üzerinde buselik çeşnisiyle her hecede uzun uzun aradı. Bir hecenin çok nota ile ifade edilmesi, bir adımda uzun uzun soluklanmak gibiydi. Esere eşlik ederek ilerledi.
“Didem yüzüne nazır, nazır yüzüne didem
Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem”
Kent içinde büyük çarşı yanında alışılmıştan uzak, yaratıcı bir yaklaşım sergileyen, Osmanlı Mimarisinde eşi olmayan çok kenarlı poligonal ve görkemli dış kütleye yerleşmiş avluya girdi. Nuruosmaniye Külliyesi yeni bir çağın başlangıcını tanımlayan tarihi değeri çok yüksek bir anıtsal uygulama olarak karşısında duruyordu. Pencereler üzerindeki “S” ve “C” eğrileriyle oluşturulan kemerlere göz gezdirirken, Hafız Post’un yürük semaisindeki farklı durumu anımsadı.
“Gelse o şuh meclise, naz-ü tegafül eylese
Reng-i hicabı gülşen-i meclisi gülgül eylese”
Binanın düşey pilastlarla yaratılan çok parçalılık şekli, aydınlık-gölge etkisini arttırıyordu. Baroksu bir atmosfer yaratan bu durumla, İsmail Dede Efendi’nin hicaz eserlerine gülümsedi.
“Mah yüzüne aşıkanım, taze bitmiş gül fidanım
Efendim nazlı cananım, seni gayet sevdi canım”
Aşırı süslemeyle kendini belli eden saray sanatı olarak bilinen Barok sanatını Fransız ve İtalyan etkilerini duyumsadı. Osmanlı Barok üslubu ile ilk inşa edilen bu yapıda, Nuruosmaniye Camii ve Küllüyesi’nde kulaklarında Osmanlı Klasik Müziği yankılandı. III. Selim ve Itri’nin eserlerinde, bir “ah” terennümünün çok sayıda notayla nasıl ifade edildiğinin hayranıydı. Lakin, dudaklarından dökülen, her biri bir inci tanesi olan öğrencileriyle birlikte çalıştıkları Dede Efendi’nin eseri oldu.
“Ey büt-i nev eda, olmuşum müptela
Aşıkım ben sana iltifat et bana”
Şiirin dili, musikinin dili ile uyumlu bir şekilde eşleştiğinde, musiki güzelliğinin bugüne taşınmış örnekleri ağır ağır yüreğinden geçti. Hacı Arif Bey, Nikağos Ağa, Tamburi Mustafa Çavuş, Denizlioğlu Ali Bey, İsmail Hakkı Efendi eserlerini yad etti. Yeni nesle emanet edeceğimiz eserleri sadece korumak yerine, bestekarlarımızın yaşama şekilleri ile dönemlerini aydınlatan filmlere imza atabilmeyi istedi. Her bir sahnesinde eser zenginliğinin ardındaki ruh zenginliğinin eşleşmesini yaşamak istediği filmleri düşledi.
Tarihte, 1600-1750 yılları arasında kalan zaman dilimi, Barok Dönemi olarak adlandırılıyordu. Barok Dönemi’nin temeli, İtalyan ve Fransız etkilerinden yola çıkarak, ülke kültürlerinin tortusunun ifadesi olarak karşımıza çıkan müzik, en değerli mirastı. Fransız etkisinde kalan Osmanlı Barok Dönemi Eserleri, müzik eserlerinde de benzer etkisini sürdürmekteydi. Karşılaştırmalı hareket edildiğinde, toplumsal yaşama şeklini belirleyen insan davranışlarının etkilerinin, her şeyin çok üzerinde yer aldığını yeniden gördü.
Müziğin önünde eğildi!