Olumlu anlam taşıyan kelimelerden biri de “kalite”dir. İngilizce’de “quality” kelimesinin dilimizde devşirilerek kullandığımız hâlidir. İktisâdî anlamda daha çok sanayi ürünleri için “kalite” kelimesi, o ürünlerin gerekli hammadde kullanılarak, gerekli şartlar üretildiğini ve sağlam, verimli, güvenilir olduğuna işâret eder. Bu anlayış sanayi için o kadar önemlidir ki “Kalite Kurulu”, “Kalite Enstitüsü” gibi kurumlar da kurulmuştur.
“Kalite” kelimesinin Türkçe’de güncel eş anlamlısı “nitelik” kelimesidir. Bu kelime daha çok soyut şeylerin tanımlanması için yâni onları nitelemek kullanılır. “Nitelikli iş gücü”, “nitelikli üretim anlayışı” gibi kullanımları vardır. “Nitelik” kelimesi zihnimizde “nicelik” kelimesini de çağrıştırır ki, sayısal olarak miktâr belirtir. Yâni “nitelik” herhangi bir birim ölçülebilir bir özellik değildir ama “nicelik” santim, metre, kilo, litre, adet gibi karşılıklara sâhiptir.
Bir de “kalite” kelimesinin kardeş kelimesi vardır: Kantite. Bu kelimeyi de yine İngilizce’deki “quantity” kelimesini devşirerek almışız. Spiritüel işler meraklılarının çok kullandığı “Kuantum” kelimesi de “quantity” kelimesinden gelir ama zannedildiğinin aksine tamâmen sayısal bir anlam zeminine sâhiptir.
Keyfiyet
Kalite/nitelik, kantite/nicelik kelimelerinin anahtar kelimeler olmasının sebeplerinden biri, bu kelimelerin birer eş anlamlısının olması ve bunların daha derin bir anlam altyapısında sâhip olmasıdır. Bu bağlamda “kalite” kelimesinin eş anlamlısı “keyfiyet” kelimesidir.
Keyfiyet kelimesi Türkçemiz’de “keyif” kelimesine yakın anlamda kullanılır. “Keyif sürmek”, “keyif yapmak”, “keyfini bozmak”, “keyfimin kâhyası” gibi ifâdelerde kullandığımız “keyif” kelimesi, anahtar kelime hâline gelince “keyfiyet” olur.
Aslında “kalite” kelimesini anahtar kelime yapan da “keyfiyet” kelimesidir. Keyfiyet kelimesi basit anlamda rahatlık, konfor, eğlence kelimelerinin çok ötesinde ve daha derin anlama sâhiptir. Ona bu derinliği veren “keyfiyet”in geçici bir durum ya da ruh hâli olması değil, bir kişilik ve şahsiyet seviyesi olmasıdır. Bu şahsiyet seviyesine kişi, kimliğinin ona yüklediği rollerden, toplumun ondan beklentilerinden, menfaat ve çıkar ilişkilerinden, maddî beklentilerden arınarak ulaşır.
Keyfiyet seviyesinin en belirgin göstergesi “elâlem ne der?” ya da “Ya başaramazsam” diye bir endişe taşımamaktır. Maddî bir çıkar, beklenti ya da menfaat olmadan oluşturulan “keyfiyet ortamı”, tam olarak hasbî niyet ve amaçla bir araya gelinen bir ortamdır. Bu ortam, bu dost meclisi de olabilir, bir mahalle de olabilir, bir esnaf loncası da. Bu ortamda para pul, fiyat, kâr, zarar konuşulmaz çünkü alınıp satılan maddî bir şey yoktur. Ama alınıp verilen keyfiyet vardır. Bu yüzden eğlenmek için bir araya gelinen bir yemek masasındaki bir densizlik, ağızdan çıkan yanlış bir ifâde o masanın keyfini kaçırır. Ama keyfiyet ortamını bozmak o kadar kolay değildir. Çünkü keyfiyet sâhibi insanlar bunu bir şahsiyet, bir kişilik özelliği hâline getirmiş ve bunu hâl ile güncel hayatlarına yansıtabilen insanlardır.
