Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran büyük devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK'ü ebediyete intikalinin 82. yıldönümünde saygı ve minnetle anıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran büyük devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ebediyete intikalinin 82. yıldönümünde saygı ve minnetle anıyorum. Tarih boyunca yetişen en büyük liderlerden biri olan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün nasıl bir devlet adamı olduğu bugüne kadar pek çok yorumcu tarafından hemen hemen her yönüyle ele alınmıştır. Bu yazıda tarihe mal olmuş bir devlet adamını, yine tarihe mal olmuş bir filozof olan Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin insan kavrayışı bağlamında yorumlamaya çalışacağım. İnsan kavrayışı derken Nietzsche’nin ortaya koyduğu sürü insanı, özgür insan ve trajik insan tiplerini kastediyorum. Acaba ATATÜRK, Nietzsche’nin ortaya koyduğu bu üç insan tipinden hangisi içinde yer alabilir? Bu soruya yanıt verebilmek için önce Nietzsche’nin söz konusu insan tiplerini nasıl kavramsallaştırdığına bakalım. Nietzsche'nin gözünde sürü insanı, bir toplumda egemen olan değerler manzumesinin sınırları içinde yaşayan ve eylemlerinde bu değerleri ölçüt alan insandır. Sürü insanına göre, “tüm değerler zaten yaratılmıştır”. Sürü insanının tek yapacağı, söz konusu değerlerle uyumlu bir yaşam sürmek, eylemlerinde bu değer yargılarını ölçüt almaktır. Sürü insanı için yaşadığı toplumun değerleri tartışma konusu dahi olamaz; çünkü o toplumda egemen olan değerleri tartışmak, bu değerlerin dışına çıkma anlamını taşır. Avrupa’da Hristiyanlığın yükselişini bir çöküş hareketi olarak tanımlayan Nietzsche’ye göre, sürü insanının değerlerinin egemen olduğu bir toplumda “yüksek bağımsız ruh, yalnız durma istemi, büyük akıl zaten tehlike olarak duyumsanır”. Bireyi sürünün üstüne çıkartan her şeye kötü denir; “ucuz, mütevazı, hizaya giren, kendini eşitleyen zihniyet, arzuların vasatlığı ahlaki unvana ve onura sahip olur”. Nietzsche kendi yaşadığı çağda Avrupa’da egemen olan değerler manzumesini sürü değerleri olarak tanımlarken tüm politik ve toplumsal kurumlarda da bu değerlerin her zaman görünür olduğuna dikkat çeker. Oysa özgür insana giden yolda “kitleye dâhil olmak istemeyen insanın yapması gereken tek şey, kendisine karşı rahat davranmayı” bırakmasıdır; kişi kendisine seslenen vicdanını dinlemeli, kendisi olmalıdır. Nietzsche'nin gözünde özgür insan, içine doğduğu, yetiştiği, yaşadığı sürüden kopmuş, kendi yolunu arayan, insanla ilgili olan biten her şeyi kendi gözüyle görmeye çabalayan insandır. Kişinin özgür insan olma yolundaki ilk adımı yaşadığı toplumun ve çağın değerlerinin yalnızca belli bir sürüye ait olan değer yargıları olduğunun farkına varmasını ve bunun sonucunda söz konusu değer yargılarına “hayır” demesini gerektirir. Böylesi bir durumda kişi, o güne kadar değerli bildiği şeylerin bir anda değersizliğini fark eder. Yalnız sürünün değerlerinden kopan özgür insan bu değerlerin yerine yenisi koymaz. Özgür insan her ne kadar kendisi yeni değerler yaratmasa da, yaratacak kişilerin, yani üst insanın, trajik insanın önünü açabilir. Üst insan kavramı ile Nietzsche, yaşamı olumsuzlayan düşüncelerden ve kölelere özgü çileci anlayıştan kurtulan insanı kasteder. Bir kişinin üst insan olması demek, yaşamı olumlaması, kendi değerlerini yaratması ve bu anlamda da özgür olması demektir. Trajik insanlar, bir taraftan yaratıcı kişi olarak, yeni eserleriyle, yeni başarılarıyla dünyaya ve yaşama anlam kazandırırlarken diğer taraftan da bizzat varoluşlarıyla dünya anlam kazanır. Kendi zevkleri, kendi eserleri, kendi değerlendirmeleri olan, sürüden ayrılmış olan trajik insan, yeni başarılar, yeni değerler ortaya koyan insandır. Trajik insanın yaptığı değerlendirmeleriyle ölçü veren, yasalar koyan, buyuran insan olduğu söylenebilir. Yalnız, iyi ve kötünün yaratıcısı olmak isteyen: önce bir yok edici olmalı ve varolan değerleri paramparça etmelidir. Trajik insan işte o varolan değerleri paramparça edip, yeni değerler yaratan ve yeryüzüne anlamını ve geleceğini verendir. Yazımın başında da sorduğum gibi acaba ATATÜRK, Nietzsche’nin insan kavrayışı bağlamında nerede yer alabilir? Nietzsche’nin sürü insanı kavramsallaştırmasını dikkate aldığımızda ATATÜRK’ün bir sürü insanı olduğunu söyleyemeyiz. Çağının toplumunda egemen olan değerler dizgesinden kopmuş bir insan olarak ATATÜRK özgür bir ruhtur. Öte yanda ATATÜRK’ü yalnızca özgür insan olarak da tanımlayamayız; çünkü çağının toplumunda egemen olan değerlerden kopmakla kalmayan ATATÜRK bu değerlerin yerine yenisini koymuştur. O halde Nietzsche’nin insan kavrayışı bağlamında ATATÜRK’ün üst insan, yani trajik insan olduğunu söyleyebiliriz. Trajik bir insan olarak ATATÜRK; Türk toplumunun özgürleşmesi, aklı ve bilimi temel alması, kendi aklıyla düşünebilen, sorgulayabilen, bilimi, sanatı ve felsefeyi yüksek birer değer olarak kavrayabilen bir toplum olması ideasını ortaya koymuştur. Yalnız ATATÜRK söz konusu ideayı olması gereken olarak düşünmekle kalmamış aynı zamanda olana dönüştürmek için de gerekli alt yapıyı oluşturmuş büyük bir liderdir.
Not: İlgi duyan okurlara değerli Hocam İoanna Kuçuradi’nin “Nietzsche ve İnsan” kitabını tavsiye ederim.