Bu aralar kendimi sürekli saklambaç oyunun en başında söylediğimiz “önüm, arkam, sağım, solum sobe!” der gibi hissediyorum. Neden mi? Herkes bir yerlerde karakterinden saklanır olmuş ve kendisiyle birlikte çevresini kandırma derdinde.
Televizyonu açıyorsunuz hangi dizi olursa olsun bir aldatma konusu mutlaka ama mutlaka dizinin bir noktasına eklenmiş durumda. Geçtiğimiz yıllarda mafya dizileri nasıl çoğaldıysa, bu aralar neredeyse tüm dizilerde ‘aldatma’ başrolde. Bu noktada soruyorum; “Diziler mi insanları bu konuya alıştırmaya çalışıyor, yoksa mutlak gerçek şu an her yerde birilerinin birilerini aldatıyor olması?” ve senaristler artık dayanamadı birlik olarak insanların yüzüne mi çarpıyorlar bu konuyu?
Kendiyle boğuşanlar!
İşe gidiyorsunuz, çalışma arkadaşınız kendini kandırıyor. Kalabalık çalışma ortamlarında bulunduğu pozisyona mevcut niteliğinden değil de, şirketin bir yerlerinde tanıdığı olduğu için getirilen kişiler vardır. Bu kişiler, ilk işe başladığında bu durumu kendisi de bilir ve sessizdir. Ancak kısa zaman içerisinde gerçeği yok sayar ve bulunduğu konumu hak ettiğine öyle inanır ki, yıllarca emeğiyle adım adım ilerleyen yan masasında oturan arkadaşına haksızlık ettiği umurunda olmadan bir de iş konusunda akıl vermeye başlar. Ya da gerçekten kendini gösterebileceği bir yeteneği yoktur ancak onu ön plana çıkaracak (sözüm ona destekleyecek) bir büyüğü vardır (ki bu kişinin de bulunduğu sektörde mutlaka sözü geçiyordur). Ve bu büyük abimiz/ablamız, normalde 5 sene uğraşsa tanışamayacağı insanlarla en fazla beş ay içerisinde aynı masaya oturmasını sağlar. Sonrasında ne olur? Bir süre sonra ‘abimiz-ablamız’ tamam artık benden bu kadar dediğinde malum kişi çarşafa dolanmışçasına boğuşur. Peki neyle? En çok kendiyle! Bu durumu iş hayatınızda birçok kez gözlemlemişsinizdir ya da gözlemlemeye devam ediyorsunuzdur. Şimdi bu kişinin kendini aldatması değil de nedir? Az önce ‘aldatmak’ konusuna dizilerden örnek vermiştim, söylediğim şey sadece kadın erkek arasındaki aldatma değil. Hayatın her alanında insanın insanı ve kendini aldatmasından ibaret.
Farklı sorunların benzer sonuçları
Ancak günümüzde arkamızı dönüp gidemeyeceğimiz bir diğer gerçek ise ilişkiler içerisindeki aldatmalar. Bu durumun yaşla bir ilgisi olmadığını düşüncesindeyim. Gençliğin ilk yıllarında dahi sevdiğini söylediği bir insan varken, üçüncü kişiye ilgi duyarak hayatındaki kişiyle birlikte “üçüncüyü” idare etmeye çalışıyor. Ya da evliliğinin bilmem kaçıncı yılı olmuş, ilişki monotonlaştı (kime göre, neye göre?), çocuklar artık çok bunaltıyor ya da kendini onunla daha genç hissediyor gibi binlerce sebeple, eşlerden bir tanesi ihaneti seçiyor ve bahanesi cebinde hazır. Sonuçlar hep çok benzer, ya tek duruşmada biten anlaşmalı boşanmalar ya da senelerce çekişmeli devam eden davalar veya düzeni bozup sil baştan hayata başlamayı göze almak istemeyen eşlerin “bir daha yapmaz, dersini almıştır” düşüncesi ile kırık dökük geçen seneler. Peki ne oluyor? Yaşanılan olayların sonucunda kişi önce kendini kandırıyor, düzen bozuluyor, kişinin kendine olan saygısı ortadan kalkıyor. Ancak şu bilinmeli ki, bu durum hiçbir zaman normalleşmiyor. Her ne kadar diziler bunu sürekli işleyip göz önünde tutsa da günlük konuşmalar içerisinde “aman kimin başına gelmedi ki” denilse de, ne iş hayatında olduğu konuma nasıl geldiğini unutarak, kendini aldatan iş arkadaşının aslında ‘vasıfsız’ olduğu gerçeği değişiyor, ne de eşini aldatan kişinin bir daha aynı güven duygusunu tamamen ‘kazanamayacağı’ gerçeği. O zaman şöyle diyerek bitirelim mi? Aldatan aldanır!