Keyfiyet sâhibi insanlar bir anlamda “melâmî” meşrep de olurlar. “Elâlem ne der?” diye bir dertleri yoktur. Seyyid Nesimî gibi “Hoş olayım olmayayım o Yar benim kime ne!” derler. Ama umursamaz ve sorumsuz değillerdir; aksine sorumlulukları kul hakkı ciddiyetindedir. Çünkü kendi keyfiyetlerinin diğer keyfiyet sâhiplerinin varlığı ile çoğalacağını ve yayılacağını bilirler. Ancak bu bir “pazarlama” (İngilizcesiyle söylersek “marketing”) değildir. Keyfiyeti kendileri için bir menfaat aracı, bir bağlantı kurma vesilesi, bir çevre oluşturma ortamı olarak düşünmezler. Kısacası “kalite” anlayışı içinde dillendirilen “vizyon” ve “misyon”, keyfiyet için söz konusu değildir.
Peki ya kalite?
Evet, “kalite” kavramını bir anahtar kelime olarak başlık yaptım ama “keyfiyet” anlattım. İkisi arasındaki fark için “kalite”ye biraz daha değinmem gerek. 1990’lı yıllarda özellikle Avrupa Birliği üyelik süreci sebebiyle ülkemizde ISO 9000, ISO 9001, ISO 9002 gibi “Kalite sistemleri” uygulanmaya başladı. Bu sistemlerin sertifikasını almak Avrupa ülkeleriyle ihracat ve ithalat yapmak için zorunlu hâle geldi. Bu kalite sertifikalarını alan firmalar, binâlarının önünde gönderlere kalite sertifikası bayrakları astı, bina içlerine “Kalite Politikamız” başlıklı yazılar konuldu. Ortalık vizyondan, misyondan geçilmez oldu. Muhasebe bölümlerinde dosyalama sisteminden, insan kaynakları bölümlerinin istihdam süreçleri hep bu sertifikalarda belirtilen şartlara göre düzenlendi.
Ama bunları hepsinin arkasında ticârî ve maddî bir amaç vardı. Bu şartları yerine getiren daha çok “kaliteli” olduğunu belgeleyebiliyor ve daha çok müşteri kazanıyor, daha çok kâr ediyor, daha çok iş çıkaran personel çalıştırıyor. Sonra “müşteri memnuniyeti”, “personel memnuniyeti” gibi karşılığı nitelik değil TL, Dolar ya da Avro’ya endeksli nicelik olarak karşımıza çıktı ve çıkıyor. Kalite ve nitelik, “keyfiyet” vasfını kaybedince, nicelik niteliğin o kadar önüne geçti ki, bir fizik teorisi olan Kuantum, tarot falı gibi uyduruk işlerde bile kullanılır oldu.
Kalite, sertifika ile alınır hâle gelince, kalite ile keyfiyet arasındaki eş anlamlılık da zayıfladı ve neredeyse kopmak üzere. Artık “kaliteli insan” deyince, okuduğu üniversite, bildiği yabancı dil, oturduğu evin büyüklüğü, kullandığı otomobilin markası, tatil yaptığı otelin yıldız sayısı, cep telefonun fiyatı, yemek yediği restoranda ne kadar hesap ödediği gibi niceliği bile göreceli ve geçici olan şeyler akla geliyor. Oysa keyfiyet sâhibi bir insanın yalnız olsa bile bir hasır tabure oturup içtiği çay yanında yediği simitten aldığı keyfiyeti ölçecek hiçbir maddî ölçü birimi yoktur.
Neden keyfiyet?
Keyfiyet, her ne kadar şahsî ve ferdî bir özellik olsa da, kişiye içinde bulunduğu topluma âit olma özelliği kazandırır. Keyfiyet sâhibi kişilerden oluşan toplum, “toplama” bir insan kalabalığı değil, tam anlamıyla bir “cemiyet” demektir. Keyfiyet sâhibi kişiler, cem olabilen, farklılıklarıyla var olabilen ve bir arada durabilen kişilerdir. Bir şehre ticâret yapmak için giden tüccar, gezmek için giden turist o şehrin keyfiyetini tecrübe edemez. Bu anlamda keyfiyet bir süreç gerektirir. Bu süreç, kişinin keyfiyeti gözlemlemesinden, keyfiyet ortamını tecrübe etmesinden, o ortamı benimsemesinden, kendini o ortamda keyifli hissetmesinden ve bu keyfiyete katkıda bulunmasından oluşur.
Bu süreç, uzun vâdede târih bilincini, millet bilincini, vatan ve devlet bilincini ortaya çıkartır. Keyfiyetle cemiyet hâline gelebilen insanlar, gerçek anlamda millet olma vasfına sâhip olur ve gerçek anlamda devlet kurarlar.