PKK denen örgüt bir terör örgütü mü?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2016’dan bu yana tutuklu bulunan HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki kararının ardından yoğun bir tartışma başladı.
Kuşkusuz kararın ne kadar hukuki olup olmadığını ve de hangi yönleriyle nasıl bir bağlayıcılığının olduğunu hukuk çevreleri değerlendirecektir.
Bu konuda nihai kararı elbette Türkiye yargısı verecektir.
Ancak kararın siyasi boyutu da en az hukuki boyutu kadar önem arz etmektedir.
Ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zaten sert bir şekilde eleştirdiği kararı siyasi olarak nitelendirdi.
Hükümet kanadından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte karara en sert tepkiyi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dile getirdi.
Soylu, “Demirtaş teröristtir. AİHM’in almış olduğu karar, boşlukta bir karardır. Hiçbir anlamı yoktur” dedi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli de, “AİHM'in Demirtaş'ın serbest bırakılmasını dayatan kararını tanımıyoruz, takmıyoruz” diyerek iktidara destek verdi.
Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefet bloku ise büyük oranda tersi yönde bir pozisyon takındı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “AİHM bir karar verir, bu karara herkesin uyması lazım… Efendim ben o karara uymam… Kimsin sen yahu...” diyerek iktidar kanadından yapılan açıklamalara sert tepki gösterdi.
Yukarıda dile getirdiğimiz gibi bu konudaki hukuki tartışmaları hukuk çevrelerine bırakarak konunun siyasi boyutunu irdelemeye çalışalım.
Bu konuda PKK, HDP ve adı geçen Selahattin Demirtaş konusuna tek tek bakmakta fayda var.
Sırayla gidelim.
PKK denen örgüt bir terör örgütü mü?
Evet.
Üstelik sadece Türkiye’de değil.
Demirtaş kararını veren AİHM tarafından da, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından da ABD tarafından da terör örgütü olarak tescil edilmiş bir örgüt.
PKK’yı terör listesinde tutan ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyük bölümü, teröre büsbütün alan açmanın başlarına büyük belalar getireceğini bildikleri için doğrudan PKK adı altında yapılan faaliyetlere yasaklama ya da kısıtlama getirmekle birlikte bu örgütün siyasi uzantılarına izin verme gibi bir yaklaşım sergilemektedirler.
Bunun en önemli hatta tek nedeni bu terör örgütünü, Türkiye’ye karşı kullanma konusunda kontrolleri altında tutmaktır.
Yani PKK’yı yasaklı tutarak örgütün siyasi uzantılarına, “Benim dediklerimi yaptığın sürece sana ifade özgürlüğü, sivil örgütlerle ilgili özgürlükler hukukunu uygularım. Ancak benim kontrolümün dışına çıkarsan seni PKK yasağı kapsamına sokup kafanı ezerim” yaklaşımı sergiliyor.
Bu anlamda özelde Demirtaş davası, genelde de HDP’lilerle ilgili hemen hemen tüm davalarda, İspanya’nın terör örgütü ETA ile bağlantısı nedeniyle Herri Batasuna Partisi’nin kapatılma ile ilgili kararıyla açık ve aleni şekilde çelişen yönde kararlar vermesi AİHM’in de bu konudaki yaklaşımının sorgulanmasına neden olmaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Demirtaş ile ilgili kararı nedeniyle AİHM’i “iki yüzlülükle” suçlamasının nedeni de budur.
ETA’ya terör örgütü demediği için Batasuna Partisi’nin kapatılmasını meşru ve uluslararası hukuka uygun görenler, bırakın PKK’ya terör örgütü dememeyi, her türlü siyasi faaliyeti doğrudan bu terör örgütü tarafından belirlenen HDP konusunda “demokrasi” kıstaslarını devreye sokmaktadır.
Konu HDP olduğunda “demokrasi” diyenler, PKK’nın Cizre’de, Şırnak’ta, Sur’da, Nusaybin’de “öz yönetim”, “öz savunma” adı altında kazdığı hendekler nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) temelini oluşturan yaşam hakkı ihlal edilen yaşamını yitiren 314 sivil ile ilgili tek kelime etmemektedirler.
Oysa Demirtaş’ın haklarını ihlal etmekle suçladıkları bu devletin 793 güvenlik görevlisi vatandaşlarının yaşam hakkını korumak için bu terör girişimleriyle mücadele ederken şehit düşmüştü.
Aynı şekilde Demirtaş için “insan hakları” diyenler, Kobani olaylarında aralarında 31 sivilin yaşam hakkı konusunda başlarını kuma gömmektedirler.
Bugün AİHM’in “ifade özgürlüğü”, “adil yargılanma” vs haklarının ihlal edildiğini öne sürüp tahliyesini istediği Selahattin Demirtaş, PKK’nın hendek ve Kobani olaylarıyla ilgili talimatlarını organize eden yürüten ve yöneten HDP’nin başındaki isim idi.
Esasında Selahattin Demirtaş sadece eşbaşkanlığını yaptığı HDP’nin, PKK’nın uzantısı olması ve onların talimatlarını uygulaması nedeniyle terör örgütü ile ilişkilendirmek de yetersizdir.
Hatırlanacak olursa PKK’ya silah bıraktırılmasını ve terörün sonlandırılmasını öngören çözüm sürecinde örgütün bir kısmı İmralı’da tutuklu liderleri Abdullah Öcalan’ın talimatlarına uyma yönünde bir yaklaşım sergilerken başını Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın çektiği halen örgütün tepesinde bulunan “şahin kanat” ipleri eline geçirerek terörü devam ettirme kararı almıştı.
Bu şahin kanadın örgütün denetimini büsbütün eline geçirmesinin ardından PKK, tamamıyla sözünü ettiğimiz ülkelerin denetimine geçmiş ve tek varlık nedeni Türkiye’deki iktidarın düşürülmesine dönüştürülmüştü.
Selahattin Demirtaş da bu şahin kanadın sivil temsilcisi olarak HDP’nin başına geçmişti.
Demirtaş’ın Recep Tayyip Erdoğan için kullandığı “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü PKK’nın sözünü ettiğimiz misyonunun bir parçasıydı.
PKK’nın başına Bayık ve Hozat’ı getirenler söz konusu güçlerin de, ne yazık ki iktidarın değişmesi uğruna PKK ve uzantısı HDP dahil her türlü yapıyla işbirliği ve ittifak kurmakta herhangi bir beis görmeyen çevrelerin de bugün hararetle Demirtaş’ı savunmalarının nedeni de budur.