Türkiye'nin Avaza Zirvesi ve Zirve hazırlıklarının yapıldığı çerçeve olan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) zemininde devreye girmesi hem Azerbaycan hem Türkmenistan hem de uzaklardan izleyen Avrupa pazarı açısından son derece önemli.
Ukrayna-Rusya savaşı başlamadan önce birkaç yılı Avrupa’da yeşil dönüşümün Avrupa pazarına arz sağlayan üreticiler için nasıl bir etkisi olacağını konuşarak geçirdik. Bazı yorumcular, boru-hatlarına yatırım yapmanın at arabalarına yatırım yapmak gibi bir şey olduğundan bahsediyor, de-karbonizasyon/ karbon sonrası ekonomiye geçişi bir bilim kurgu filmindeymişçesine anlatıyorlardı. Bugün, biliyoruz ki elbette ekonomi ve üretimin girdilerini yönetme biçimi değişebiliyor ama bir bilim kurgu filmi içerinde değiliz, değişim ya da değişim isteği eski dünyayı bir anda ortadan kaldırmıyor.
Avrupa’nın Meselesi
Geçen haftaki yazılarımızda da zaman zaman bahsettik AB ve AB ülkeleri sadece Rus doğal gazı ve petrolü üzerinden jeopolitik krizin sebep olduğu bir kısıtlılık içerisinde değiller. ABD LNG’si ve spot piyasa uzun dönemli sözleşmeler ve bu sözleşmeler üzerinden inşa edilen siyasi karşılıklı bağımlılığın riskleri çerçevesinde bir çözüm sağlıyor, ama bu çözümün de yeterince güvenilir, sürekli ve maliyetsiz olacağına dair bir garantiyi kimse birbirine veremiyor. Öncelikle Amerikan LNG’si tüm Avrupa özellikle bazı Balkan ülkeleri için ulaşılabilir değil. Ayrıca Biden yönetiminin Enflasyon Düşürme Yasası etrafında dönen tartışmalar, Beyaz Saray kendi tüketicileri için sübvansiyona gitme kararı verirse Amerikan LNG’sini kullanan Avrupalı üreticilerin piyasada ABD’li üreticilerle rekabet edebilme kapasitesi düşüyor. Dolayısıyla mesele sadece alternatif kaynaklara ulaşmak, Rus gazına, boru-hatlarına, uzun süreli sözleşmelere bağımlılığı azaltmak ya da bu kış donup/donmamak değil. Mesele Asya piyasalarının belirsizliklerine karşı bir gözlerini Avrupa piyasasından hiç ayırmayan üreticileri, gereken miktarı, gerekli zamanda, iyi yani mümkün olduğunca ucuza Avrupalılara vermeye ikna etmek. Bunu yaparken gelecekte Avrupa piyasalarını etkileyebilecek hidrokarbona talebin azalması, yeşil dönüşüm vb akımlara rağmen boru-hatları, depolama tesisleri gibi belirli yatırımların yapılabilir olduğunu üreticiye göstermek. Ve ayrıca bütün bunları yaparken, söz konusu alternatif üreticilerin ne yaptığıyla ilgilenen Rusya ve Çin gibi büyük satıcı ve alıcıları mantığı aşan şekilde provoke etmemeyi başarmak. Yani mesele göründüğünden daha karmaşık. Bu karmaşıklığı azaltma noktasında geçen hafta gerçekleşen Avaza Zirvesi ve Ankara’nın Türkmenistan gazının Avrupa’ya taşınması fikrini yeniden Zirve bünyesinde canlandırması çok önemli.
