"Hanedan mensubu demek için sarayda doğmuş olması gerek. "Torunu" dahi denmez, " ahfâdı" denir. Artık ahfâddır o, torun değildir. Hele o ahfâd bir de bir bey ile evlendiğinde "Ahmet Bey, Mehmet Bey, Hüseyin Bey" olur. Evlendiyse titr (unvan) artık kalmaz, bitmiştir. 'O falanca beyin hanımı, falanca hanım' olur.."

Konu son günlerde sıklıkla gündeme gelen ve tartışılan unvanlara gelmişti. Şu an unvan kullanan var mı? Nedir?

Sorumuza yanıt Arzu Enver Eroğan’dan geldi: Normal şartlarda titr (unvan) kullanmak biliyorsunuz kanuna aykırı. Artık bu defter kapandı. Son aile reisi Osman Ertuğrul Efendi. Son sarayda yaşayan da Neslişah Sultan. Doğumu kayıtlara geçmiş. Neslişah Sultan’ın beyannamesi de var. Ertuğrul Efendi vefat ettiği vakit, hanedan fiilen tarihe intikal etti. Artık söz edilecek olan Aile’dir.

Nasıl bitiyor peki?

Arzu Enver Eroğan: Sarayda yaşamış, doğumu sarayın kütüğüne kaydedilmiş, bu şart.

Ondan sonrakiler?

Arzu Enver Eroğan: Ondan sonrakiler yurtdışında doğuyor.

Zeynep Tarzi Osman araya girerek: Hanedan mensubu demek için sarayda doğmuş olması gerek. Yani sarayda doğanlar hanedan, ondan sonra hanedan bitiyor.

Aile var. Bundan sonra aile devam edecek.

Resan İris: Onların terbiyeleri, oturması, kalkması bile farklı. Hepsi de birbirine benzer, andırır.

Arzu Enver Eroğan: Titr (unvan) kullanılmaması lazım, hem kanunen de yasak. Zeynep abla (Tarzi Osman) ile onu konuşuyorduk, zaten bilmem kaç jenerasyon, yok 5. kuşak, 150. Kuşak. O kadar kuşak şehzade ve sultan mı olunacak? Cumhuriyet’te yaşıyorsunuz. İngiliz monarşisi değil burası.

Zeynep Tarzi Osman:

İngiliz monarşisi.. Bakın Kraliçe Elizabeth’in üç oğlu var. Charles, Andrew ve Edward. 3. (çocuğunun) oğlunun çocuklarına prens, prenses unvanını vermiyor. Bitti, bir yerde bunun bitmesi lazım. Kadın hala hükümdar. İngiltere’nin kraliçesi. 3’üncü oğlu,

3’üncü oğlunun çocuklarına titr (unvan) yok.

Arzu Enver Eroğan araya girerek: Biz 282 kişiyiz. Ama mantıklısı o. Bizde onun için artık bitmesi de lazım. Zeynep ablanın dediği çok doğru. Artık hanedan değil Aile.

Peki ikinci oğlu ölünce ne olacak?

Zeynep Tarzi Osman: 2’nci oğlunun kızlarına prenses unvanını verdi, Sarah Ferguson’ndan olan kızlarına.

Nasıl devam edecek peki?

Zeynep Tarzi Osman: Devam etmeyecek.

İngiltere kraliyeti bitecek mi?

Zeynep Tarzi Osman: 1’inci oğlu, onun çocuğu ve onun çocuğunun çocuğu

Ondan sonra kraliyet olmayacak mı?

Zeynep Tarzi Osman: Onlar devam ettirecek.

Bir yerde durduruyor bunu. Ve bu doğru şimdi. Sultan Abdülhamid’in 5’nci göbekten torunu dahi denmez, ahfâdı denir. Artık ahfâddır o, torun değildir. 5’nci kuşak ahfâddır. Hele o ahfâd bir de bir bey ile evlendiğinde Ahmet bey, Mehmet bey, Hüseyin bey ile evlendiyse titr (unvan) artık kalmaz. Bitmiştir. O felanca beyin hanımı, falanca hanım olur.

