Bugün 11'inci ayın 11'inci günü… Saat 11'de Somme Muharebesinin yüz ikinci yıldönümü anılacak.
Aynı zamanda Fransa’da Büyük Savaş’ın sona ermesinin 100. Yılı bu sene. Somme Avrupa’nın bilinç altında önemli bir yer tutuyor. Bir muharebede verilen büyük kayıplar, Fransa’da Somme’de gerçekleşti. Makineli tüfekler ölüm saçtı, tanklar kullanıma alındı. Sonuçta farklı milletlerden yaklaşık bir milyon kişi hayatını kaybetti. Savaş Fransa sınırları içinde olsa da Almanya, Rusya ve İngiltere aktif şekilde yer aldı. Birinci Dünya Savaşı o kadar büyük bir acıyı içinde barındırdı ki ikinci devresi ilk fırsat bulunan zamanda başladı. Rövanşı da diyebiliriz.
Savaşın sonuçlarını hepimiz kitaplardan okuduk, yaşı elverenler gördüler. Savaşı sebeplerini de askeri ve siyasi açıdan ele alanlar oldu. Bugün farklı bir noktadan beşeri açıdan ele almak istiyorum. Milletleri aynı hataya defalarca sürükleyen ve insanlığı acılara sevk eden sebepler nelerdir? Başka bir pencereden birlikte bakalım.
Hristiyanlık yedi büyük günahı günahlar hiyerarşisinin tepesine koyar ve bunlardan uzak durmayı vazeder. Hatta Seven – Yedi ismindeki bir film müstakil olarak bu konu etrafında şekillenir. Şehvet, oburluk, açgözlülük, kibir, öfke, tembellik ve kıskançlık. İnternette dolaşan bir grafikte dijital araçlarla bu günahlar eşleştirilmiş. Kısaca şu ifade ediliyor: Günahları işlemeyi kolaylaştırmak dijital araçlarla daha kolay. Öfkeliysek Twitter üzerinden esip gürlüyoruz, eğer kibirlenmek istiyorsak Instagram üzerine resimleri yükleyip beğenilerle gururumuzu okşamaya çalışıyoruz, Facebook’ta diğerlerinin hayatlarını kıskançlıkla izliyoruz, profesyonel iş hayatımızı sergilediğim LinkedIn üzerinden hep daha fazlasını isteyerek açgözlülük yapıyoruz. Diğerleri kalsın. Abartı olmakla birlikte insan tabiatının dijital dünyadaki izdüşümünde haklılık paylarını teslim etmeliyiz. Bu araçları kullanırken de kişisel olarak dikkat etmemizde fayda var.
Benzer şekilde Avrupa merkezli dünyanın, şehvet, oburluk, kibir, açgözlülük, kıskançlık ve tembellik üzerine inşa ettiği medeniyetinin savaş doğurması kadar doğal bir sonuç olamaz. Kolonyal miras da bu yedi temel günah üzerine inşa edildi. Dünyanın kaynaklarını kendi menfaatleri için sınırsızca sömürdüler, tembelliklerini kölelikle, öfkelerini katliamlarla, kibirlerini sömürgecilikle tatmin ettiler. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan tek ve birleşik Avrupa fikri büyük ölçüde bu günahları kıtadan silmeyi amaçladı. İnsani değerleri ayağa kaldırmayı ve insan onurunu hak ettiği seviyeye getirmeyi hedefledi. Ama geçmiş günahlar paçasından yapıştı ve refah kıtası Avrupa’nın eski günahları kapısını çalmaya başladı. Yükselen ırkçılık, bölünmenin eşiğindeki Avrupa fikri, denizden ve karadan artan mülteci akınları Avrupa’nın kolektif yedi büyük günahının cezasını bu dünyada çekeceğinin alametleri.
Avrupa, günahlarından sıyrılmak yerine kurtarıcı olarak onları görmeye devam etmeye niyetli görünüyor. Aradan yüz yıl geçse de bir milyon insanın öldüğü bir muharebe meydanı ibret olarak görünmüyor. İstedikleri sadece günahların kendi evinde işlenmemesi ama ona da muvaffak olacak gibi görünmüyorlar.
Avrupa’nın yedi büyük günahı işlemedeki azmini gördükçe gelecek için iyimser olamıyoruz. Ne insanlık için ne Avrupa için. Dileğimiz bu yedi büyük günahın cezasını tüm dünyanın birlikte çekmemesi.