İnsana yönelik katliam konusunda dünyanın dört bir yanındaki halkların kendiliğinden sokaklara çıkması ve bazı otoritelerin engellemelerine rağmen büyük gösteriler yapılması bundandır. "
Savaşın etkileri, savaşı yaşayanlarla sınırlı değil. Canlı savaş görüntülerinin, zihin ve ruh yapısı üzerinde savaşı yaşayanlara yakın psikolojik etkileri olduğu kanıtlanmıştır. Nitekim dijital çağda dünya insanı şiddeti birlikte yaşıyor. Süreklilik kazanan endişe uyaranları, asimetrik strese bu ise huzursuzluğun dalga dalga yayılmasına neden oluyor.
İnsana yönelik katliam konusunda dünyanın dört bir yanındaki halkların kendiliğinden sokaklara çıkması ve bazı otoritelerin engellemelerine rağmen büyük gösteriler yapılması bundandır. “Bizim kanımız sizinkinden değersiz değil” diye haykıran Gazzeli hemşirenin sesine kulak vererek sokaklara dökülen dünya insanı; yeryüzünde soykırımların değil canın kutsallığını ve adaletin yeşermesini istiyor.
Düşünün ki savaş ortamında on yaşlarında yaralı bir çocuk, bir yıkıntının gölgesinde ölüme yakın yaralı kardeşine kelime-i şahadet getirtmeye çalışıyor… Bir ağabey bombalamada ölen kız kardeşinin saçının telinden istiyor… Hastanede çalışan doktor gelen ağır yaralılar arasında annesine rastlıyor ve annesi kollarında vefat ediyor… Bu ve benzer acıları yaşayan yüzbinlerce insanın ruhunda ne tür travmaların oluşacağını tahmin etmek zor değil. Bu sahneler, seyirci olanların da ruhlarında derin izler bırakacak acılardır.
Son yıllarda yeryüzünde yaşanan büyük acıların, dünya insanını daha kaygılı, gergin ve şiddete meyilli hale getirdiği araştırmaların sonuçları arasındadır. Pandemi, yıkıcı depremler, seller ve yangınlar gibi afetlerin, yaşayanlar ve seyredenlerde uzun süreli travmalara neden olduğu biliniyor.
Çevremizdeki acı ve şiddet, kendimizi savunma mekanizmasını harekete geçirir. Tehdit altında hissettiğimizde gerilir ve bir an önce kurtulmak isteriz. Ancak doğal afetlerde ve savaşlarda elimizden fazla bir şey gelmediğinden acı ile baş edecek gücümüz zayıflar, endişe halimiz süreklilik kazanır.
“NE OLACAK?”
Sürekli kaygı uyaranları almak ve bir şey yapamamak endişeye öfkeyi de ekler. Böylece küçük bir olayda bile çabuk parlayan, beklenmeyen tepkiler veren, kendisini başka yollarla ifade etme eğilimi oluşur.
Kaygı uyaranlarının daha da uzun sürmesi birey ve toplum düzeyinde genel bir sinirliliğe yani asabiyeye yol açar. Gerginlik arttıkça öfke de artar. Çünkü “Bana, aileme, devletime ne olacak?” şeklindeki kaygılar, günlük yaşamı etkileyecek düzeye ulaşır. Huzursuzluk yayılır.
Dünyada birey ve toplumlar düzeyinde genel bir huzursuzluğun olduğu aşikardır. Soğuk savaş döneminden sonra oturmayan dengeler, dünyayı yeni bir dönemin eşiğine getirmiştir. Ekonomiden tarıma, savunmadan sanayiye sanal gerçeklerin hâkim olacağı yeni dönemdeki dengede daha güçlü bir aktör olma derdi, yeryüzü egemenlerini olmadık vahşetlere sürüklüyor.
Afetlerin ve savaşların etkisine ekonomik zorluklar, aile kurumunun zedelenmesi, değersizlik, ahlaki aşınma, kariyer sorunları gibi sosyal problemler de eklendiğinde yaşamdaki zorluklar katlanıyor. Çünkü bireyin; rutini bozulmuş, uyum gösterme çabası ve umudu azalmış, gelecek kaygısı başlamış, yaşam dengesi zedelenmiştir.
Bireyde ve toplumdaki bu hızlı zedelenmenin ana nedeni, günlük yaşamı eş zamanlı tehdit eden kaygı kaynaklarının çoğalması ve bunlarla baş etmenin uyum gücünü zayıflatmasıdır.
Zira günümüz insanı çok yönlü ve çok kaynaklı endişe altındadır. Bu asimetrik bir strestir. Asimetrik stres; bireyin ve toplumun aynı anda birden çok ve bazen birbiriyle çelişen duygu ve düşüncelere maruz kalması, çelişen kaygıları aynı anda hissetmesidir. Çevrenizdeki olaylar hem olumlu hem de olumsuz düşüncelere yol açarsa ve bu olaylar çoğalırsa zihin uyum sağlamakta zorlanır. Çok yönlü kaygı oluşur.
SEYİRCİLER DE TRAVMAYA MARUZ
Örneğin anne baba olarak oğlunuzun vatani görevini yerine getirmesinden mutlusunuzdur. Ama aynı zamanda ondan ayrılmaktan dolayı da hüzünlüsünüz. İleri düzeyde hasta yakınınızın ölümüne derinden üzülüyorsunuz ama acılardan kurtulması da sizi rahatlatıyor. Yaşam alanı daraltılmış ve ezilmiş insanların mücadelesine seviniyorsunuz ama bu mücadeleden dolayı zarar görmelerinden üzülüyorsunuz.
İnsan; beden, zihin ve ruh yapısıyla bir uyum içindedir ve yaşamında uyum arar. Uyumsuzluk, dengesizlik, belirsizlik asimetrik bir duruma, Türk Dil Kurumu’nun ifadesiyle “bakışımsız”lığa, anlamsızlığa neden olur ve insanı rahatsız eder. Çünkü insanın en temel varlık nedeni anlam arayışıdır. Anlam arayışından uzaklaşmak ya da anlamsızlık, psikolojik dengeyi sarsar.
Günümüz insanının, yaşadığı ya da seyirci olduğu çok yönlü, karmaşık ve asimetrik stres kaynaklarının yol açtığı endişe yükü, bireydeki savunma içgüdüsünü normalin ötesinde harekete geçiriyor, saldırganlık ve şiddet yönelimini hızlandırıyor.
Çelişen duygu ve düşüncelerimizle başa çıkmak istiyoruz. Elimizden bir şey gelmeyen olaylarla, güçlerle ve güçlülerle mücadele edememenin birikimi, bizi elimizden bir şey gelen olaylara ve güçsüzlere yöneltiyor. Adeta ruhumuzu aldatarak stres, kaygı ve saldırganlığımızı ulaşabildiklerimize yönlendirebiliyoruz maalesef.
Asimetrik stresle başa çıkmak için olayları araştırmak, neden ve niçinlere inmek gerekir. Hayatın ve hayatın içinde olanların anlamının peşinde olmak içgüdülerle hareket etmeyi engelleyecektir. Çocukları savaş görüntülerinden uzak tutmak, onlarda oluşacak travmayı azaltacaktır.