Eşinin, onun soyadını kullanır, falanca hanım olur.

Arzu Enver Eroğan: Aile nizamnamesi dediğim bu.

Ali Suat Ürgüplü aileden kimsenin basın önünde olmaktan hoşlanmadığına vurgu yaparak, “Bizim aileden kimse basın önüne çıkmıyor. Kimse doğrudan doğruya bir şahsın ismini telaffuz ederek bir şeyler söylemez. Bunun ulu orta bir mahalle kavgası şekline dönmesini önlemek lazım. Bir kere üç hususa dikkat etmek lazım. Birincisi artık “Hanedan” değil, Aile.. 1909’da hanedan defterine kayıtlı son Osmanlı şehzadesi sarayda doğmuş. Osman Ertuğrul Efendi’nin vefatı vesilesiyle sarayda doğmuş ve hanedan defterine kayıtlı son Osmanlı prensesi Fatma Neslişah Sultan’ın o tarihte vermiş olduğu beyanat uyarınca da artık Osmanlı Hanedanı tarihe intikal etmiştir, daha sonra bir söz edilecekse, Osmanlı Ailesi’dir. Hanedan değil, Aile.

2017 senesinde artık Osmanlı Hanedanlığı yok. İkincisi, benim baba tarafı Abdülhamid’in efkaf nazırıydı aynı zamanda. Sultan Abdülhamid Allah Rahmet eylesin, maalesef tarih tekerrürden ibarettir. Saltanatı esnasında kendisi tutumluymuş, müsrif değil. Çok fazla para harcayan biri değil, lüksü de yok. Fakat siyasi nedenlerle eşine dostuna, sağına soluna vakıf mülklerinden epeyce dağıtmış.

Ne amaçla dağıtmış acaba?

Resan İris: Siyasi amaçla, çıkar amaçlı..

Ali Suat Ürgüplü: Bugün bir takım insanlar bir takım şeyleri ne amaçla yapıyorsa, aynı amaçla. Siyasi bir takım ödenek.

Örtülü ödenek gibi.

Ali Suat Ürgüplü: Gibi, fakat vakıf malları ve Osmanlı’da vakıfların ne suretle kullanılacağı ve mülkiyetlerini vesairesinin nasıl olacağı kanunlarla bir nizama tabidir. “Vakıf Senedi” diye bir şey var. Önüne gelen kalkıp vakıf dağıtamaz. Kendisi tahttan indirildikten sonra Vakıflar Nezareti var, o zamanlarda Bakanlığı var ve o bakanlığa büyük dedem getiriliyor. Hayri Bey (Hayri Ürgüplü).

“MUSTAFA KEMAL SABİHA SULTAN’I İSTİYOR”

Bilinen bir şeydir, Mustafa Kemal, Sultan Vahdettin’in yaverliği esnasında Anadolu’ya da geçmeden önce iki kere falan Sabiha Sultan’ı istetiyor.

Resan İris: Evet evet onu biliyor herkes.

Ali Suat Ürgüplü: Ve Sabiha Sultan.. İlkinde

Sultan Vahdettin açık açık reddetmiyor. “Vallahi kızım bilir” diyor.

Zeynep Tarzi Osman: Padişahların yaverlerine kızlarını vermeleri çok normal.

Ali Suat Ürgüplü: Adettendir. Eskiden devlet memuru olurdu, sivil memur sadrazamlar veya asker olurdu. Ailenin bir kızı varsa onu düzgün bir askere vermek.. O sırada da bütün imparatorluğun en düzgün askeri Mustafa Kemal Paşa’ydı. Dolayısıyla gayet uygun bir damat adayıydı. Böyle bir şeyde de bulunmuş. Yalnız ninem, dedeme ilgi duyuyormuş, ilgi o sırada karşılıklıymış Ömer Faruk Efendi’ye, bir de bir askerle bir evlilik hayatı kurulamayacağını düşünüyor. Çünkü Naciye Sultan örneği var önünde. Bir de..