Türkmen Gazı - Azerbaycan Gazı
Aslında Türkmenistan gazının Avrupa piyasasına Rusya yerine Rusya’ya alternatif bir güzergahtan taşınması fikri, bunun boru-hatlarıyla gerçekleşmesi düşüncesi (zira boru-hatları sıkılaştırılmış ya da sıvılaştırılmış doğal gaz alternatifine göre daha az maliyetli olacak uzmanlara göre) çoktandır tartışılıyor. Azerbaycan ve Türkmenistan arasında Trans-Hazar boru hattının gerçekleşmesi ile ilgili pek çok görüşme yapıldı. Hazar Denizi ile ilgili hukuki sorunların çözülmesi ve yetki alanlarının paylaşılması sonrasında bu görüşmelerde ilerleme kaydedileceğiyle ilgili bir umut da vardı. Kimi zaman ABD’li şirketlerin de proje ile ilgilendiği haberleri basına yansıdı. Washington da bu projeyi ya da Türkmen gazının Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya çıkartılmasını destekleyen kalemlerin olduğu da biliniyor. Tüm bu çabaların bir tek nedeni var; o da Türkmenistan’da, Türkmenistan’ın Rusya, Çin ve İran’a yapacağı satışlardan sonra dahi Avrupa’nın 2023-24 ihtiyacını karşılayacak doğal gazın var olduğu biliniyor. Bu denklem Azerbaycan için de çok önemli çünkü meraklı okuyucu hatırlayacaktır, AB Komisyon Başkanı von der Leyen ve AB Enerji Komiseri Kadri Simson geçtiğimiz aylarda Bakü’ye bir ziyaret gerçekleştirdiler. Bu ziyaret sonrasında iki taraf arasında bir mutabakat metni imzalandı yani AB, bugün için Azerbaycan’dan ithal ettiği 12 milyar metreküp doğalgazı 2027’ye kadar 20 milyar metreküpe çıkartma sözü verdi, Bakü’den arz hacmini artırma sözü aldı. Bu noktadan itibaren Azerbaycan’ın hacim artışını nasıl yapabileceği tartışılıyor. Azerbaycan Rusya’dan doğal gaz ithal edebilir, ya da Türkmenistan’dan İran yoluyla gaz alımı
gerçekleştirebilir. Elbette bunlar ilk akla gelen çözümler ancak her zaman akla gelen ilk çözüm en sürdürülebilir çözüm olmayabilir, hele ki jeopolitik riskler çağında. Azerbaycan, Türkmenistan gibi ülkeler Rusya-Batı ilişkilerinin ezberinin bozulduğunun farkındalar. 2014 sonrası bozulan bu ezber (Rusya ve AB birbirlerine karşı güç kullanmaz, siyasi olarak hangi kriz çıkarsa çıksın iktisadi olarak işler bilindiği gibi yürür ezberi) 2023’e geliyoruz bir türlü hatırlanmıyor. Ayrıca geçtiğimiz hafta Dağlık Karabağ’da Azerbaycan sivil toplum örgütleri ile Rus Barış Koruma Gücü arasında çıkan anlaşmazlık, Azerbaycan-Ermenistan normalleşmesi gerçekleşmeden Bakü-Moskova hattında dengenin hassas ipler üzerinden kontrol edildiğini bir kere daha gösterdi. Karabağ 44 Günlük Savaşın üzerinden geçen süreye rağmen Azerbaycan- Ermenistan hattında henüz barış anlaşması noktasına gelinemedi. Bakü, kimlerin, niçin ayak sürüdüğünü muhakkak düşünüyordur. İran-Azerbaycan ilişkilerinin ise çok olumlu olduğunu söylemek mümkün değil, üstüne üstük İran-Batı ilişkilerinin geleceğinde de belirsizlik hâkim. Dolayısıyla Azerbaycan doğal gaz hacmini Avrupa ihracatı noktasında artıracaksa jeopolitik risklere karşı daha güvenli alternatiflere bakmak isteyebilir.
Türkiye Bağlantısı Neden Önemli
Türkiye’nin Avaza Zirvesi ve Zirve hazırlıklarının yapıldığı çerçeve olan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) zemininde devreye girmesi hem Azerbaycan hem Türkmenistan hem de uzaklardan izleyen Avrupa pazarı açısından son derece önemli. Zaten şu ana kadar çok da somut bir adım atılmayan, güzel bir proje görünümünde kalan Türkmen gazının üçlü işbirliği zemininde Avrupa’ya taşınması konusunda bir ilk adımın atıldığını, “Enerji Alanında İşbirliğinin Geliştirilmesine Dair Mutabakat Zaptının” imzalandığını bu zirvede görmemiz de tesadüf değil. Öncelikle Türkmenistan satış yapacağı pazarın ciddiyetini görmek istiyor, bunun için de gerekli bazı yatırımların yapılacağını, para harcanacağını filan bilmek arzusunda. Avrupalılar Türkmenlerle birlikte masaya defalarca oturdular ama aynı Azerbaycan-Türkmenistan görüşmelerinde yaşanan tıkanıklık, somut bir anlaşmanın ortaya çıkmasını engelledi. Türkiye’nin devreye girmesi iki açıdan ciddiyeti artırıyor.
