Okullarda matbaanın mûcidinin Gutenberg olduğu anlatılır.
Okullarda matbaanın mûcidinin Gutenberg olduğu anlatılır. Hatta Osmanlı’nın gerileme sebeplerinden birinin matbaanın geç gelmesi olduğu anlatılır. En insaflı(!) metinlerde matbaanın Çinliler tarafından icad edildiği ve hareketli harflerin kullandığı matbaanın Gutenberg tarafından geliştirildiği iddia edilir. Bu bilgiler en iyi ihtimâlle eksik, en kötü ihtimâlle kasıtlı yalandır; çünkü belgelerin ışığından aydınlatılan gerçek hiç de öyle değildir.
Ne Gutenberg ne Çinliler, matbaayı Uygur Türkleri icat etti
Türkler bağımsızlıkları için verdiği mücâdeleler sebebiyle sayısız devletler kurarak Asya, Ortadoğu, Hint Yarımadası, Arap Yarımadası, Avrupa gibi dünyânın pek çok yerinde yurt arayışına girmişlerdir ve bu bölgelerde derin târihî, kültürel izler bırakmışlardır. Geniş coğrafyaya yayılmamız, eserlerimizin tespiti ve bize âit olduklarınızı göstermemizi zorlaştırsa da yapılan araştırmalar ve arkeolojik çalışmalar, Türklerin dünyânın en önemli icatlarından biri olan matbaayı bulduğu gerçeği ortaya çıkarmıştır.
Bilginin yayılmasını sağlayan matbaanın, Gutenberg tarafından 1447 yılında icat edildiği savunulsa da, bu târihten altı yüz yıl öncesinde Uygur Türkleri kullanıyordu ve sayısız kitap basılmıştı. Matbaa üzerinde yapılan araştırmalar, ilk çalışmaların Çin’de başladığı yönündedir. Oysa Çinlilerin yaptığı iş kabartma yazılarını mürekkeple kağıda geçirmek olmuştur.(1)
Doğu Türkistan eski Uygur Türk alfabesi ve baskı tekniklerinin kullanıldığı yazı. (Doğu Türkistan Hetian müzesi)
Alman arkeolog ve Türkologlar tarafından oluşturulan Turfan Araştırma Ekibi matbaayı ilk Uygur Türklerinin icat ettiğini kanıtlamıştır. Eski Türk yurtlarından biri olan Dunhuang bölgesinde yapılan kazılar sonunda Türklere âit dut ağacı ve kenevirden yapılan kağıtlar bulunmuştur. Bu kağıtların Çinlilerin kağıtlarından daha eski ve farklı malzemeden yapıldığı ortaya çıkmıştır. Kazılarda elde edilen sekiz bin civârında 5. ve 14. yüzyıllara târihlenen eski Türkçe metinler incelenmek üzere Doğu Türkistan’dan alınıp Berlin Sanat Tarihi Müzesi’ne götürülmüştür.
Çinlilerden çok daha önce baskı sanatını ileri derecede kullanan Uygurlar, Çin’de bulunan blok usûlü matbaa tekniğini değil, hareketli harf sisteminden oluşan tahta oyma tekniğini kullanmışlardır.
Qing hanedanlığı döneminde ortaya çıkan ve oldukça değerli ve târihî öneme sâhip olan bu arkeolojik bulgular yasadışı yollarla başta İngiltere, Fransa, Rusya, ABD olmak üzere yabancı ülkelere kaçırılmıştır.(2)
Batı’nın Müslüman-Türk korkusu
Önce Çinliler daha sonra da Avrupalılar, Türklerin icat ettiği buluşları kendilerine mâl etmiştir. Bunun altında yatan birçok sebep vardır. Bunlardan en baskın olanı dindir. Bu buluşu Müslüman olan Uygur Türklerinin yaptığını kabûl eden Batılılar, dolayısıyla hem Türk hem de Müslüman olan bir milletin kendilerinden üstün olduğunu kabûl etmiş olacaklardı. Bunu gizlemeye çalışsalar da, yıllar sonra yapılan çalışmalar gerçeği gözler önüne sermiştir.
Gerçekleri kabûl etmekten kaçınanlar, yalana hizmet edenler kadar suçludur. Bugün hâlâ gelecek nesle gerçekleri aktaramıyoruz. Günümüze kadar gelmiş buluşların, bilgi birikiminin Batı’nın eseri olduğunu sanan gençler, doğal olarak Batı’ya özenecek ve günün birinde ülkesi için bir şeyler yapmak yerine, orada değer göreceğini sanıp daha çağdaş yaşamanın hayâlini kuracak.
Çağdaşlık millî olmaktan geçer
Çağdaşlık, artık anlamalıyız ki, kendi değer ve gelenekleriyle kendini, kendinden utanmadan çağa sunabilmektir. Milletimizin muazzam medeniyet ve kültürüne dâir ne biliyoruz? Cinuçen Tanrıkorur’un da dediği gibi “Emperyalistler, tuzağa düşürmek istedikleri ülkeleri fethetmez, kültürsüzleştirerek kültürsüzleştirdiklerine inandırarak yok eder.”(3) Bugün eğer bir şeyleri başarmak, öncü olmak istiyorsak bunu, kendi değerlerimize sâhip çıkarak başarabiliriz. Bize dayatılan yalan ve ezber bilgiler ile ileriye gitmek hayalden öteye geçemez. Nasıl ki kendi değerini bilmeyen insana başkası değer göstermez ise, aynı şey milletler için de geçerlidir. İyisiyle ve kötüsüyle geçmişimizle barışıp geleceğe bu tecrübeyle zemin hazırlamalıyız. Geçmişteki gibi bunu yapmamakta ısrarcı olursak bilginin, bilginin gücünü kullanan ülkeler bilgi birikimimizi ve mirasımızı kendilerininmiş gibi bize pazarlar.
Medyanın millî görevi
Matbaa ve kağıt örneği bunun sadece iki örneğidir. Bunu ispatlayan kazılar Çin ve Türk toplumlarının tarihi için önemli nitelikte belgelerdir. Bu belgeler, Çin tarafından Çinceye çevrilmiştir. Burada yazılı ve görsel medyamıza da millî bir görev düşmektedir. Târih yapmaktan yazmaya vakit bulamama gibi boş bir gurur duymak yerine, yaptıklarımızı ve yazdıklarımızı öğrenmeye ve öğretmeye gayret etmemiz günümüzün “yerli ve millî” duruşunun bir gereğidir.
Savaşı yanlış yerde veriyor olabilir miyiz?
Asıl savaşı doğru olmayan târihe karşı vermeliyiz. Târihin yapılması önemlidir, fakat yazılması daha çok önemlidir. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu gibi, daha sonra yalan olduğu ortaya çıkan ve kendimizi itibarsızlaştırmamıza sebep olan temelsiz iddiaların peşinden gitmek yerine, gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışmak yeterli olacaktır.
(1) https://www.altayli.net/matbaayi-turkler-icat-etmistir.html
(2) https://dergipark.org.tr/tr/pub/mecmua/issue/57008/783389
(3) Cinuçen Tanrıkorur, Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Ötüken Yayınları, 1998, s.188