Ama dedeniz de askermiş, genelkurmaydan geliyor demiştiniz.

Ali Suat Ürgüplü: Dedem asker, o da kurmay subaydı fakat Almanya’da Ömer Faruk Efendi.

Arzu Enver Eroğan: En kabiliyetlisi senin deden.

Ali Suat Ürgüplü: Benim dedemin yanlış hatırlamıyorsam demir haçı vardı. Demir haç, Almanya’nın Prusya ordusunun en yüksek kahramanlık nişanı. Fransız cephesinde topçu subayı olarak bilfiil savaşmış ve öyle almış o nişanı. I. Cihan Harbi esnasında o çatışmalarda bilirsiniz böyle müttefik ordularda Türk subayları Almanya’ya gider, Alman subayları Türkiye’ye gelir. O da Almanya-Fransa cephesindeymiş ve orada bilfiil çarpışarak o demir haçı almış. Fakat, kendisi de yazıyor hani “Mustafa Kemal Paşa son derece etkileyici bir insandır” filan diye. İşte böyle bir Faruk Efendi’ye ilgi duyuyor kendisi..

İkincisi de bir askerle bir aile hayatı kurulabileceğine inanmıyor. Büyükbabama söylemiş, baba tarafından Suat Hayri Ürgüplü’ye ve o sırada da kucağında ben varmışım. Benim 1’inci yaş günüm vesilesiyle geldiğinde. Onlar çok ahbaplardı. Büyükbabam da bunları yazmış, fakat her şeyi yazmamış sonra ben başka şeyleri duydum yine aile içerisinde. Kendi fikirlerini falan da katmış çünkü. Ve büyükbabam açıyor; pek çok yerden duyduğuma göre Mustafa Kemal Paşa sizi istetmiş falan. Ve orada ninem anlatıyor. Fakat daha sonra onun söylediği Faruk Efendiyi, daha önceden orada söylemiyor yanlış hatırlamıyorsam. Bir de diyor, bir askerle bir aile hayatı kurulabileceğine inanmıyorum diyor. Yani Mustafa Kemal Paşa hakkında kötü bir şey yok. Şöyle bir şey vardı, Mustafa Kemal Paşa, ilk defa Sultan Vahdettin’den Sabiha Sultan’ı istediğinde amiyane tabirle biraz yüzüne gözüne bulaştırmış. Böyle işler bir kere sessiz ve derinden yürütülür. Öyle ortalıklara saçılması olmaz. Bunu bütün İstanbul duymuş. Enver Paşa’yla da torunu burada fakat Enver Paşa Mustafa Kemal Paşa’nın en hafif bir ifadeyle “can ciğer kuzu sarması” olmadığını söyleyebiliriz değil mi?

Zeynep Tarzi Osman: Tabii

Arzu Enver Eroğan: Şöyle düşünmek lazım. Birisi çok daha yüksek rütbede, öbürü o zaman çok aşağı rütbede. Biri çok atak, girişken; öbürü bekleyen, geri çekilen, hesaplı.. Karakter farkı çok. Ve o dönemlerde rütbeleri de aynı olmadığı için zaten çok bir ahbaplıkları yok. Bizimki üst, o ast. Askeriyede çok önemli bir şey üs, ast. Yani dinlemek mecburiyetinde. Tamam sonra gidiyor, yetişiyor ama ilk başta böyle.

Naciye Sultan’la evlenmişler mi?