İlk olarak Ankara, basit bir transit ülke statüsü aramıyor. Enerji merkezi olma düşüncesi uzun bir süredir Türkiye’nin enerji stratejilerine yön veriyor. Fiyatı belirleme avantajı gibi önemli avantajları beraberinde getirmenin yanında enerji merkezi olabilen bir ülkenin üretici ve tüketiciler arasında sektörel statüsüne bağlı bir siyasi statü elde edeceği de muhakkak. Yeni ve merkez ülkenin avantajlı olacağı bir karşılıklı bağımlılıktan bahsediyoruz. Türkiye bu amacı gerçekleştirmeyi sadece ekonomik nedenlerle veya enerji güvenliğinin garantisi olarak istemiyor, siyasi olarak da istiyor. Bu nedenle, enerji ve kritik altyapı yatırımları konusunda cömert davranan, irtibat stratejisini buna uygun bir biçimde gerçekleştiren bir ülke. Kendi kaynaklarını da keşfettiğini günden güne duyuyoruz. Evet, tüm bu gelişmeler belki -zaten çok büyük bir enerji tüketicisi ülke olan Türkiye pazarını- daha rekabetçi hale getiriyor ama büyük projelerin ardı ardına açılmasından da anladığımız üzere sektöre yatırımdan soğutmuyor.
Rusya Nerede?
İkinci olarak Ankara ve Moskova arasındaki ilişkinin yeni bir dönemindeyiz. Bu döneme damgasını elbette Rusya’nın göreceli gücünü etkileyen Ukrayna Savaşı vurdu. Moskova hem savaşı kendi amaçları doğrultusunda kaybetmeyecek şekilde sürdürmek, hem de Batı’ya uyguladığı Rusya’ya izolasyon politikasının başarısız olduğunu göstermek zorunda. Bütün bunları yaparken gelecekte ABD ve Avrupa arasında ya da Avrupa’nın içinde bir ayrışma olacaksa bu ayrışma ihtimalini tamamen saldırgan bir Rusya üzerinden ortadan kaldırmayacak bir portre de çizmeli. Keza, Avrupa’ya Rus gazının akmaya devam ettiğini biliyoruz. Gelecek senelerde ortaya çıkabilecek yeni alternatiflere rağmen Rus gazı en azından bazı Avrupalılar için erişilebilir olmalı. Bu nedenlerle özellikle Türkiye’nin sektörel iş birliği konusunda
Rusya’yı cezalandırıcı bir tutum almaması Moskova için önemli. Türkiye ile anlaşamadığı noktalarda bile ileride anlaşabilir gözükmek Rusya için önemli. Bu nedenle Rusya, geçmişte Almanya’ya biçtiği rolü, Avrupa’nın gaz merkezi olma rolünü, Ankara için uygun gördüğünü açıkladı. Rusya’nın ne istediğinden bağımsız bu açıklama zaten Türkiye’nin enerji merkezi olma isteği ile örtüşüyor. Dolayısıyla Türkmen gazının Avrupa’ya taşınması projesinde Türkiye halkasını (zaten TANAP-TAP nedeniyle var olan bir halka) görünür hale getirmek Rusya’nın itirazlarının nerelere varabileceğini tarihten bilen Azerbaycan, Türkmenistan ve üçüncü ülkeler için bir sigorta görevi görebilir.
Tüm bu iktisadi rasyonalitenin dışında eğer üçlü iş birliği süreci belli bir yarar üretecek ve bu yarara Avrupa/Batı’yı eklemleyecek şekilde işler ise TDT’nın ihtiyaç temelli, sektörel iş birliğine dayalı entegrasyon umutlarını, Türk Dünyası için bir teknokratik insan gücü inşa etme umutlarını canlandıracak. Daha ne olsun…