Ali Suat Ürgüplü: Tabii Naciye Sultan’la evlenmişler, Naciye Sultan 1913’te falan 1911 mi 1913 müydü ne, Naciye Sultan’ı ilk istedikten sonra bir iki sene beklemesi icab ediyor, çünkü o sırada Naciye Sultan 13 yaşında. Biraz büyüyor ondan sonra evleniyorlar. Ondan sonra Enver Paşa’nın çok süratle yükseldiği doğru, Binbaşılıktan Harbiye Nazırlığına çıktı. Neticede iki askerin arasındaki rekabet. Yaşları neredeyse aynı, aynı zamanda okuldan çıkmışlar..

İki kız kardeşin birini Enver Paşa istiyor ve alıyor, öbürü..

Ali Suat Ürgüplü: Kız kardeş değil, kuzenler. Uzaktan. Fakat mesele şu, sarayda şöyle bir şey olmuş, “Eyvah” demişler Enver’e bir kız verdik, halimize bak”, bu hadise 1918.

Birincisi bu, bir de buna kız verirsek daha nereleri kaybederiz. İkincisi de demişler; Daha o sırada Enver Paşa hala Harbiye Nazırı. Mustafa Kemal Paşa’yla aralarındaki rekabet ve birbirlerini sevmedikleri de biliniyor, şimdi ikisi de saraydan kız alırlarsa ne olur? Birbirlerine girerler falan. Böyle zaten halimiz meydanda, bu anlattığım hadiseler 1918’de oluyor. Bildiğim kadarıyla yani en azından ninem böyle bir şeyi hiç anlatmamış, ninemle böyle böyle şeyler, kızım bak şöyle yap falan denilmemiş. Yanlız Sabiha Sultan, Sultan Vahdettin’e, bakın demiş, böyle bir şey var. Kendisinin gönlü Ömer Faruk Efendi’de dedemle, böyle bir talepte bulunulduğu için kendisi padişaha da, babasına da bunu bildirme ihtiyacını hissetmiş. Sultan Vahdettin de kararı ona bırakmış. Yapma dememiş ama.. O devirde bilirsiniz hani bir laf edilir, o laf yeterdi. “Ben pek tasvip etmiyorum” demiş. Gerekçe falan da bildiğim kadarıyla gösterilmemiş. Bu benim tanıdığım ittihatçı çevrelerde Mustafa Kemal Paşa, Enver’in etkisini ekarte etmek maksadıyla “Enver gitti saraydan Naciye Sultan’ı aldı, ben de gider Sabiha Sultan’ı alırım, bir kere birbirimizin güçlerini dengeleriz, ondan sonra Enver’le kapışırız” şeklinde bir fikir eski ittihatçılarda vardı. Tabii sonra olmadı. Ben aileye bunu, ne zaman anneanneye sorduysam “ah canım ninen hiçbir şey anlatmazdı o hususta” falan derdi. Neslişah teyzeme sorduğumda ondan da pek öyle dişe dokunur bir şey alamadım. Anneme en son sordum birkaç sene evvel, annem “Yok” dedi, “ninen aşk evliliği yaptı.” Kestirdi attı. Ailenin bizim taraftaki üyelerinin hiçbirisinin ağzından uğraş uğraş bir şey çıkaramadım bu konuda.

Bir de şöyle; Benim aileyle konuştuğum, Osmanlı tarafıyla konuştuğum insanların hepsi kadındı. Karşı tarafta bunları anlatanların hepsi erkekti. Kadınlar böyle şeylere daha ziyade romantik yaklaşırlar. İşte birbirlerini seviyorlar, aşk evliliği yaptılar...vs Erkekler hem de üstelik Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa askeri hesaplar, çekememezlik.. Hesap yaparlar. Yani bir taraftan bana aşk hikayesi olarak, öbür taraftan da hesap olarak anlatıldı.

Her tatlı sohbetin bir sonu var.. Bu doyumsuz sohbetin olduğu gibi. Açıkcası bir kitap çıkacak türden bir buluşma oldu bizimkisi. İlk kez gönüllerini bizlere açan tüm aile fertlerine sonsuz teşekkür ediyoruz.. Ne diyelim.. Bitirdik..